“Dokunma kalbime zirâ çok incedir kırılır / O tıpkı mâbede benzer ki, orda hıçkırılır /
Gülersen aşkıma gönlüm harap olur yıkılır /O tıpkı mâbede benzer ki, orda hıçkırılır”
Güftesi ve bestesi Gavsi Baykara’ya ait olan Suzinak makamındaki bu şarkıyı çok severim.
Şu günlerde istediğiniz eserin internet kaydı varsa rahatlıkla dinliyor ve sosyal paylaşım sitelerinde dostlarınızla paylaşıyorsunuz. Şu teknolojinin de hakkı ödenmez doğrusu…
Hayatımın Çorum günlerinde, 1990’lı yılların ikinci yarısı ve 2000’li yılların başları, amatör korolarda kanun çalardım. Çalıştığım koro şefine söyleyerek bu güzide eseri repertuara aldırdım. Solo olarak seslendirilen eser hayli beğeni kazanmıştı.
Konserlerimizin hem görüntü hem de ses kayıtlarını yaptırırdık. İsteyen arkadaşlar özel arşivleri için birer kopyasını alırlardı.
İstanbul’dan tanıdığım Üniversite Korosu’ndan arkadaşım Taşkın Savaş bir vesileyle Çorum’a uğramıştı. Koro şefimiz Enver ağabey (Leblebicioğlu) ile tanıştırdım. Çaylarımızı yudumlarken son konserimizin bandı da teypte dönmekteydi.
Sıra “Dokunma kalbime zirâ çok incedir kırılır” zemin haneli şarkıya gelince Taşkın, “Bu bestenin hikâyesini biliyor musun?” diye sordu. Musiki tarihine olan merakımı da bildiği için yüreğimdeki külleri deşiyordu. Bilmediğimi söyledim.
Taşkın da bestenin hikâyesini anlatmaya başladı.
Taşkınlar o yıllarda Edirnekapı’da oturmaktaymışlar. Gavsi Baykara da aynı mahalledeymiş.
Düzenli bir işi olmayan bohem mizaçlı biriymiş Gavsi Baykara. İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti’nin o dönemdeki şefi Gavsi Baykara’ya destek olmak için onu İcra Heyeti’ne kudümzen olarak almış.
Burada kısa bir Gavsi Baykara parantezi açmalıyım.
Gavsi Baykara (24 Mart 1902 – 15 Kasım 1967), Türk neyzen, güfteci, besteci. Rauf Yekta Bey ve Ahmet Irsoy'dan ney öğrendi. Altmışa yakın eser bıraktı. Eyüp Mûsıkî Derneği'nin kuruculuğunu ve ilk öğretmenliğini üstlendi. Aka Gündüz Kutbay gibi sanatçıların yetişmesinde etkili olmuştur.
Bir Pazar günü İcra heyeti konserine gitmek için evden çıkan Gavsi Bey, Saraçhane tarafına giden bir tramvaya biner. Saraçhane’de inerek Beyoğlu tarafına giden bir başka tramvaya binecektir. Tramvay tam durağa yaklaşırken bir hanım yolcu dirseğiyle Gavsi Bey’e vurup kapıya yönelir. Aynı durakta Gavsi Bey de inecektir hâlbuki…
Bir hanımdan aldığı dirsek darbesi kalbinde bir sızı oluşturmuştur. Bestenin ilk mısraı iner, “Dokunma kalbime zirâ çok incedir kırılır”
Gavsi Bey konseri unutmuştur. Güftenin mısraları yürürken şarkını ezgileri de dudaklarından dökülmektedir. Yürüyerek ev doğru gittiğinin ise hiç farkında değildir. Kendini evinin kapısında bulduğunda beste tamamlanmıştır.
Kapıyı açan eşine seslenir, “Kız şu tamburu getir çabuk…”
Eşi büyük bir öfkeyle “Sen konsere gitmemiş miydin?” diye sorar.
Tamburunu alan Gavsi Bey eseri seslendirmeye başlayınca kıyamet kopar. “Ne yine mi bir karıya beste yaptın. Yeter artık…” der ve bohçasını eline vererek Gavsi Bey’i kapını önüne koyar. Bu durum bir ilk değildir ne yazık ki…
Gavsi Bey Pazar öğle sularında Taşkınların kapısını çalar. İçeri girdiğinde yüzü kararmıştır. “Hanım yine evden kovdu” der. “Bir süre size misafir olsam…”
Bu güzelim Suzinak şarkının arka planında böyle bir hikâye saklıdır.