ÇANAKKALE DESTANI NEREDE NASIL YAZILDI?

Çanakkale şehitlerinin anısına...

Ahmet BELADA.
Çanakkale Şiiri, Süleyman Nazif’in “Mucize Şiir” dediği ve “Cihan’ın en büyük şairi” olan Mehmet Akif tarafından kaleme alınmıştır. Bir kuşağın toprakla öpüştüğü mukaddes vatan parçası olan Çanakkale, Halide Edip’in deyimiyle; “Türkün ateşle imtihanıdır.” Çanakkale savaşı, hayatı destan olan bir milletin, en güzel destanlarından birisinin yazıldığı savaştır.

Mehmet Akif, bu şiirini “Teşkilat-ı Mahsusa” adına vazifeli olarak gittiği, Arabistan yolculuğu sırasında yazmıştır. Vazifesi devlete başkaldıran kabileleri ikna etmekti. Akif fiziken oradaydı fakat aklı, hayali hep Çanakkale’deydi.

İşte benzersiz şiirini önemli bir milli görevi ifa etmek için gittiği, Şam-Medine demiryolunun üzerinde bulunan “El-Muazzama”istasyonunda yazdı.
Akif aylardan beri endişeliydi. Bir defasında gene yol arkadaşı ve heyet başkanı Eşref Sencer Kuşcubaşı’na;

“Eşref Beyefendi… İngilizler ve Fransızlar Çanakkale’yi geçebilecekler mi? Askerlik ilmine aklım ermiyor. Hissim ve imanım, bu muazzam Osmanlı kalesinin aşılmayacağını bana söylüyor. Ama karşımızdaki düşmanın kuvveti de müthiş. Siz ne dersiniz?” Eşref Bey, tertemiz heyecanın akışına kendini kaptırarak benliğinin derinliklerinden fışkıran bir hasretle şöyle dedi;

“Üzülmeyin üstat! Bu kadar samimiyet ihlâs ile bağlı olduğumuz milli kahramanlık, “Pay-i Tahtı”(İstanbul) düşmandan muhafaza edecektir. Bu milletin tarihinde mantığı durdurmuş olan az mı destan vardır?”

Akif de söyler/söylenir gibi, kısık bir sele fısıldayarak Eşref Bey’e;

“ İstanbul’un fethi de bir ilahi müjdenin sonunda gerçekleşti. Bunun için İstanbul düşmanın eline düşmeyecektir.” der. Bir gün Eşref Bey;
“Üstat… Aziz üstat… Size hayatımın en büyük müjdesini vereceğim. Bana bu mutluluğu veren yüce Allah’a nasıl şükredeceğimi bilemiyorum: Çanakkale’de muhteşem bir zafer kazandık. Sizin duanız makbul oldu. Düşman o muazzam donanmasını da beraberinde alarak mağlup ve mahkûm, boğazı terk etti. İstanbul kurtuldu, vatan-ı şerif ve haysiyeti halas oldu.”

Eşref Bey konuştukça Mehmet Akif’ten ne bir ses, ne bir nefes duyuluyordu, adeta donmuş kalmıştı. Bu gerçekleşmesine ömürler adanan, kanla beslenmiş ve kahramanlıkla inşa edilmiş rüyanın hakikat olduğunu teyit etme ihtiyacını duyan Eşref Bey; “Müjdeyi bizzat Enver Paşa’dan aldım.” dedi.
Akif bunun üzerine;

“Ey Yüce Allah’ım! Demek Allah’ın adını yüceltmek için asırlarca dünyanın dört bucağından cömertçe kan dökmüş olan bu mert, kahraman, büyük milletin haysiyetinin ezilmesine müsaade etmedin.” dedi. Eşref Bey’in söze başladığı zamandan beri heykelleşmiş duran Mehmet Akif, birden coşarak dostunun boynuna asıldı.… Eşref Bey’in omzunda masum bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla ağlıyordu. Bu gözyaşları Çanakkale’de Mehmetçiğin oluk gibi döktüğü kan gibi cömert ve temizdi. Mehmet Akif’in bu halinin ne kadar sürdüğünü Eşref Bey hatırlamıyor. Çünkü o da bu ilahi cezbenin tesiri ile kendinden geçmiş ve gözyaşlarını tutamaz olmuştur.

Daha sonra, o sakin insan büyük bir duygu coşkunluğu ile Çanakkale Şehitleri adlı ölümsüz şiirini edebiyatımıza hediye edecektir. Akif o gün sabaha kadar uyumaz ve şöyle dua eder; “ Ya Rabbi! Bana bu destanı yazma şerefini ver sonra emanetini al. Bana bu lütfü çok görme. İhsan ve ikramının sonsuz hazinesinden bu aciz kulunun duasını kabul eyle…”

Allah Akif’in duasını kabul etti ve bu ölümsüz eseri orada kaleme aldı.