Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Hepimiz Allah’ın (CC) rızasını kazanmak, O’nun (CC) razı olduğu kullardan olmak için bir yandan ibadetle meşgul olurken diğer yandan da hal ve hareketlerimize dikkat ediyor, nefsin hastalıklarından sakınmaya gayret ediyoruz. İşte bu sakınmamız gereken hastalıklardan biri de haset illetidir.

        Efendimiz (SAS) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

        “Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu veya kuru otu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları tüketir.” (Hadis-i şerifEbû Dâvud).

        İşte haset bu denli tehlikelidir. Kıskançlık, haset kişinin sadece Hakk’la arasını açmaz; halkla da arasında bozgunluk yapar. Bunu sadece din sahasında geçerli bir durum olarak düşünmeyin. Kıskançlık; psikolojik bir rahatsızlık ve davranış bozukluğu olarak da hayatımızda yerini almaktadır. Çünkü maddi hayatımıza da tesir eden önemli bir hastalıktır haset. Bu sebepten haset, Allah Teâlâ’nın kalbimize haram kıldığı bir duygudur ve muhakkak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.

        Herhangi bir nimetin, güzelliğin veya herhangi bir özelliğin başkasında oluşuna tahammül edememe, kendisi sahip olamasa da başkasına bu nimetleri yakıştıramama duygusu olan haset; masum bir kıskançlık değildir. Çünkü haset eden kişi başkasında gördüğü bu nimetin kaybolmasını, zayi olmasını; o nimete sahip olan kişinin zarar görmesini kalbiyle, sözleriyle ve fiilleriyle destekler. Bundan dolayı hasetçi, bu huzursuzluğuyla etrafını da huzursuz eder.

        BİR KİŞİDE HASET NEDEN OLUR?

        Hasedin temelinde imani bozukluk vardır. Haset eden kişi, Allah Teâlâ’nın yapmış olduğu manevi taksime ve kaderinde tayin etmiş olduğu nimetlere karşı çıkmaktadır. Başkalarına bazı nimetleri yakıştıramayarak, aslında Allah’ın taksimatını beğenmeyerek bir nevi isyan etmekte, hâşâ, Allah Teâlâ’nın yanlış yaptığını düşünmektedir. Bu yüzden hasedin tedavisi ancak tam iman etmekle ve kişiyi imani çerçevede tutmaya yarayan zikir ve fikirle mümkündür.

        Hadis-i şerifte de beyan edildiği üzere, haset tedavi edilmeden kişi ne kadar güzel amel yaparsa yapsın Allah muhafaza hepsi zayi olabilir. Daha evvel söylediğimiz gibi, İslam ve din, iman ve inanç temelleri üzerine oturur. İmanda bozukluk varsa onun üzerine din inşa edilemez. Haset; imani bozukluğundan dolayı kişinin dinini, Hakk’a ve halka karşı yapmış olduğu güzel işleri berbat eder, yavaş yavaş hepsini mahveder.

        Bu durum dünyevi nimetler için de geçerlidir. Kişi ne kadar büyük servete, güzel nimetlere sahip olsa da başkalarının mutluluğu ve güzellikleri onu rahatsız ettiğinden, hasetçi; zenginlikle ve çok şeye sahip olarak mutlu olamaz. Huzursuzluğu arttıkça artar.

        HASETÇİYE KARŞI NE YAPILABİLİR?

        Bir âlim şöyle diyor: “Hasetçiye karşı yapılacak en güzel şey, hiçbir şey yapmadan sabırla beklemektir. Çünkü haset eden kişi zaten ateşin odunu yemesi ve bitirmesi gibi en sonunda kendi kendisini mahvedip gider. Sen sabırla bekle, haset edenin şerrinden Allah’a (CC) sığın ve Cenab-ı Hakk’a sana böyle bir hastalık vermemesi için daima duada bulunup ibretle ve temkinle imanına sahip olasın.”

        Kur’an-ı Kerîm’in son iki sûresinden olan Felak Sûresi’nde hasetçinin şerrinden Allah’a (CC) sığınmak tavsiye edilmiştir. Gerek kendimizdeki haset, gerek başkasındaki bu nevi hastalıktan ancak Allah Teâlâ’nın iman dairesinde kalarak kurtulabiliriz. Allah (CC) cümlemizi hasetten ve hasetçilerin şerrinden muhafaza eylesin.

        ************

        KISSA

        HAZRET-İ Musa’ya (AS) bir gün bir adam gelerek şöyle demiş:

        “Ya Musa! Kendi tarlamı sürerken çok yoruluyorum, bir öküzüm var fakat yetmiyor, ikincisini alacak param da yok, sabahtan akşama kadar çok eziyet çekiyorum. Ne olur Allah’a dua ettiğinde yahut Cenab-ı Hakk ile konuştuğunda beni de bir söylesen, durumumu anlatsan. Hiç olmazsa bir öküzüm daha olsa da şu işlerimi kolayca yapabilsem.”

        Hazret-i Musa (AS), “Elçiye zeval gelmez” diyerek durumu arz eylemiş. Bir müddet sonra Hazret-i Musa (AS) adamla tekrar karşılaşmış. Adam heyecanla koşarak, “Ne oldu ya Musa? İşim halloldu mu, bir netice çıktı mı?” diye sormuş. Hazret-i Musa (AS) adama, “Bir cevap geldi ama ben de çok şaşırdım, bir mânâ veremedim” demiş. Adam merakla “Ne oldu?” diye sorunca Hazret-i Musa (AS) “Cenab-ı Hak bana ‘Söyle o kuluma, ona bir öküz daha vereceğim, ancak bir şartla, komşusuna da bir öküz vereceğim’ diye buyurdu. Ben de bu işe şaşırdım kaldım. İşte haber böyle demiş.”

        Bunun üzerine o mağdur gibi olan herif kinini, kıskançlığını ve hasedini kusmuş. “Sakın ha sakın! Tamam ben vazgeçtim, bana öküz vermesin, hatta Allah isterse elimdeki tek öküzü de benden alsın. Ama yeter ki asla o kom- şuma bir öküz daha vermesin” diyerek hasedinden feryat etmiş.

        Hazret-i Musa (AS) hasetçi kişinin hasedinden dolayı böyle bir imtihana ve cevaba müstahak olduğunu ibretle görüp fark etmiş.

        Diğer Yazılar