Türkiye’de gazetecilik mesleğine yönelik yargılama bakımından örnek olaylardan birisi olan Cumhuriyet Gazetesi Davası’nın ilk duruşması Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde yapıldı Yıldız YAZICIOĞLU (ANKARA) - Cumhuriyet’in 17 yazar, çizer, yöneticisi ve avukatları ile gazeteci Ahmet Şık’ın suçlandığı iddianame nedeniyle açılan davada hafta boyunca gerçekleşecek duruşmalardaki ilk güne, Kadri Gürsel’in savunması damgasını vurdu. Gürsel, adeta gazetecilik dersi niteliğindeki savunmasında “Gazeteciler meraklı kişilerdir, herkesle görüşebilirler, okuyucularına etraflıca perspektif sunmaktır. Gazetecilik suç değildir” gibi sözleriyle mesleğimizi 27. Ağır Ceza Mahkemesi Mahkeme Heyeti ve Savcılık makamına anlatmaya çalıştı. Balonlar gökyüzüyle buluştu Duruşma öncesinde, gazetecilik örgütlerince yapılan çağrı üzerine başta gazeteciler olmak üzere avukatlar, meslek ve sivil toplum örgütleri temsilcileri sabah saat 09.00’da İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde buluştu. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın öncülüğünde Cumhuriyet çalışanları ise, Cağaloğlu’ndan gazete binasından adliyeye yürüyerek ulaştı. CHP’liler Barış Yarkadaş, Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Kazım Arslan, Ali Şeker, Musa Çam, Mehmet Tüm, Selina Doğan, Gülsüm Bilgehan Toker, Umut Oran gibi isimler yanı sıra HDP’den Filiz Kerestecioğlu ve Garo Paylan da adliyedeydi. Siyasi konuşmalarda gazeteci kökenli milletvekili Barış Yarkadaş’ın “İddianame elimde tuttuğum bu balon gibi. Bu mahkeme salonundaki savunmalarla patlayıp yok olacaktır” sözleri göze çarptı. Uluslararası gazetecilik örgütleri adına International Press Institute Direktörü Steven Ellis, yaptığı konuşmada, bugün Cumhuriyet Davası’nın Türkiye’de gazetecilik mesleğinin yargılanması anlamına geldiğini ve eğer bu dava sürecinde tutuklu yargılama kararları sürerse dışarıdaki gazeteciler için tehdit anlamına geleceğini ifade etti. Avrupa Parlamentosu’nu temsilen davayı izlemeye geldiklerini kaydeden Alman parlamenter Arne Lietz de, Türkiye’de yaşananlardan endişe duyduklarını vurgulayarak, Avrupa’nın gazetecilere özgürlük verilmesini beklediğini dile getirdi. Konuşmalar ardından tutuklu gazeteciler açısından gökyüzünü görebilecekleri özgür günler dileğiyle rengarenk balonlar gökyüzüne bırakıldı. Alkışlar ve salonlar eşliğinde adliyeye giriş başladı. Ancak duruşma salonuna girişler kolaylıkla gerçekleşmedi. Avrupalı parlamenterler, elçilikler adına davayı izlemeye gelmiş yabancılar ve basın kartı sahibi olmalarına rağmen gazetecilere yönelik engellemeler oldu. Uzun süreli tartışmalar sonrasında Mahkeme Heyeti’nin bilgisi dahilinde avukatlar, gazeteciler ve mahkemeye iletilmiş listedeki yabancılar salona alındı. Murat Sabuncu’nun belgelerine cezaevi yönetimi el koymuş Duruşma başladığında Mahkeme Heyeti Başkanı, ilk olarak Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’yu dinlemek istediğini söyledi. Ancak Sabuncu, cezaevi yönetimince yapılan engelleme nedeniyle savunmasını hazırlamak üzere toparladığı ve avukatlarınca kendisine ulaştırılan belgeleri getiremediğini söyledi. Bu noktada Mahkeme Başkanı’nın “Murat beyinki müstakil bir hadise midir yoksa aksine mi derin endişe taşımaktayım” yönündeki sözleri dikkat çekti. Hakim, Murat Sabuncu’nun savunmasını yarın yapabilmesi için tüm belgelerini yanında getirebilmesi için gereken talimatı vereceklerini dile getirdi. Bunun üzerine avukatlar, kendilerine uygulanan soruşturma dosyasına erişim gibi sıkıntıları aktararak, Mahkeme’den dosya erişim ve avukat sınırlamasıyla ilgili kararlarını gözden geçirmesini istedi. Ardından Gazeteci – yazar Kadri Gürsel’in savunmasına geçildi. Savunmasını yazılı olarak da hazırladığını kaydeden Gürsel, “Şahsıma terör örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım etmek istinat ediliyor. Bu suçlama üç ana gerekçeyle yapılıyor, birincisi FETÖ/PYD ilişkili kişilerle telefon bağlantılarım olması, ikincisi radikal yayın politikasına hizmet etme ve üçüncüsü 12 Temmuz 2016'da ‘Erdoğan babamız olmak istiyor’ yazımla Türkiye'de otoriter rejim olduğu algısı yaratma çabası. Bu iddiaların hepsi gerçek dışıdır” diyerek söze başladı. Birinci maddesinde FETÖ/PYD ile telefon irtibatlanmasına açıklık getiren Gürsel, “İddia edilen iletişim tek taraflı bunlardan 85'i tek taraflı SMS, 17'si ise tek taraflı aramadan ibarettir. Bana gelen SMS'lere yanıt vermediğimden benim onlarla iletişim kaydım yoktur. Bu mesajlar, 27 Temmuz 2014 - 1 Ağustos 2014 tarihlerinde cemaat mensupları ilk tutuklamalara karşı medya ile bağlantı kurma çabalarıdır. Yapılan irtibat suçlaması akla ve mantığa aykırıdır. Bunun dışında 8 kişiyle telefon konuşması irtibatı ve bunların 5'inin by-lock sahibi olması nedeniyle suçlama yapılmaktadır. Darbe girişimi sonrasında kriptolu haberleşme sistemi olarak açıklanan by-lock kullanıcısı kişiler olduğunu darbe girişiminden önce bilmem mümkün değildir. Gazeteciler meraklı kişilerdir, herkesle görüşebilirler, okuyucularına etraflıca perspektif sunmaktır. Gazetecilik suç değildir. İddianamedeki listeden 2 kişiyi de ben aramışım. Bunlardan birisi Ahmet Altan'dır, Çetin Altan'ın ölümü için aradım, açmadı. Diğeri de Mümtaz Türköne'dir, saldırıya uğradığı için geçmiş olsun demek içindir. By-lock sahiplerinin yüzde 95'inin bana gönderilen SMS'ler ve bir defaya mahsus aramalardan oluştuğunu eğer bilmeden iddia makamı iddianameye koymuşsa görevini ihmal etmiştir, bilerek koymuşsa görevini kötüye kullanmıştır” diye konuştu. İkinci maddesinde, iddianamede YeniGün Haber Ajansı Şirketi’nde imza yetkisiyle suçlandığını kaydeden Gürsel, açıkça ilgili şirket kayıtları ve imza sirkülerinde de görüleceği üzere bunun tamamiyle gerçek dışı olduğunu söyledi. İddianameye dayanak oluşturan polis fezlekesini de eleştiren Gürsel, polis fezlekesine göre, Cumhuriyet Vakfı olarak kendisi de dahil 4 ayrı kişiye suçlama yapıldığını ifade etti. “Erişime açık veriler insanı hayret edecek şekilde tahrif edilmiş ve tutuklanmama gerekçe edilmiştir” diyen Gürsel, ayrıca Yayın Danışması sıfatıyla tutuklanmadan önce sadece 34 gün boyunca görev yaptığını belirterek, bunun nasıl bir radikal yayın politikası değişikliğine etki edeceğini sorguladı. “İyi gazeteci ne yapar?” Son olarak da iddianamede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten öte Türkiye ile ilgili algı oluşturmakla suçlandığını özetleyen Gürsel, “12 Temmuz 2014'te yayınlanan yazımda fazlasıyla baskıcı bulduğum bir siyasi kültürü hicvetmiş ve eleştirmiştim. İyi gazeteci eleştiri konusunu açıkça ve doğrudan ele alır ki eleştirisi net biçimde anlaşılsın. Yine bu yazı dolayısıyla Türkiye'de otoriter rejim algısı yaratmakla suçlanıyorum. Gazeteci algı oluşturmakla değil yazılarını olgularla besler. Bu yazı öncesinde hakkımda bugüne değin ne bir şikayet olmuş, ne de bir dava açılmıştır. 13 Eylül 2009'de ‘Seçimle otoriterleşme’ yazım Milliyet'te yayınlanmıştı. Öngörüm maalesef gerçekleşti. Eğer böyle olmasaydı, düşünce suçlusu olarak yargılanmazdım, 9 aydır tutuklu olarak içeride tutulmazdım, bu iddialara karşı kendimi savunmak üzere burada olmazdım” dedi. Gürsel, sözlerini “Bana yöneltilen suçlamalar, akıl ve mantıktan yoksun olduğu gibi vicdandan yoksundur. Bu davanın ben hariç tüm şüphelileri hakkında 30 Ekim 2016'da çıkarılıyor hakkımda bir gün sonra özel olarak çıkartılıyor. Burada karşınızda terör örgütü üyeliği için değil gazeteciliği sorgulayan, iktidarın bütün baskılarına karşın gazeteci kaldığım için bilerek suçlandım. Tam terzine bahsi geçen örgüte karşı hep azami ölçüde mesafeli oldum, FETÖ'nün adı cemaat iken bu örgüte karşı bakışım negatif oldu. AKP'nin de bu ittifakın kurbanı olacağını da yazdım. Maalesef bütün öngörülerim gerçekleşti” diye sözlerini tamamladı.
Editör: TE Bilisim