Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“27 Mayıs”, yalnız siyasal sonuçları bakımından değil, yazın tarihimizdeki yansımalarıyla da önemli bir tarih kesitidir.
“27 Mayıs şiirleri”nden geçen hafta örnekler vermiştim.

Çağdaş Türk şiirinin en önemli ozanlarından Cemal Süreya’nın 27 Mayıs şiirlerini ise ayrı bir yere koymak gerekiyor. Onun “Sıcak Nal” (1988) adlı kitabında yer alan beş bölümlük “Kısa Türkiye Tarihi” şiirinin II. bölümü şöyledir:

“Üç anayasa ortasında büyüdün: / Biri akasya / Biri gül / Biri zakkum”.

Bu şiirde Türkiye’nin anayasa tarihi üç çiçekle betimlenmiştir.


“Akasya”, 1924 Anayasası’nı simgeliyor. Ankara’nın kaldırımlarını bir zamanlar akasya ağaçları süslerdi. Cumhuriyet sevdalısı Ceyhun Atuf Kansu da çok severdi akasyaları. Ceyhun Baba’nın torununun adının Akasya olması bir rastlantı değildir herhalde.

“Gül” sözcüğü 1961 Anayasası’nın simgesi olarak kullanılmış. Onun rengine de en çok “gül” yakışırdı çünkü!

“Zakkum” ise bizlere yaşamı zehir eden bir dönemin simgesidir. 1980 Anayasası, çocuklarımızın geleceğini de kararttığı için ancak zehirli bir çiçek adıyla tanımlanabilirdi.

***

Gelelim “555K”nin öyküsüne. İktidarın baskılarından bunalan gençlik, 5 Mayıs’ta bir protesto gösterisi yapmayı kararlaştırır. Eylemin parolası “555K”, kulaktan kulağa fısıldanarak yaygınlaştırılır. Parola, “5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te Kızılay’da” demektir. O gün çok büyük bir gösteri gerçekleşir.

Başbakan Adnan Menderes, öfkeli kalabalığın elinden güçlükle kurtarılır ve bir gazetecinin otomobiline bindirilerek alandan kaçırılır…

Cemal Süreya, yedek subay olarak içinde yer aldığı bu olayın şiirini yazar ve Papirüs dergisinin ilk sayısında “555K” adıyla yayımlar:

555K

Şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
Bir karasevda halinde söylemektedir:
Görmeğe alıştığımız nice yazlar
Kimleri alıp götürdüler ama kimleri
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
Bir karasevda halinde söylemektedir
Şimdi bursa’da ipek çeken kızlar

Şimdi erzurum’da çift sürenlerin
Geçit vermez kaşlarının altında
Derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
Sabanın demiri girdikçe toprağa
Hınçlarını gömmektedir içine yerin.
Çünkü millet hayınları ankaralarda
Çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
Çünkü başka yerlerinde memleketin
Kanına girdiler masum gençlerin
İşte onun için karanlıktır gözleri
Şimdi erzurum’da çift sürenlerin.

Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
Şimdi acının ve hüznün göklerinde
Umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
Uykumuzun bir ucunda bombalar
Bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
İngiliz usulü piyade tüfekleriyle
İnsanca yaşamanın onuru arasında
Milletcek bir gidip bir geliyoruz
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz

Şimdi ay doğar bulutlar arasından
Kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin

Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
(Papirüs, Ağustos 1960)


***

Cemal Süreya’nın, DP iktidarının sonunu hızlandıran 5 Mayıs eylemi için günlüğüne düştüğü şu not, tarihsel bir tanıklığın özlü anlatımıdır:
“Küçük bir olayın, toplumsal planda kökü varsa, birden nasıl büyüyebileceğini gördüm o gün.”
Tarihten ders almak gerekir.