27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cihat ve Evrim

Emrah Maraşo

Emrah Maraşo

Eski Yazar

A+ A-

Her kavrama rengini veren etken tarihsel içeriğidir. Cihat kavramı da bunların arasında. İslam’ın ortaya çıkış evresinde Tanrı ve din uğruna savaşımı öğütleyen bir motivasyon kaynağıdır cihat. Bu kapsamda “kâfir” ve “münafık” olarak nitelendirilen kesimlerle savaşılması, onların mallarına el konulması meşrudur. Cihat her zaman silahla değil, sözle, tutumla ve davranışla yapılabilir. Bu da bahsettiğimiz kavramın geniş anlamdaki yorumu. Fakat bu yorumların vardığı tek bir nokta var: İslam hukukunu hayata geçirmek, toplumsal düzenin iskeleti yapmak için bu uğurda mücadele etmek, çaba göstermek, savaşmak. Mücadele araçları da koşullara göre değişiklik gösterecek elbette. Böyle bir tarihsel kökenden gelen cihat anlayışı, nihayetinde insanlar arasındaki tasnifi İslam dinine inanlar ve inanmayanlar olarak yapıyor.

YÜKSELİŞ DÖNEMİNDEKİ ANLAMI

Hz. Muhammed’in önderliğindeki medeniyet devriminde ve İslam’ın yükseliş dönemlerinde bu kavram, temsil ettiği uygarlığın yayılması bakımından anlamlıydı. Çünkü kan bağına dayanan kabile ilişkilerinin yerini ümmet kardeşliği almış, ticaretin güvenliği sağlanmış ve ideolojik olarak bir merkezileştirme yaşanmıştı. İslam dinine inanan kitleler bu kavramın ardındaki inancın ruhuyla seferber edilmişlerdi.

DİNİN DÜNYEVİLEŞMESİ

Ancak modern çağ yani din kardeşliğinin çözülüp yerini millet kardeşliğinin alması, yurttaşlık bağları, ekonominin feodal sınırlılıkların dışına çıkması gibi etkenler din uğruna savaşımı da gerici bir niteliğe büründürdü. Çünkü artık din; padişahların, kralların, şeyhlerin, hocaların, rahiplerin, toprak ağalarının yani feodal düzen sahiplerinin halkı aldattığı ve sömürüyü meşrulaştırdığı ideolojik bir araç haline gelmişti. Kuşkusuz bu durumun bilincine varılması birdenbire olmadı. Rönesans, Bilimsel Devrim, halk isyanları, Aydınlanma ve nihayetinde siyasal devrimler yeni bir evren ve dünya anlayışını, yeni bir toplum ve insan modelini gündeme getirdi. Yüzyıllar içinde birike birike ilerleyen tarihin dalgaları (kuşkusuz içinde geri dönüşleri ve lekeleri de barındırıyordu) devrimlerle taçlandı. Nesne olan insan özne haline geliyordu. Ve bu tabloda din, laiklikle birlikte Tanrıyla bireyin arasındaki bir konu haline geldi. Aldatıcıların elinden alındı. İnanan insan aracılar olmadan Tanrıya ibadetini yapıyordu. Günahı ya da sevabı kendisini ilgilendiriyordu. Bu durum, dini dünyevi yaşamı düzenleyen kurallar bütünü olmaktan çıkarıyor, bireyselleştiriyordu.

ÜMMET DEĞİL MİLLET

Modern çağda uğruna savaşılacak şey ise artık vatandı. Çünkü vatan üretimin yapıldığı, ortak bir piyasanın bulunduğu, ortak kültürel ruhla şekillendirilen bir toplumun yaşadığı ve askerlik görevinin demokratik bir şekilde tüm erkek yurttaşların yaptığı çerçevenin adıydı. İnsan ancak vatanı uğruna savaştığında (kuşkusuz savunma savaşlarını kastediyoruz) haklıydı. Siperde yanında kurşun sıkan yurttaşının inancına, inançsızlığına, mezhebine ve milliyetine bakmıyordu. Çünkü onları birleştiren etken ne aynı ümmetten ne de aynı mezhepten olmalarıydı. Birleştiren tek etken vardı: Millet bilinci.

KOPERNİK'TEN DARWİN'E

Şimdi biraz daha geriye gidelim ve gözlerimizi bilimsel devrime çevirelim. Bilimsel devrim ilk atağını Kopernik, Galileo ve Newton’la yaparak evrenin insan için yaratılmadığını, dünyamızın da evrenin merkezinde olmadığını gösterdi. Böylece bu dünyanın bir çile ve sınav yeri olduğu anlayışı da mahkûm ediliyordu. Bilimsel Devrimin ikinci atağı Darwin’in kendisinden önceki birikimi devralarak ortaya koyduğu ve sistemleştirdiği Evrim Kuramıydı. Evrime göre canlılık birdenbire ortaya çıkmamıştı. Çok uzun bir zaman içinde, doğaya uyum gösterenler hayatta kalıp evrimleşmişti. Bu gerçek insan türü için de geçerliydi. Böylece aşkın bir varlık tarafından bugünkü halimizle varolduğumuz iddiası bilimin verilerine dayanarak boşa düşürülüyordu. İnsan dünyanın merkezinde değildi. Bu devrimsel gelişme düşünce alanına büyük bir özgürlük getirdi. Türümüz, doğanın gizemlerini keşfedecek, araştıracak ve elde ettiği verilerle bilgi düzeyini daha da ileri götürecekti. Nitekim Darwin’in ortaya koyduğu çerçeve çok sayıda bilimsel araştırma ve bulguyla güçlendi.

BUNLARI NEDEN ANLATIYORUZ?

Milli Eğitim Bakanlığı yeni müfredatta evrimi çıkardı, cihadı koydu. Evrimi öğrencilerin yeterli bir felsefi altyapıya sahip olmadığını ileri süren absürt bir gerekçeye dayanarak üniversiteye bıraktı. Sanırsınız felsefi altyapı ağaçtaki armut gibi üniversitede olgunlaşacak. Aynı açıklamada bakanlık cihadı ders kitaplarına koyduğunu, bunun “kırmak, dökmek, savaşmak”la değil vatanın korunmasıyla ilgili olduğunu belirtti.

İRAN SİZDEN DAHA MI AZ İNANÇLI?

MEB son derece sorumsuz davranıyor ve ağır bir hata yapıyor. İran İslam Cumhuriyeti ders kitaplarında evrime 60 sayfa, Darwin’e 11 sayfa ayırırken bizim ortaöğretim ders kitaplarımızda evrim tek bir satırda bile geçmiyor. Üstüne üstlük cihadı vatan savunmasının temel ideolojik motivasyonu yapma niyeti kimlik siyasetini hortlatıyor ve millet bilincine darbe vuruyor. Cihadı esas alacak öğrencinin mezhebi, inancı, ibadetle ilişkisi farklı olan sıra arkadaşına ve ailesine yan gözle bakmasının temelleri atılıyor.

ABD’den ithal evrim karşıtı safsataları esas alıp evrimi felsefi altyapısı yok diye yasaklamak, cihat gibi şeriat hukukuna dayalı başlıkları ülkeyi korumanın temeli haline getirmek ancak tarikatların, cemaatlerin ve gerici odakların önünü açar. Siz vatan savunmasının yalnızca askerlikle olacağını mı düşünüyorsunuz? Bilimi, özgür düşünceyi, yaratıcılığı elinizin tersiyle bir kenara iterseniz bu ülkeye en büyük kötülüğü etmiş ve vatanı savunacak nitelikli gizilgüçten mahrum etmiş olursunuz. Sahi İran sizden daha mı az inançlı da evrime hem de Darwin’in resmini basarak yer veriyor?