“Daha adil bir dünya mümkün” mü?

A -
A +

“Kimse içinde yaşadığımız dünyanın adil ve sürdürülebilir olduğunu iddia edemez. Bu kadar zulüm ilelebet sürdürülemez…” Bu düzenin temelleri I. Dünya Savaşında atıldı ve hiçbir dönemde adalet üretmedi.

 

 

Yukarıdaki özet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın piyasaya yeni çıkan DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN adlı kitabından… Yazının başlığında bu cümleyi soru formatında vermemizin sebebi, bahse konu kitapta yapılan tespit ve eleştirilerle, tarihe not düşerek ortaya konan vizyonun hem değerlendirmesini yapmak hem de önümüzdeki günlerde bunun muhtemel reaksiyonlarına dikkat çekmek için. Evet, kitabın muhtevasını tek cümleyle özetlemek mümkün: “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR!” Sayın Erdoğan bu cümleyi yıllardan beri hem ülke içinde hem de yurt dışında uluslararası toplantılarda onlarca, yüzlerce kere tekrarladı. Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantılarına katılmak için yarın ABD’ye gidiyor. Dünya liderlerinin pek çoğunun virüs salgını sebebiyle fiilen iştirak etmekten kaçındığı bir dönemde, BM’nin yapısı ve dünya barışına katkı yapma konusundaki durumu hakkında çok önemli mesajlar vermesi bekleniyor. Tam da bugünlerde yayınlanan bu kitapla, öteden beri seslendirdiği görüşlerini; derli toplu ve kapsamlı biçimde, görüşeceği devlet ve hükûmet yetkilileriyle bir kere daha doğrudan paylaşma yoluna gidecek. Kitabın geniş yankı uyandıracağını tahmin etmek zor değil! Şöyle ki, Birleşmiş Milletler Teşkilatının yapısı ve mevcut dünya meseleleri karşısında yaşadığı zaaf hakkında, bugüne kadar kişisel olarak yalnızca Sayın Erdoğan’ın resmen ve mükerreren seslendirdiği görüş, esasen pek çok yabancı devlet adamı tarafından da benimseniyor. Bu bir sır değil… Ancak bu tezi resmen ortaya koymak ve savunmak, hayata geçmesi için gayret göstermek noktasında, beklenen ve istenen destek henüz ortada yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yarın başlayacak ABD ziyaretindeki yoğun görüşme ve New York’ta açılış programına iştirak edeceği Türk Evi binasının açılışında (Bina Birleşmiş Milletler Merkezine çok yakın…) vereceği yeni mesajlar, bu kitapla birlikte tartışmalara yeni bir ivme kazandıracaktır. Kitabın önsüzünde, uluslararası toplumun zor bir dönemden geçtiğine dikkat çeken Erdoğan; “Salgın öncesinde uluslararası toplumun ve devletlerin baş etmekte zorlandığı birçok büyük meseleyle karşı karşıya kaldığı ve uzun yıllardır dünya ölçeğinde bir belirsizlik durumunun söz konusu olduğuna” işaret ettikten sonra şunları söylüyor: 

“Küreselleşmenin sınırsız bir süreç ve olgu olmadığını gördük… Etkisini giderek yitiren uluslararası kuralların salgınla birlikte daha fazla çiğnendiğine şahit olduk. Ayrıca uluslararası mekanizmaların müstakil çıkarlara hızlı bir şekilde kurban edildiğini gördük…” Erdoğan mevcut şartlarda bardağın boş ve dolu taraflarına dikkat çekerek, başta BM olmak üzere daha iyi işleyen bir uluslararası düzenin kurulması için neler yapılması gerektiğini özetliyor:

“Türkiye olarak, BM sisteminin mevcut hâliyle sürdürülmemesi ve günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu amaçla küresel barışa, huzura ve istikrara katkı sunacak daha etkin, şeffaf, işlevsel, temsil kabiliyeti yüksek ve hesap verebilir bir yapının tesisi için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Özellikle fiilî yaptırım gücü bulunan BM Güvelik Konseyi’nin yeniden yapılandırılması, daha adil bir temsil yapısına kavuşması için köklü bir değişim talep ediyoruz…”

BM’nin en etkili unsuru olan Güvenlik Konseyi’nin mevcut yapısını hemen her noktada muaheze eden Erdoğan, küresel barışın teminatı ve küresel toplumun vicdanının sesi olması gereken BM’nin, değişim karşısında statükocu bir tavırla yola devam etmesinin mümkün olmadığını hatırlatıyor. BMGK’nın beş daimî üyesine tanınan veto hakkının nasıl bir tıkaç olduğuna bilhassa dikkat çekerek, “Tek bir ülkenin bütün sistemi tıkamasının önüne geçilmesi durumunda, kapsamlı yeniden yapılanmanın hayata geçirilmesi için büyük bir mesafe katedilmiş olacaktır” diyor.  

Kitabın bütününü tek bir yazıda özetlememiz mümkün değil… Burada başlıktaki “mümkün mü?” sorusuna dönelim: Meselenin zorluğu ortada. Nitekim Sayın Erdoğan da şu duruma dikkat çekiyor: “Türkiye’nin küresel düzenin sorunlarına dair eleştirisi ve BM’nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin teklifinin, statükonun devamından yana olan bazı ülkeleri de rahatsız ettiğinin farkındayız. Zira söz konusu çevreler, Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da bugünkü şekli verilen dengelerin değişmesini arzu etmiyor… Kendi çıkarları adına eski ve köhne yapıyı muhafaza etmek istiyor…” İşte meselenin püf noktası da burası. Statükoyu devam ettirmek isteyen hegemonik güçleri bundan vazgeçirecek ve reforma ikna edecek bir yeni bir küresel hareket başlatmak, neticeye ulaştırmak mümkün mü? Teorik olarak elbette mümkün, ama çok çok zor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.