Ahmet İnsel

Büyük kriz gözüktü

14 Ağustos 2018 Salı

Yıllarca ülke dışından sağlanan finansmanla büyüyen, mali olduğu kadar üretim açısından da büyük ölçüde dışa bağımlı olan bir ekonomide, “milli ve yerli” olmak ne demektir? Tayyip Erdoğan, işadamlarına hitaben, “eğer milli değilsen,
yerli değilsen bunun hesabını ödersin” derken sanayiciye ve tüccara “Battık, bittik, işi sağlama alalım gibi yollara tevessül etmeyin. (...) Aksi halde, biz de başta şahsım B planını, C planını uygulamak zorunda kalırım” tehdidini savururken TL’nin daha da fazla değer kaybetmesine neden olunca, milli çıkarlara mı hizmet etmiş oluyor?
Nesnel olarak bakıldığında, milli çıkarlara en büyük tehdit, dışarıdan değil, içeriden, Erdoğanizmin merkezinden geliyor. Etkili önlemler almayıp zaman kaybettikçe bedeli ağırlaşan kur-borç-finansman kısırdöngüsünü aşağıya doğru hızlandıran yegâne etmen ABD’nin başındaki kabadayının, siyasi ve iktisadi yaptırımları değildir. Esas belirleyenleri yerli ve milli olan, siyasetin ve ekonominin birbirini karşılıklı beslediği bir büyük kriz artık gündemde. Üstelik birçok makroekonomi verisinin o kadar kötü olmadığı bir ortamda, büyük bir iktisadi krize doğru yuvarlanıyoruz.
Büyük krizler, ortaya çıktığı alandan hızla etrafa yayılan, bütün iktisadi verileri altüst eden, çemberi genişleyen bir girdap gibidir. Krizin gerçek nedenlerine karşı alınması gereken önlemler bilinir. Ama bunlar yürürlükteki siyasi-iktisadi yapıyla uyumsuzdurlar. Hayata geçirilmezler ya da geçirilemezler. Büyük krizler, yalnız ekonomi içi etmenlere bağlı değildir. İktisadi olarak kırılgan bir yapıda, siyasal şoklarla tetiklenebilirler. Bugün Türkiye’de tam böyle bir kriz yaşıyoruz. Hem yıllardır uygulanan büyüme modelinin hem de Erdoğanizmin krizi bu.
Dün sabah ilan edilen önlemleri izleyen gelişmeler, bu krizin artık dikiş tutmayacak noktaya geldiğini ve iktidarın kriz algısı yönetiminin yangına benzin dökmeye dönüştüğünü gösterdi. Bir yandan BDDK ve Merkez Bankası döviz talebini azaltma amaçlı ama son derece marjinal önlemler aldı. Rahatlatıcı etkilerinin birkaç saatle sınırlı olduğu görüldü. Diğer yandan, döviz kuru ve daha genel olarak içine girilen krizle ilgili “ekonomik saldırılar kapsamında yönlendirici haber yapan kişi ve kişiler hakkında soruşturma” başlatacağını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı açıkladı. Ve elbette bu yönlendirici melun güçlerin “15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki güçler” olduğunu belirterek milli direniş savaşını ilan etti. Bir çimdik iktisat politikası aracı, bir kepçe polisiye tedbir...
Halbuki hafta başında paniğin yeniden alevlenmesinin nedenini dışarlarda, uzaklarda aramaya gerek yoktu. Mahiyetinin ne olduğunu söylemeden, Cumhurbaşkanı’nın B ve C planları tehdidini dile getirmesi yeterliydi. Şimdi bu alternatif planların neler olacağını doğru, yanlış tahmin etmeye çalışanlar, “yönlendirici haber” yapmak suçuyla takibata mı uğrayacaklar? Cumhurbaşkanlığı iletişim sorumlusu, Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkan B ve C planlarının hiçbir şeye tekabül etmediğini hemen açıklamak zorunda kaldı. “O iki adım atılmayacak” diye damat hemen düzeltti. O zaman TL’ye karşı yönlendirici en büyük haberin kaynağı Cumhurbaşkanı’nın kendisi değil midir?
Görünen o ki, Cumhurbaşkanlığı hükümeti yaşanan krize karşı, “bekleyelim, görelim” politikası uygulayacak. Krizin sorumluluğunu dış güçlere, düşman mihraklara atarak yeni bir milliyetçi titreme ve kendine gelme vesilesine bunu dönüştürmeye çalışacak. Demokrasinin yürürlükte olmadığı ülkeler grubuna Türkiye’yi sokmayı başaran Erdoğanizm, alt orta gelir grubuna Türkiye’yi yaklaştırarak gerçek “milli ve yerli Türkiye”yi var edebilir.
Yeni Türkiye giderek daha fazla elle tutulur, gözle görülür olmaya başlıyor.

<haber-yatay:1054793,1054232,1054658,1054674>



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları