Dünya nüfusunun en yoğun ülkesi Çin’de hükümet, yıllardır uygulanan aile başına iki çocuk sınırını kaldırdı. Artık aileler üç çocuk sahibi olabilecek. Fakat Çin’in çocuk politikaları konusunda ortada dolaşan ve dezenformasyona uğramış birçok bilgi adeta “şehir efsanesi”

Çin’de üç çocuk: Siz yapın, biz bakalım

Devrimin (1949) hemen öncesinde, Çin’de yaşam beklentisi ortalama 35 yıl, nüfus ise yaklaşık 540 milyondu. Devrimden sonra, 1976’da, ortalama ömür 66 yıla, nüfus ise 940 milyona yükseldi. Bebek ölüm oranı binde 227'den binde 55'e kadar düştü. Mao, başlarda artan nüfusun ülkeyi güçlü kılacağına inansa bile sonraları bu düşüncesini esnettiği görülüyor. Deng Xiaoping, Mao’dan farklı bir görüşe sahipti ve bu nüfus artışını Çin için tehlike çanı olarak görüyordu. 1970’lerin başlarında, uzmanlar Çin'in için ideal nüfusunun 700 milyon olduğunu belirtmişlerdi. Ayrıca, her ailenin 3 çocuğa sahip olması durumunda, nüfusun 2060'a kadar 3 milyarı ve 2080'e kadar 4 milyarı aşacağını hesapladılar. Çin, bu fazlasıyla büyük nüfusa yetecek kaynaklara sahip değildi. Uzmanlar ülke nüfusunun 20. yüzyılın sonuna kadar 1,2 milyar civarında kontrol altına tutulması gerektiğini söylüyorlardı. Sonunda yetkililer nüfus artışını yavaşlatacak bir aile planlaması kampanyasına karar verdiler.

WAN, XI, SHAO

Bu Çince ifadeler 1973'te başlatılan ve 1979'a kadar yürürlükte olan “aile planlaması kampanyası”nın sloganıydı. Türkçesi “daha geç, daha uzun, daha az” olan bu slogan "daha geç evlilik yap, daha uzun aralıklarla çocuk yap (en az üç yıl aralık zorunluydu), daha az çocuk yap" anlamına geliyordu. Çocuk sayısı için üretilen slogan ise "Bir (çocuk) az, iki tam karar ve üç fazla" idi. Bu kampanya 1970'de 5,9 olan toplam doğurganlık hızının 1979'da 2,7'ye düşmesini sağladı. Evlilik için kentlerde erkeklerin 25, kadınların 23; kırsal alanlarda sırasıyla 23 ve 21 yaşlarını doldurmuş olmaları gerekiyordu. Kampanya kapsamında, doğum aralıkları ve evlilik yaşları dışında bir yasal zorunluluk yoktu.

İSTİSNALAR

Başta Uygurlar olmak üzere bütün azınlıklar (kırsal-kentsel alan ayrımı olmaksızın) tek çocuk uygulamasından muaftı.

1980'lerin ortalarından başlayarak, sadece kırsal kesimdeki ailelere ilk doğan çocuk kız ise, doğum arasında dört yıl olması koşuluyla, ikinci çocuğa izin verildi.

İlk çocuğu bedensel veya zihinsel engelli olan tüm ailelerin iki çocuk sahibi olma hakları vardı.

Babanın ölüm riski barındıran işlerde (madencilik gibi) çalışması halinde, aile ikinci çocuğa sahip olabiliyordu.

Her iki ebeveynin de önceki evliliklerinden tek çocuğa sahip oldukları durumlarda ikinci çocuğa izin vardı.

CEZALAR

Zorla kürtaj haberleri Batı’nın Çin hakkında dezenformasyon yaymak için uydurduğu rezil bir yalandır. Kadınların kürtaja kolay erişiminin sağlanması (ve kırsal bölgelerde çevreden gelen kürtaj baskısı) zorla kürtaj, diğer doğum kontrol yöntemlerini kullanmaya teşvik edilmeleri ise kısırlaştırma haberleri olarak Batı’nın “saygın” basınının sayfalarını süsledi.

“Tek çocuk politikası”na uyulmaması durumunda bir dizi ceza uygulanmaktaydı. Ebeveynler memursa veya kamuya ait işletmelerde çalışıyorlarsa, bu, işlerini kaybetmeleri anlamına geliyordu. Ancak çoğunluk için cezalar, para cezası, çocuk yardımlarının kesilmesini ve hamilelik takibi, doğum ve bakım gibi tıbbi hizmetler için yüksek ücretler ödenmesini içeriyordu.

“ÇOCUK BEREKETTİR"

Geleneksel olarak Çinliler "daha çok çocuk, daha fazla bereket" derler. Bu kültürel kodun da ruhuna uygun olarak, beş yıldır “iki çocuk" politikası uygulanıyordu ama sonuç pek beklendiği gibi olmadı. 2019 yılında doğan nüfusta ikinci ve daha fazla çocuk oranının yüzde 59,5'e ulaştığı, tek çocuk oranın ise yüzde 40,5 olduğu söyleniyor. Amaç hâsıl olmuş gibi bir izlenim uyandıran bu oransal verilerin bulandırdığı suya biraz yakından yani doğum sayılarına bakıldığında beklenen sonuçlara ulaşılamadığı görülüyor. Aile Planlaması Komisyonu’nun öngörüsü, dört yıl içinde (2016-19) yıllık doğum sayısının 2016’da 17,67 milyon, 2017’de 20,23 milyon, 2018’de 20,82 milyon ve 2019’da 19,82 milyon olacağı ve zirvenin 2018'de gerçekleşeceği yönündeydi. Fakat öngörülen gerçekleşmedi. Resmi veriler doğum sayısının 2016’da 17,86 milyon ile zirveye ulaştığını ve 2018’de önemli bir düşüş olduğunu, 2019’da ise sadece 14.65 milyon olduğunu gösteriyor. Bazı uzmanlar ise, otuz beş yılda biriken ikinci çocuğa sahip olma arzusunun tatmin edilmesiyle, zaman içinde ikinci çocuk sayısının düşeceğini söylüyorlar.

DOĞUMDA DÜŞÜŞ

Peki, doğum sayıları neden artmadı; aksine düştü? Nüfus İstatistikleri İdaresi, doğum yıllarına bağlı üreme dönemine giriş/doğurganlık oranları vs gibi bazı istatistiksel açıklamalar yapsa bile, bence mevzu bu kadar basit değil. Başka bir gerçeği yani tek çocuk politikasının kadınları anlamlı ölçüde özgürleştirdiği gerçeğini görmek gerekiyor. Bu sonuç, bu politikanın başta kimsenin aklına gelmeyen, amaçlanmamış “yan etkileri”nden biri. Kadınları kuluçka makinesi olarak gören ve onlara annelik görevi adı altında ev işlerinin zorunlu hizmetçiliği rolü biçen ilkel erkek aklı bu sürecin kaybedeni oldu (bu ilkellik günümüzde en açık biçimde memlekete musallat olan siyasal İslamcılarda temsil edilmektedir). Geçmişte çok sayıda çocuğa ve aileye bakmak zoruna kalan kadınlar bu ağır yükten kurtuldular ve işgücüne katılmanın avantajıyla (ekonomik özgürlük) kariyerlerini veya hobilerini sürdürmek için zaman bulabildiler. Bu politikanın bir diğer "yan etkisi", geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri kavramını zayıflatması oldu. Çinli kadınlar daha iyi eğitim alabildiler ve kariyer fırsatları için erkeklerle rekabet etmeye başladılar.

Bunlara ek olarak, bence bir diğer etmen insanların çocuk sahibi olma isteğinin önemli ölçüde azalması. Prof. Yang Chenggang'a göre, “Doğurganlık hızı ile sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi arasında ters orantılı bir ilişki vardır. İkame seviyesinin altındaki mevcut doğurganlık oranlarının tümü gelişmiş ülkelerdir. Bu seviyenin üstündekiler çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerdir. Hızlı ekonomik gelişme, sanayileşme ve kentleşmenin artması, nitelikli işgücü gereksinimi, eğitimin yaygınlaşması, kadınların işgücüne katılım oranının artması vb değişiklikler doğurganlık hızının düşmesine yol açmaktadır”. Tam da Birleşmiş Milletler’in “En iyi doğum kontrol yöntemi gelişme”dir sözüne uygun olarak…

TEK ÇOCUK POLİTİKASI

İlk olarak 1978'de bazı bölgelerde aileler tek çocuk sahibi olmaları için teşvik edildiler. Aslında, bu, yakında tüm ülkede uygulamaya konulacak olan politikanın pilot uygulamasıydı. Deng, nüfus artışındaki azalmayı yeterli bulmuyordu. Projeksiyonlar da nüfusun artmaya devam edeceğini gösteriyordu. Deng, o günlerde o meşhur ekonomik reform programını hazırlıyordu ve programının başarısı ve hedeflediği refah artışını sağlayabilmek için nüfusun sınırlandırılmasını gerekli görüyordu. Böylece, on yıllık iki çocuk politikasının ardından, 1980'de (istisnalar dışında) tek çocuk uygulaması ve katı yaptırımlar uygulamaya konuldu. Deng’e göre,”Çok sayıda çocuk yapmak yoksulluğun kısır döngüsünü kırmak yerine daha fazla yoksulluğa yol açmaktadır”.

İKİ ÇOCUK POLİTİKASI

Çiftlerin iki çocuk sahibi olmalarına izin veren politika 2013’ten 2015 sonuna kadar iki-üç küçük düzeltme yapılarak 2016 en kapsamlı halini aldı. Peki, 35 yıl boyunca tek çocuk diye direten Çin yönetimi neden iki çocuğa izin verme gereği duydu.

Bunun için başlıca şu üç neden sayılabilir:

Doğurganlık oranlarındaki düşüş ülkenin işgücü avantajını kaybetmesi riskini doğurdu.

Erkek çocuğa sahip olmak isteyen ailelerin fazlalığı erkek-kadın oranında ciddi bir dengesizlik ortaya çıkardı.

Kızların kürtajla aldırılması yaygındı. Erkek-kadın oranı 108:100 idi.

Düşük doğurganlık oranı, yaşlılık oranında artışa yol açtı ve bu da hükümetin sosyal güvenlik harcamalarını artırdı.

VE ÜÇ ÇOCUK

İki çocuk politikasına neden gerek duyulduysa, üç çocuk politikasına da o yüzden gerek duyuldu. Daha doğrusu, iki çocuk uygulamasıyla istenilen sonuca ulaşılamamış olması yüzünden. Bence, üç çocuk politikasını çocuk yapma sınırının kaldırılması izleyebilir.

2019 yılında, hükümet “daha fazla çiftin iki çocuk sahibi olmasını teşvik etmek amacıyla, tüm yerleşim birimlerinin bebek ve 3 yaş altı çocuklar için bakım hizmetleri oluşturmaları veya geliştirmelerinin teşvik edilmesi ve mevcut çocuk bakım hizmetlerinin iyileştirmesine dair” bir belge yayınladı. Şimdi, üç çocuğa izin veren politikayla birlikte, bunlara bazı maddi yardımlar, eğitim ve sağlık gideri yardımlarının ekleneceğini duyuyoruz.

Ulusal İstatistik Bürosu'nun verileri 1970'den önce ülkenin toplam doğurganlık hızının ortalama 5,8 civarında olduğunu, 1991'den beri düşmeye devam ettiğini, 21. yüzyılda biraz daha düştüğünü gösteriyor. Uzmanlara göre, “Ülkenin toplam doğurganlık hızı uyarı çizgisinin (yani 1,5) altına düştü ve nüfus gelişimi kritik bir noktaya geldi. Genel olarak, toplam doğurganlık hızı 2,1 düzeyinde olduğunda her nesildeki insan sayısı sabit olabilir. Bu seviyenin altına düştüğünde, nüfusta azalma riski oluşur ve bunun sonucunda bir dizi sosyal sorun ortaya çıkabilir”. Bütün bu “iki çocuk”, “üç çocuk politikası”nın özeti işte bu; yani toplam doğurganlık hızını 2,1 düzeyine, belki biraz daha üstüne, çıkarabilmek.

Geçenlerde TV’de gözüme çarpan bir sokak röportajında, muhabir bir kadına “üç çocuk yapacak mısınız?” diye sordu. Genç kadının verdiği “Git buradan! Çocuklara bakmamıza yardım edecek misin? Ev verecek misin?” cevabı bence her şeyi özetliyor.