‘Çocuklarına aktaracaksın’

Son yıllarda yurtiçi veya yurtdışında yaşayan Türk Yahudi Toplumu üyelerinin, dünya Yahudileri ve geniş toplumdan saygıdeğer kişi ve uzmanların Türkiye ve Osmanlı Yahudileri ile ilgili geçmişi araştırdığını, bu kapsamda kitaplar ve eserler ortaya konduğunu, geçmişten günümüze kalan mabet ve binaların tekrar elden geçirildiğini memnuniyet ile görüyoruz.

Toplum
24 Mayıs 2017 Çarşamba

Daniel Levi

Son yıllarda yurtiçi veya yurtdışında yaşayan Türk Yahudi Toplumu üyelerinin, dünya Yahudileri ve geniş toplumdan saygıdeğer kişi ve uzmanların Türkiye ve Osmanlı Yahudileri ile ilgili geçmişi araştırdığını, bu kapsamda kitaplar ve eserler ortaya konduğunu, geçmişten günümüze kalan mabet ve binaların tekrar elden geçirildiğini memnuniyet ile görüyoruz. Bu çalışmalara devletimizin de katkılarının giderek arttığını görmek beni daha da memnun ediyor.

Bu çalışmalarda ortaya çıkan sonuçların çoğu zaman bazı eksikler içerdiğini hep hissettim. Çok kıymetli olması gereken bu çalışmalarda bilinenlerden bazıları örtülüyor, unutuluyor, hatta öldürülüyordu.

Türkiye’de bilinen tüm sinagogların envanterini çıkartmış ve bunu kitaplaştırmış ekipten Üstat İzzet Keribar, restorasyon sonrası çektiği sinagog fotolarında restorasyon öncesine göre bazı şeylerin kaybedildiğini söylemişti. O sıralarda İzmir’deki Shalom Sinagogu elden geçmişti. Restorasyon sonrası o sinagoga gittiğimde, küçüklüğümde o mekânın çınarları sayılan, ancak artık yaşamayan insanların mabedin atmosferine asılı duran hatıralarının artık orada olmadıkları hissine kapılmıştım.

Rabbi J. Sacks’ın ‘The Duality of Jewish Time (Emor 5777)’ adlı makalesini okuyunca bu olgunun uzun zamandır çözemediğim nedenleri hakkında bir fikir sahibi oldum.

Rabbi Sacks özetle şöyle diyor: “Hristiyanlar Güneş takvimini kullanır, Müslümanlar Ay takvimini, Yahudiler ise her ikisini… Eski Yunan’dan beri insanlık, her şeyi açıklayacak bir prensibi aramaktadır. Tıpkı Arşimed’in bir noktadan referans alarak tüm dünyayı hareket ettirmek istemesi gibi… Yahudilik bunun ötesinde bize gerçeğin daha karmaşık olduğunu öğretir. Gerçeği üç boyutta görebilmek için zamana ve mekâna uyarlanan en az iki perspektif olması gerektiğini söyler.”

Yukarıdaki satırları defalarca okuduğumda bu güzel çalışmaları yapan kardeşlerimizin aydın ve entelektüel kesimden olduğunun farkına vardım. Nerede ise tümünün Yahudi kültürünün yaşadığı sinagoglarımıza pek yakın olmayan insanlardı. Onlar, sivil ve laik okullarda çok üst düzey eğitim almış, yabancı dil (İbranice hariç) bilen, toplumumuz kaymağı sayılan kesimden geliyordu. İlgileri toplumumuzun sivil ve idari örgütlerinde gönüllü görev yapan değerli kişilerden olmalarındandı.

Yıllar önce Gaziantep kökenli Kudüs İbrani Üniversitesinin profesörü, Ben Tsvi Enstitüsü eski Başkanı rahmetli Profesör Yomtov Assis ile konuşurken Fransa’daki Alliance Israelite’in Osmanlı Yahudilerinin aydınlatmasına yaptığı katkıdan bahsetmiştim. Yüzüme uzunca baktıktan sonra çok sakin bir şekilde “Yaptığı tahribat da en az yaptığı katkı kadardır” demiş idi.

Gerçekten de bu kuruluşlar fakirlikten kurtulma, ana topluma entegrasyon, evrensel bir insan yaratma konularında ne kadar başarılı olmuşlarsa da binlerce yıldan gelen sosyal, kültürel, geleneksel ve litürjik akışlarda büyük erozyon ve yabancılaşma yaratmışlardı. Günümüze yansıması ise, 30-40 yıl öncesine kadar elimizde olan fakat kültüre yabancılaşmaktan, kaybolmaya yüz tutmuş eserlerden günümüze kadar gelebilenleri bulduğumuzda, büyük keşif yapmış gibi sevinmemizdir.

Max I. Dimont, ‘Jews, God and History’ adlı eserinde şunları yazar: “Bilinen tüm medeniyetler, tarihleri ile ilgili somut maddi kanıtlar bırakmışlardır. Onları tabletlerden veya arkeologların bulduğu harabelerden takip ederiz. Yahudileri ise, çok eski zamandan itibaren oluşturdukları fikirlerden ve bu fikirlerin diğer medeniyetlerde yarattığı etkilerden biliriz. Yahudilerin savaşlarına ait çok az tablet, geçmiş görkemin tanığı çok az harabe vardır.”

Tora Devarim 32:7’de veda şiirinde Moşe, binlerce yıl ötesinden bugüne ve geleceğe şöyle seslenmiştir: “Ezel Günlerini Hatırla, Anlayın Her Bir Neslin Yıllarını, Babana Sor Anlatsın Sana, Bilgelerine – Söylesinler Sana.”

Bugün babaların çocuklarına anlatacakları ya yoktur ya da çok kısıtlıdır. Ancak sözlü sistem yüzyıllardan beri belleğin nesilden nesle aktarılması ile yürümüş ve 20. yüzyılda nesillerimiz akamete uğratmıştır. Bugün sadece sinagoglardaki dualarda bu mirasın bir kısmı yaşamaktadır. Bu itibar ile Osmanlı ve Türkiye Yahudilerinin (hatta Sabetaycıların) geçmişini arayanlar sadece sinagoglara devam ederek daha doğru bilgilere ulaşacaklarına, hatta bilimsel metotlar ile yakalayamadıkları önemli edinimleri elde edebileceklerine inanıyorum.

Bu vesile ile çalışmaları çoğunlukla gönüllü olarak yürüten kardeşlerimize başarılar dilerim. Dilerim ki çalışmalarını sonlandırdıklarında, asli görev olan ‘Narrative-Anlatı’yı koruma anlamında da gönüllü görevlerine devam ederler ve tarihin derinliğinden gelen Tora Devarim 6:7’deki şu sözü unutmazlar: “Çocuklarına Aktaracaksın.”