Cem Kıvırcık: Türkiye’den “götürmeye” gelmiş teknoloji firmaları

Cem Kıvırcık'la Dijital Gündem köşesinde bu hafta Türkiye'deki yabancı şirketlerin durumuna farklı bir bakış getiriliyor.

Cem Kıvırcık: Türkiye’den “götürmeye” gelmiş teknoloji firmaları

Sayın Cumhurbaşkanımız “Onların iPhone’u varsa…” dedikten sonra çok umutlandım…

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan’la yaptığım söyleşide, “yerli ve milli” teknoloji üretimi için kümelenmelerin oluşturulduğunu, adımların atıldığını öğrenince umudum bir kat daha arttı…

Teknoloji bir araç, bir gereksinim eyvallah… Biz de var olanı kullanmalıyız ona da eyvallah… Ama içinde bulunduğumuz çağda teknolojiyi üretenler raconu kesiyor.

Şöyle düşünün Fatih Sultan Mehmet Han, 1453’te İstanbul’u alıp bir çağı bitirirken, Macar Usta Urban’a kendi elleriyle çizmiş olduğu, belki de savaş tarihinin ilk havan topunu döktürmemiş miydi?

Cem Kıvırcık yazdı: Türkiye’den “götürmeye” gelmiş teknoloji firmaları

Oysa şimdi ülkemizi korumak ve savunmak için alacağımız silahları, “Amerika’dan mı, Rusya’dan mı alacağız?” tartışması yapıyoruz…

Amenna, savunma teknolojisinde önemli adımlar atılıyor ama asıl mesele günlük hayatın içinde… Şöyle bir cebinizi yoklayın bakalım, oradaki telefonunuzun içinde ne kadar “yerli” bileşen var? İşlemcisi, bataryası, kamerası, lensi, modemi say say bitmez… Ve her bir bileşeni neredeyse bir başka ülke tarafından üretiliyor. ABD, Çin, Güney Kore, Tayvan… Peki, biz neresindeyiz bunun? Yalnızca tüketme safhasında varız…

Hemen yarın, biz kendi teknolojimizi üretelim, hatta bu teknoloji firmalarını Türkiye’nin bağrından sökelim, Türkiye’de iş yapmalarını engelleyelim demiyorum…

Bu bir süreç… Ve bugünden yarına olabilecek kadar kolay değil… Önce eğitim olmalı… Teknoloji kullanan değil, teknoloji “üreten” nesiller yetiştirmeliyiz… Bu nesle iş vermeliyiz, imkân sağlamalıyız yetiştirdiğimiz bu beyinleri yurtdışına kaptırmamalıyız… Sonra, üretim alanları oluşturmalıyız… Teknoloji üretim üsleri kurmalıyız… Burada önce iç pazarımızda yabancı teknolojiye alternatif olmalı, sonra da ürettiğimiz bu teknolojiyle dünya pazarındaki pastadan pay almalıyız…

Dile kolay tabii… Biliyorum zor ve çetin bir yol… Ama “Biz zaten menzile varamayız…” deyip evde oturmakla da hiçbir yere gidemeyiz… Bir yerlerden başlamak gerekiyor ve başladığımız yerler de var…

Geçen gün bir basın toplantısında dünyanın en büyük ve köklü teknoloji üreticilerinden birinin Türkiye’deki bir yöneticisi ile sohbet etme fırsatı bulduk… Kendisi ifade etmiyor ama ben duruma aşina olduğum için gerçekleri biliyorum.

O dünya büyüğü şirket, Türkiye’de adeta “bir masa, bir sandalye” olarak var. Zaten Türkiye operasyonlarını da iyiden iyiye küçültmüş… Sistem, tamamen Türkiye’den “götürmek” üzerine kurulu…

Yani, şirket temsilcileri kendilerine verilen satış kotası doğrultusunda satacaklar, Türkiye’nin dolarları Amerika’daki şirketin kasasına gidecek, buradaki satış temsilcileri de maaş, prim alacak.

Peki, Türkiye’ye bir fayda var mı burada? E, ama siz bu teknoloji cihazları, aleti edevatı kullanmak zorundasınız… Başka bir çareniz yok ki…

Diyorsunuz ki, “Kardeşim hiçbir şey yapamıyorsanız, bari şurada yaşamaya çalışan teknoloji basınını destekleyin. Bana, ona, buna değil ama en azından bir arkadaşımıza destek olduğunuzu görelim…”

O milyar dolarlık “koskoca” şirketin Türkiye’deki “satış temsilcisi” bir başlıyor ağlamaya inanamazsınız. Bütçeleri yokmuş da zor durumdaymışlar da zaten işler kesatmış da… Hani biraz daha konuşsa, cebinizden çıkartıp 500 lira vereceksiniz…

Belki dili söyleyemiyor ama gözlerinden okunuyor… “Ah be kardeşim diyor, bizim şirket Türkiye’den götürmek için burada… Ben satacağım ki, o para kazansın bana maaş versin… Ben de satamazsam, işsiz kalacağım zaten…”

Ne yapabilirsiniz ki acı acı gülmekten başka… Söz bitiyor…

Sevgiyle kalın…

Cem Kıvırcık – Twitter/Facebook/Instagram: @cemkivircik