Şehit Mehmetçiğimiz Yener Kırıcı’nın Çubuk’taki cenaze töreninde bir grup, Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırdı. Görüntüler ürkütücüydü. Adeta bir linç girişimi yaşanıyordu. Bazı köylüler, sağduyu içinde “saldırganlar bizim köyden değil, provokasyona gelmişler” diye tepki gösteriyordu. Saldıranların temel motivasyonunu tahmin etmek zor değil. Siyasetçilerin ve bazı medya kuruluşlarının son dönemde kendinden olmayanları “hain” gibi gösteren, hedef tahtasına koyan kutuplaştırıcı dilinin kaçınılmaz sonucuydu bu saldırı. Kılıçdaroğlu’nun bütün siyasi rakipleri bu saldırıyı kesin bir dille kınamalı ve bu kör şiddetin karşısında olduklarını “ama”sız göstermelidir. Sorumlular da tek tek yakalanmalı, cezasız bırakılmamalıdır. Aksi takdirde bu ülkede hep birlikte uyum içinde yaşamamıza vesile olacak bir “Türkiye mutabakatı”nı yakalamamız imkansız. Bu provokasyonları boşa çıkarmanın en iyi yolu, bu cennet ülkede gerilimin, kavganın değil, huzurun ve barışın dilinin hakim olmasıdır.

14.5 milyar TL depoda mı çürüyecek?


Bir hava savunma sisteminde, uzaydaki uydular, erken uyarı uçakları, sabit ve hareketli radarlar vardır. Füzeler, bütün bu unsurlarca bir tehdit algılandığında harekete geçirilen silahlardır. Yani, füzeler olmazsa erken uyarı sistemleri, radarlar nasıl hiçbir işe yaramazsa radar sistemlerinin ürettiği veri trafiği olmadan da o füzeler hiçbir işe yaramaz.

DOST VAR DÜŞMAN VAR!

Örneğin, Türkiye’nin de üye olduğu NATO’nun hava savunmasının en önemli taktik unsuru LINK 16 adı verilen bir sistemdir. Bu sistemde, NATO müttefiklerinin sahip olduğu;
- (Havada) Amerikan F serisi, Eurofighter Typhoon ve Mirage gibi savaş uçakları başta olmak üzere 24 değişik uçak ve helikopter,
- (Denizde) Türkiye’nin MİLGEM projesinin de bir “sınıf” olarak dahil edildiği, firkateynler, uçak gemilerini de içeren 8 değişik gemi türü,
Arrow ve Patriotların da dahil olduğu 6 füze sistemi,
2 ayrı silah ağı, Malatya/Kürecik’teki radar da dahil olmak üzere çok sayıda radar, dünya etrafında dönen onlarca uydu, gökyüzündeki AWACS uçakları, deniz filolarındaki radarlar tarafından “DOST” kategorisinde görülür. Çin’in, İran’ın, Kuzey Kore’nin, Rusya’nın ürettiği füzeler ise LINK 16’ya göre “DÜŞMAN” olarak tanımlanır.

PAKETİ BİLE AÇILMAYABİLİR

Geçen hafta Ankara ve Washington arasında yaşanan S-400 pazarlıklarından anladığım kadarıyla iş şu noktaya geldi:
Türkiye, Rusya ile anlaşmadan geri dönemeyeceği için 2.5 milyar dolar ödeyecek, füzeler Türkiye’ye teslim edilecek. Ancak S-400’ler Türkiye’nin NATO’ya entegre olan hava savunma sistemine dahil edilemeyecek. ABD’nin ve diğer NATO ülkelerin “aktif yaptırım tehditleri” de eklenince iki seçenek kalacak:
Füzelerin paketi bile açılmadan depoda bekletilecek.
Kullanılmak istense de (Türkiye’nin NATO’ya entegre hiçbir sistemine dahil edilemeyeceğinden) anlamlı bir işlevi olmayacak.
Dile kolay: 2.5 milyar dolar, bugünkü kurla 14.5 milyar lira, eski parayla 14.5 katrilyon.
Bütün bu somut bilgiler ışığında soruyorum:
Türkiye, hakkıyla kullanamayacağı bir silah sistemi için, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu büyük parayı verecek kadar zengin bir ülke mi?