Güneydoğu bölgesinde yaşayanlar acıya olan dayanıklılıkları ile övünürler. En zehir zemberek acıyı kendilerinin yediğini söylerler. Kebabın, yemeklerin acı olmayanına burun kıvırırlar. Gerçek çiğ köftenin, insanı terletecek kadar acı olması gerektiğinde ısrar ederler.

Ben de acı sevenlerdenim. Dayanıklıyımdır. Acı yerken saçlarımın dibi, alnımın tamamı, burnumun üstü boncuk boncuk terler. Güneydoğu'ya yaptığım geziler sırasında benden daha da acı yiyebilen pek çok "kahraman" görünce onları kıskanırım.

Bizde acıyı daha çok erkek kısmı yer. Kadınlar nedense acıya dayanıksızdır. Hatta bir ara Samandağı'nın acı yeşil biberinin, şişmanları zayıflattığı iddiaları bile kadınlara acı sevgisini aşılamaya yetmedi.

Mutfaklarımızdan eksik etmediğimiz Arnavut biberine, Urfa'nın İsot'una, Maraş Biberine bakınca milletimizin acıyı sevdiğini düşünürüz. Hatta yurt dışından bir konuğumuz geldiğinde yemeği yapanı uyarıp, yabancıların acıyı sevmediğini, acıyı fazla kaçırmamasını söyleriz.

Meğerse yanılıyormuşuz. Hatta bizim yediğimiz acı baldan tatlıymış. Bunu bir Amerika gezimde, bir "acı biber yarışması"nı izlerken anladım. Yarışmacılar, acıdan en acıya doğru sıralanmış biberleri yiyorlardı. Pes eden eleniyordu. Yarışma alanı, biber gazı sıkılmış Taksim Meydanı'nı andırıyordu. Ortaya konan biberlerden sızan gaz gözlerimi yaşartıyor, yarışmayı izlemekte zorlanıyordum.

Yarışmacıların suratları kıpkırmızı, vücutları terden sırılsıklamdı. Bazıları kusarak yarışmadan çekiliyorlardı. Merakımdan orta acılıktaki bir bibere sadece dilimi değdirdim, ağzımı kaplayan acı karşısında öleceğimi sandım.

Sonra acının peşinde koşturmaya başladım. Meğerse acı M.Ö 6000 yılından beri kullanıyormuş. Meksika yerlileri olan Aztekler'in acıyı bazı hastalıkların tedavisinde ve savaşta düşmanı püskürtmek için kullanıyorlarmış. Yani, bugün polisin sıktığı biber gazının geçmişi Azteklere kadar dayanıyormuş. Acı biberi Amerika'dan Avrupa'ya götüren ise Kristof Kolomb. Düşünüyorum da Amerika'dan sebze, meyve, biber tohumlarını taşıyan Kolomb olmasaydı, Avrupa mutfağının hali ne olurdu?

Biberlerin acılık derecesi, Scoville skalası ile ölçülüyor. Bu skalayı eczacı Wilbur Scoville 1912 yılında geliştirmiş. Meğer biz baldan tatlı acı yiyormuşuz derken, bu skaladaki ölçüleri baz aldım. Ülkemizdeki en acı biber 30.000 ile 50.000 Scoville değerinde. Yani acı sıramasında çok aşağı sıralarda.

Dünyanın en acı 10 biberinin Scoville derecesi ise şöyle: Carolina Peper 2.200.000, Trinidad Moruga Scorpion 2.000.000, Brain Strain 1.900.000, Pot Primo 1.900.000, Pot Douglah 1.850.000, Trinidad Scorpion Butch 1.463.700, Naga Viper 1.350.000, Barrackpore 1.300.000, Bhut Jolokia 1.000.000, Red Savina Habareno 500.000.

En çok acı yiyen ülkeler sıralamasında ise Hindistan birincilik kürsüsünde. Bu ülkede hemen hemen her yemek acı. Hindistan gezisi sırasında, her yemek sonrası lokantadan sırılsıklam bir gömlekle çıktığımı hatırlıyorum. Acı ile sıcak hava birleşince ortam cehennemden farksız oluyordu.

Meksikalılar da acı yeme konusunda oldukça iddialılar. Orada yemek yerken acının kulaklarımdan fışkırdığını hiç unutmuyorum. Amerika'nın Teksas eyaletinde yaşayanlar da acıya oldukça dayanıklılar. Onlar acıyı daha çok sos olarak tüketiyorlar. Özellikle mangal partilerinde, kızarttıkları etleri zehir gibi acı sosa buluyorlar.

Bütün Uzakdoğu ülkeleri de acı yemeyi çok seviyor. Bunların arasında Tayland bir adım önde. Orada pişen yemeklerin hemen hepsi biz Türklerin yiyemeyeceği kadar acı. Karayip adlarında yaşayanlar da acıyı çok seviyorlar. Özellikle Jamaikalıların yemekleri insana alev topu yutmuş hissi veriyor.

Bugün dünyada en eski acı soslarından biri de Tabasco. Tüm dünyada en çok tüketilen ve en çok taklit edilen bu sosu Edmund Mclhenney adlı bir girişimci, 1868 yılında New Orleans kentinde yapmış. Sosta kullandığı biberleri ise Meksika'dan ve Orta Amerika'dan topladığı tohumlardan üretmiş. Sosun yapılışı kabaca şöyle: Ezilen biberler tuzla karıştırılıp, meşe fıçılara dolduruluyor. Fıçılar soğuk depolarda 3 yıl bekletildikten sonra şişelere dolduruluyor.

Amerika'da şu sıralarda en çok tüketilen acı sos ise Sriracha. Peynir ekmek gibi satılan sos, acı biber salçası, damıtılmış sirke, sarmısak, şeker ve tuzla yapılıyor. Adını Tayland'ın sahil kasabası Si Racha'dan alan bu sosu ilk kimin yaptığı konusunda anlatılanlar farklı. Kimine göre bu sosu ilk kez Thanon Chakkopak adlı bir bakkal kadın yaptı. Sosun formülünü de kendisinden alış veriş yapan Burmalı işçilerden aldı.

Bir diğer iddia ise şöyle: Vietnam'dan sınırdışı edilip, bir gemiye bindirilen Taylandlı göçmenler arasındaki Si Rachalı bir köylü, altı ay süren zahmetli gemi yolculuğu sırasında bu sosu geliştirdi.

İlk kim yaptı bilinmez ama parayı onların kazanmadığı biliniyor. Amerikalı girişimci, bu sos sayesinde dolarlarına dolar ekliyor. Bu arada Amerika'da acı sos ticaretinin hacminin bir milyar doları bulduğu belirtiliyor.

Yazıyı dünyanın en acı soslarını sıralayarak bitiriyorum. Eğer merak eder de bunlardan birini denemeye kalkarsanız, sonucunun çok iyi olmayacağı konusunda sizi uyarırım:

CaJohns Get Bitten Black Mamba 6.000.000 scoville, CaJohns Z 4.000.000 scoville, Mad Dog 44 Magnum 4.000.000 scoville, The Hotest Sauce in the Univerce 3.500.000 scoville, CaJohns Mongoose 3.000.000 scoville, Blair's 3 A.M Reserve 2.000.000 scoville, Crazy Uncle Jester's 1.100.000 scoville, Hell's İnferno 1.000.000 scoville, Holly Jolokia 1.000.000 scovilla.