2018 yılının ortalarından beri yaşanan ekonomik krize iktidarın bulduğu çözüm kamu harcamalarını artırmanın yanında vatandaşın da daha fazla borçlanarak harcama yapmasını teşvik etmek oldu.

Çarşamba günü açıklanan bütçe verileri 2019 yılında bütçe açığının 123.7 milyar lira olduğunu gösterdi. İktidarın beklentisi 80.6 milyar idi. Merkez Bankasından aktarılan 40 milyar liranın üzerindeki ihtiyat akçesi ve diğer bir defaya mahsus gelirleri de (bedelli askerlik, imar affı gibi) dikkate aldığımızda aslında gerçek bütçe açığının 170 milyar liranın üzerinde olduğu görülür.

Bu, hedeflenen açığın yaklaşık iki katı kadar büyük bir rakamdır. Diğer bir ifade ile hedef %100 oranında şaşmıştır. Bütçe açığı da borçla finans edildi. Kamu borç stoku arttı.

Tabi borçlanarak harcayan sadece iktidar değil. Vatandaşın borcu da ciddi şekilde arttı. BDDK’nın verilerine göre 2019 yılı başında 502 milyar lira olan bireysel krediler, Ocak 2020 itibariyle 584 milyar liranın üzerine çıktı.

82 milyarlık bir artıştan söz ediyoruz. Üstelik tüketici kredilerinin detayına baktığımızda konut, taşıt gibi kredi türlerinde önemli bir değişim olmaz iken, ihtiyaç kredilerinde 57 milyarın üzerinde bir artış gerçekleşmiş.

Kredi kartı borçlarında da önemli artış var. Bu da bize iki olası durum olduğunu gösteriyor: vatandaşlar yeni krediler kullanarak mevcut borçlarını çeviriyorlar ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kredi kullanmak zorunda kalıyorlar. Her iki durum da, aslında, içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların vatandaş üzerinde nasıl ağır bir fatura çıkardığının göstergesidir. Gelirinde artış olmayanlar borçlarını çevirmek ya da günlük ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli borçlanmak zorunda kalıyorlar.

Hem vatandaşın hem de iktidarın borçlanarak harcama yapması ekonominin sürdürülebilir bir büyüme patikasına girmesine yol açmaz, aksine büyüyen borç sorununa ve buradan kaynaklanan başka sorunlara yol açar.

İktidar, kamu borç stokunu sorun olarak görmese bile, vatandaşın borç sorunu açıkça ortada duruyor. Bunun ilk işaretlerini zaten görmeye başladık. Ödenemeyen kredilerde ciddi şekilde artış var. Geliri artmayan vatandaş artan borcunu nasıl ödeyecek? Kervan yolda dizilir de, kredi zaman içinde ödenebilir mi?

Bunun sorun olmaması için gelirlerde bir artışın olması gerekiyor. Ama bunun güçlü bir işaretini henüz görmüyoruz. Siz bakmayın sanayi üretim endeksinin bir miktar yükselmiş olmasına. Bilmem kaç çeyrektir gerileyen yatırım mallarına olan harcamaları düşündüğümüzde, sanayi üretim endeksi gibi verilerin “iyimser” gelmesine yol açan temel etkenin “baz etkisi” olduğunu söylemek mümkün oluyor. O endeksin seviyesi hala 2017 yılı düzeyine bile erişememiştir.

Bir faiz indirimi daha

MB başkan değişiminden sonra başladığı agresif faiz indirimlerine yeni yılda da devam edeceğini gösterdi. Dün yapılan Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizinin 75 baz puan indirildiği duyuruldu. Böylelikle MB’nin faiz oranı %11.25’e gerilemiş oldu. Aslında bu karar açıklanmadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yaptığı konuşmada faiz indirimi olacağının işaretini vermişti. İlginç olan faizlerin indirildiğinin duyurulmasıyla birlikte dolarda yaşanan gerileme oldu. TL faizler gerilerken kurların düşmesi nasıl mümkün olur? Bu sorunun yanıtı kimin dolar sattığı ile ilgilidir.