23 Ekim 2019

Bütün bunlar “The Great” olmak için!

İnsanoğlu’nun yaşamı bugün de yeryüzünün bir çok yerinde değersiz ve “The Great” olmak için şuraya, buraya saldırıp insanları harcayanlara –maalesef- bu yüzyılda da rastlayabiliyoruz

Eskiden insanın değeri yoktu: Dünyanın çeşitli yerlerinde ülkelerin kralları, padişahları tutar yurttaşlarının yüz binlercesini askere alır, bunlara bazen komşu ülkelerden de insanları katar, ellerine vurucu, kesici, biçici aletler tutuşturup bilmem kaç fersah ötedeki ülkelere saldırtırlardı.

Saldırdıklarında ne olurdu? Kan gövdeyi götürürdü.

Akamenid Persler’in şahı I. Keyhüsrev’i Avrupalılar, Xerxes olarak anarlar. Keyhusrev’in, milyona yakın askerle Anadolu’ya, oradan da Yunanistan’a gidip savaştığını, bu savaşlarda düşman bellediklerinden de, kendi askerlerinden de yüz binlercesinin öldüğünü biliyoruz. Keyhüsrev’in askerlerini Çanakkale Boğazı’ndan geçirirken yaptırdığı köprü fırtınadan çöktüğünde kızıp denizi zincirlerle dövdürdüğünü de…

Sonra, Makedonya Kralı İskender, otuz bin yaya, beş bin atlı askerle Anadolu’ya, oradan Suriye’ye, Fenike’ye, Medya’ya ve yolda devşirdikleriyle büyüttüğü (Tarihçi Plutarhos’a göre asker sayısı yüz yirmi bine varan) ordusuyla  Hint Okyanusu’na kadar gitmişti. İskender’in ordusundan ve savaştıklarından binlerce insanın hayatı bu seferlerde son bulmuş, işgal etmiş olduğu şehirlerde yaşayan binlerce insan evsiz, barksız kalmış, uzaklara göç etmek zorunda kalmışlardı.

14.yy.da Timurlenk, Merv’i aldığında yedi yüz bin, Nişapuru fethettiğinde bir milyon insan öldürtmüş. Bunlara Delhi’de, Isfahan’da sonra Bağdat’ta vb. ölenleri de katarsak Timur’un seferlerinde yaklaşık on yedi milyon insanın yani o zaman bilinen dünya nüfusunun yaklaşık yüzde beşinin  yaşamlarının tükendiğini hesaplayabiliriz.

Bu şahlar, padişahlar insanları neden böyle tümen tümen harcadılar?

Keyhüsrev’in, şahların şahı ilan edilmek için, İskender’in on iki kent kurdurup tümüne kendi, birine de atının adını vermek için, Timur’un da “İslam’ın kılıcı” sayılmak için yüzbinlerce, milyonlarca insan harcadığı söylenir.

İnsan dediğimiz yaratığın yaşamını hiçe sayan bu kimselerin çoğu, okul kitaplarında, ansiklopedilerde hâlâ “The Great” yani “Büyük” sıfatıyla anılıyorlar. Demek ki bu kimseler ve bunları izlemiş olan diğer kan dökücüler, türdeşlerini hep “The Great” olmak için harcamışlar.

Günümüzde insanları artık kişisel çıkarları için feda eden böyle büyüklere artık rastlamıyoruz… Değil mi?

…diye düşünürken aklıma Putin geliveriyor. Bundan beş yıl önce Ukrayna’ya aitken ele geçirdiği Kırım’ı, ülkesine katmadan önce yüzde altmış beş olan halk desteğinin, ekonomik durumları iyileşmediği halde yüzde seksen ikiye yükseldiğini anımsadım.

Demek ki yanılmışız: İnsanoğlu’nun yaşamı bugün de yeryüzünün bir çok yerinde değersiz ve “The Great” olmak için şuraya, buraya  saldırıp insanları harcayanlara  –maalesef- bu yüzyılda da rastlayabiliyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir