Yani Allah’tan başka kimseden kurtarma beklemeyin. Allah kime şefaat etme izni verirse ancak o şefaat edebilir. Bunu da siz bilemezsiniz. O halde hiç kimsenin şefaatine güvenmeyin. Kendinizi kurtarmaya bakın. Göklerin ve yerin mülkü O’nun iken şefaat verme yetkisi O’nun olmaz mı?
Ve şu âyet müminler için de çok uyarıcıdır:
Zümer Suresi’nden devam edelim:
“Ey Muhammed! Vakıa, sana da senden öncekilere de vahyedilen şudur: Eğer şirk koşarsan amellerin kesinlikle boşa gider ve kesin kaybedenlerden olursun” (65). Yani olmaz ama farz edin ki, (hâşâ) Resulüllah şirk koştu; onun bile bütün yaptıkları boşa gider.
“Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa Kıyamet günü yeryüzü bütünüyle onun avucunun içinde, gökler dürülmüş halde elindedir. O münezzehtir, koştukları şirklerden beridir ve yücedir” (67).
“Sübhanellah/ O münezzehtir”, yani hakkında düşünülen yanlış kanaatlerden, O’na ortak sanılan şeylerden beridir, yücedir, uzaktır. Bütün genişliğine rağmen gökler de dünya da Kıyamet günü avucunun içi gibi O’nun tasarrufu altındadır. O halde dünyada başkalarından neden tasarruf bekliyor ve medet umuyorsunuz?
Evet, bizim ilk defa dikkatimizi çekti, Zümer Suresi şirke düşmekten böyle ağırlıklı bir şekilde sakındırıyor.