Önceki gün 'Çalışan Gazeteciler Günü' idi. Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti, gün dolayısıyla bir toplantı düzenlemişti, bizim İhtiyar Nusret Sağlam'la birlikte katıldık geceye. Törende Cemiyet Başkanı Mahmut Erdoğan, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ve Samsun Valisi İbrahim Şahin birer konuşma yaptı. Daha sonra da Samsun basınının pırıl pırıl gençlerine ödülleri verildi. Hem konuşmaları dinlerken hem de ve özellikle o genç insanların gözlerindeki pırıltıyı, yüzlerindeki mutluluğu seyrederken; maziye gittim ister istemez.

Benim mesleğe başladığım ve şimdi artık hemen her şeyiyle mazi olan o yıllarda gazeteler ceplerde taşınırdı. Cepte gazete taşınması aynı zamanda hem okuryazarlığın hem de siyasi kimliğin açıklanması demekti. Solcular çoğunlukla ceplerinde ismi okunacak tarzda Cumhuriyet sağcılar ise Tercüman taşırlardı. Bunların yanında Milliyet ve Ulus taşıyan solcu ya da CHP'liler, Son Havadis ve Zafer taşıyan sağcılar da yok değildi ama azınlıktaydılar.

Tercüman Gazetesi'nin logosunda yer alan 'Haber kutsal, yorum hür' ifadesi, aynı zamanda o yılların meslek ahlakının da özetiydi. Haberin namusuna, yani doğruluğuna ve tarafsızlığına dikkat etmek her muhabirin görevi ama yoruma müdahale etmemek de yazı işleri ve patronun mecburiyetiydi. Çalışan çalıştığı kurumun kendisine sağladığı imkanları kötüye kullanamaz, çalıştıran da temel değerlerde uyuşarak gazetesine aldığı muhabirin haberine, muharririn köşesine müdahil olmazdı.

Ben mesleğe, siyasi ve ideolojik tercihlerimi hiç saklamadan tercihlerime ters bir kurumda başladım ve sekiz yıl en ufak bir sorun yaşamadan çalıştım. O günkü ustalarım, ağabeylerim ve arkadaşlarımdan hayata veda edenleri rahmetle, yaşayanları saygıyla anıyorum. Onlara çok şey borçluyum. Çok şey öğrendim, haber yazmayı, yazmadan da önemlisi haberi koklamayı öğrendim. Biz 'haberi koklamak' derdik, haberi hissetmek, izini sürmek ve yakalamak; sonra da en doğru, en tam ve en hızlı şekilde kamuoyuna ulaştırmak. Kısacası haberin namusunu öğrendim o insanlardan.

'Haberin namusu' kavramı üzerinde biraz durmak istiyorum. Haberin doğru olması şarttır ama yetmez, haberin aynı zamanda, tam olması da gerekir yani ne fazlası olmalı ne de noksanı bulunmalı, eskilerin ifadesiyle 'ağyarını mani efradını cami' olması. Bir de mutlaka karşı tarafın hele de bir suçlama varsa suçlananın görüşünün de alınması. Şimdilerde bu kurala sıkı sıkıya bağlı gençlerin yanında savunma hakkına en ufak bir imkan tanımayan gençler de var. Birine ne kadar seviniyorsam diğerine de o kadar üzülüyorum.

Zaman değişti, değişmeye de devam ediyor. Basın da değişiyor, sadece anlayış ve tavır olarak değil teknolojik olarak da değişiyor. TRT gibi bir büyük kuruluşun, Türkiye ölçeğinde bir teknoloji devinin başından gelen Samsun Valisi İbrahim Şahin konuşmasında her iki konuya ama özellikle de sektördeki yeni yapılanmaya dikkatleri çekti. Yeni teknoloji iyi yetişmiş ve yenilikleri takip eden/edebilen gençlere fazla sermayeye ihtiyaç duymadan hızlı gelişen ve son derece etkili olabilen medya sahibi olmak imkanı veriyor. Sayın Şahin, bu konuda oldukça faydalı bilgiler aktardı. Başvuran genç girişimcilere çok daha fazla bilgi aktaracağı ve yardımcı olacağı açık; bu da Samsunlu gençler için büyük bir şans; umarım genç arkadaşlarımız bu şansı en iyi şekilde değerlendirirler.

Ben 'Çalışan Gazeteciler Günü' vesilesiyle hem bu ortamda çalışma imkanı bulabilmiş genç meslektaşlarımın gününü kutluyor hem de henüz mesleğini yapma imkanına kavuşamayan ya da işini şu veya bu sebeple kaybetmiş gençlere sektörde hayırlı işler diliyorum. Konuya Atatürk'ün bir sözüyle nokta koymak istiyorum: 'Basın özgürlüğünden kaynaklanan sakıncaların giderilmesinin yolu, yine basın özgürlüğüdür.' Özgür basın bu ülkede hep olsun ve hiç susmasın…