Karadeniz boğuluyor sayın seyirciler!..
Yıllardır göz göre göre ezilen, insanlıktan nasibini almamış alçak aracılar tarafından yabancı çikolata tröstüne peşkeş çekilen, iktidar tarafından uyutulan ve namerde muhtaç hale getirilen Karadeniz insanının trajedisinden söz ediyorum!..
Hikayeyi başından başlayarak anlatmak lazım aslında... Bir zamanlar fındık sayesinde müreffeh bir hayat yaşayan bir Karadeniz halkı vardı... Öyle ki, bir ton fındıkla bir araba alınabiliyor, çocuklar özel okullarda, üniversitelerde okutulabiliyor, fındığın bereketiyle 12-13 kişilik aile beyler, paşalar gibi yaşayabiliyordu!..
Son 10 yıl ise üretici için “karabasan yılları” oldu. Her yıl bir öncekinden kötü hale geldi, getirildi! Peki ama niçin? Peki ama nasıl?.. İşte tam bu noktada tanıdık bir isim,  bir zamanlar Tayyip Erdoğan’a en yakın isimlerden Alivreci Cüneyd Zapsu ismi devreye giriyor! Alivreci ne demek peki?
-Avrupalı alıcının, Türk tüccarla bir yıl öncesinden fındık fiyatı konusunda anlaşır ve kaparo verir. Diyelim ki kentali yani 100 kilosu için 300 dolardan anlaştıklarını varsayalım. Bu işleme “Alivre” denir. Bu işlemin peşinden koşan tüccara da alivreci.. Alivreci tüccarlar fiyatın artışından zarar, düşüşünden ise büyük kâr ederler.
Cüneyd Zapsu, Türk fındığının en büyük alıcısı Nutella’nın bir dönem temsilcisiydi. İşte bu yıllar ana şirket Ferrero’nun bugünkü konumuna ulaşmasında nadide kıratta “Elmas etkisi” yarattı!.. Bu işleri çok iyi bilen Zapsu, fındık konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştı...
-Karadenizli Zapsu’yu nasıl yad eder, kendilerine sormak lazım...

Fiskobirlik’in “idam” fermanı!..


Yıl 2006... Zamanın Başbakanı Erdoğan Karadeniz gezisi sırasında Ordu’da fındık üreticileri tarafından yuhalanınca  Fiskobirlik’e ağır şekilde yüklenerek şu suçlamaları yaptı:
-Çalmanız gereken Fiskobirlik’in kapısı. Devletin bir kurumu bizden mal almışsa karşılığını ödemekle yükümlüdür!..
Başbakan’ın ağır şekilde suçladığı Fiskobirlik 1938’de kurulmuştu. Yabancı alıcıların Hamburg borsasında sözde fiyat belirleyerek, içerdeki işbirlikçi tüccar kanalıyla fındığı ucuz kapatmasına karşı üreticinin her daim en büyük güvencesi olmuştu. Ehh, böylece birilerinin tekerine de fena halde çomak sokmuştu; O halde “canına ot tıkanmasının” zamanı da gelmişti!..
Başbakan’ın Karadeniz’de üretici ve Fiskobirlik’e yüklenmesinin ardında Dünya Bankası’nın bir rapora dayanarak tarım satış kooperatiflerinin ve birliklerinin kapatılmasını emretmesi yatıyordu aslında!.. Bu talimatın ardında ana tarım ürünlerini pazarlayan birlikler çökertildi. Evet doğru tahmin ettiniz:
-Fiskobirlik 2006 yılında, Başbakan’ın “fırçasından” sonra hükümet tarafından devre dışı bırakıldı!..
Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alımıyla görevlendirildi. Bir süre sonra TMO’da fındık alımını sonlandırdı!.. Halbuki Fiskobirlik, üretim tahmini yaparak, piyasa açılmadan fiyat belirliyor ve bu fiyat genelde piyasa fiyatını oluşturuyordu. Tüccar bu fiyatı vermezse, üretici fındığını Fiskobirlik’e satıyordu!..
O tarihten sonra piyasayı yabancı şirketlerin kontrolündeki tüccar ve ihracatçı yönlendirmeye başladı... Fiskobirlik’in idam fermanında da Cüneyd Zapsu’nun rolü çok yazılıp, çizildi!..
-O tarih, aynı zamanda üreticinin adeta köleleştirilmesinin de miladı oldu!..

“8 milyon küçük üretici  gidecek Ferrero gelecek!..”


İlerleyen yıllar, yabancı alıcının aşırı güçlenmesi, üreticiyi oyuncak haline getirmesi şeklinde tecelli etti, ne yazık ki!..
Bu da yetmedi; İtalyan Ferrero, 2014 yılında Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçısı Oltan Gıda’yı da satın aldı. Böylece fındık piyasası neredeyse tamamen yabancıların kontrolüne geçmişti. Daha değişik bir şekilde arz edeyim:
-Kıskaç kapanmış, 8 milyon fındık üreticisinin kaderi dev tröstün eline geçmişti!..
Sonra ne oldu derseniz; küçük üreticinin tarlaları Ferrero tarafından kiralanmaya, ürünün fiyatı fındıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan Hamburg borsasında, Türkiye’yi kıskacına alan dev tekelin isteği doğrultusunda belirlenip üreticinin önüne konmaya başlandı, üstelik aracı tüccar tarafından şu veciz ifadeyle:
-Yerseniz!..
Bundan sonra ne olacak derseniz; canı burnuna gelen Karadenizli üreticinin tarlaları yok pahasına satın alınacak, üretici kendi toprağında maraba haline dönüştürülecek, dünyanın yüzde 75 fındık üretimini gerçekleştiren Türkiye’nin milyarlarca doları, yabancıların ve yerli uşaklarının cebine akacak!.. Şayet üretici daha Fiskobirlik devre dışı bırakılırken ayağa kalksa, birlik olsa bu kadere mahkum olmayacaktı!..
Bu aşağılık oyun nasıl bozulur derseniz; yarın Giresun’da “Fındık İçin Adalet” mitingiyle sonlanacak Ordu-Giresun yürüyüşü, Karadenizli üreticinin son şansı bana göre!.. CHP’nin bu tam yerinde hamlesi tüm ezberleri, “bu iş bitti” diye sevinenleri fena halde afallattı... İktidar can havliyle “aman yapmayın, kilosuna 10 TL vereceğiz” diye feryada başladı bile!.. Karadeniz insanının, üreticisinin önce şunu anlaması gerek:
-Dönüp, geçen yıllara baksınlar; yemyeşil ormanlarının, vadilerinin hidroelektrik santrallar, altın madenleri ile nasıl yok edildiğini görsünler... Buna karşı çıkmaya çalışanların, başta kadınlar nasıl zulme uğradığını anımsasınlar... Yol yapıyoruz diye yanlış hesaplanan viyadük, köprü yüzünden bir yağmurda çamur içinde boğulan çocuklarını düşünsünler. Ürettikleri altın değerindeki fındıkla nasıl rezil olduklarını, açlık sınırına itildiklerini de hiç unutmasınlar!..
Karadeniz ahalisinin bu yürüyüş sayesinde üç beş kuruş fazla fiyat alıp, yine bu zulme ortak olanlara oy vereceği fikrine katılmıyorum:
-Nasıl kamyonların “istiap haddi” varsa insanların da “yeter” diyecek bir sınırı vardır; denemesi bedava!..