"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bizi bekleyen medeniyet

Caner KUTLU
23 Şubat 2017, Perşembe
Kur’ân’ın düsturları, kanunları, ezelden geldiğinden ebede gidecektir. Medeniyetin kanunları gibi ihtiyar olup ölüme mahkûm değildir. Daima gençtir, kuvvetlidir. (Sözler)

O zaman şeriatın emrettiği “Kur’ân medeniyeti” (doğrusu “medeniyetleri” olmalıdır) hangi zaman ve uzayda geçerlidir? Elbette ahiret âlemlerine uzanan sonsuz uzay-zaman parçalarından söz ediliyor. (Bu da kayyumiyetin bir gereği. Modern Batı düşüncesi ise “evrim” üzerine bina edildiğinden bütün kurum ve kuralları ile hata ediyor). Bu yüzden hep bir yer değiştirme ve sefer hali var. 

Bediüzzaman şöyle özetliyor:  

İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, Mâlik-ül Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o levazımatı, cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı fâniyeye sarfediyor. Halbuki, o levazımattan lâakal onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayat-ı bâkiyeye sarfetmek gerektir. Acaba birkaç memleketi gezmek için hükûmetten yirmidört lira harcırah alan bir memur, ilk dâhil olduğu memlekette yirmiüç lirayı sarfederse, öteki yerlerde ne yapacaktır? Hükûmete ne cevap verecektir? Böyle yapan kendisine akıllı diyebilir mi? Binaenaleyh Cenâb-ı Hak her iki hayat levazımatını elde etmek için yirmidört saatlik bir vakit vermiştir. Çoğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmiüç saat kısa ve fâni olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati de beş namaza ve bâki ve sonsuz uhrevî hayata sarfetmek lâzımdır ki dünyada paşa, âhirette geda olmasın! (Mesnevî-i Nuriye) 

Bu ifadeler Müslüman zihnine düşen Hafıziyetin tecellisi olan Evvel, Ahir, Zahir ve Batın isimlerinin kurduğu “âlemler direkleri” üzerine söylenmektedir. Bu ise tükenmez bir hazinedir. O zaman Müslümanların yeni bir medeniyet için “medenîlere” hangi tasavvuru ortaya koyacağı sorusu önemlidir. 

The New York Times’ta geçenlerde yayınlanan bir yazıda, Amerika ve Londra’da iki ayrı havaalanında (özellikle yabancılara karşı) gösterilen kabalık ve nezaketsiz durumlar üzerinden bir değerlendirme yapılıyor. “Hakikat sonrası” dönem aynı zamanda doğruların kabalaşması ya da kabalıkların doğrulanması ile “deniyet çağı” (mimsiz medeniyet) olarak tanımlanıyor. Ayrımcılık ve zorbalık modern Batı’nın (2. Avrupa’nın) yeni yüzü olduğu açıkça ifade ediliyor. Yani, medeniyetin artık sonundayız. Sezai Karakoç: “19. Yüzyılda teoride Rönesans temeline göre son ucun da ötesine varıldı. Batılı ruhunun ayarlandığı düzey aşıldı”, demişti. 20.  yüzyılda ise Batı ruhuna uygun olarak pratik, teoriyi yendi. Sadece teknik konuştu. Şu halde: “hakikatin sonu”. Yeni dönem de Batı için “hakikat sonrası”.  

Gelecek durum için ise yeni Batı, Dünya dışını umut ediyor; meselâ, Mars’a göç etmek istiyor. (Asıl meselenin oraya gitmek değil yerleşmek olduğunu da itiraf ediyorlar). Avrupa medeniyeti için, bir zamanlar, Amerika’nın keşfinin doğurduğu “yeni dünya etkisi”nin Mars ile yenilenecek olması bekleniyor. Hatta modern fizik bilimi, artık kâinatın da sınırlarının aşılır olduğunu. Yine eksik ve sadece maddeci bir kafayla anlamaya çabalıyor (doğrusu yırtınıyor). 

Dünya artık insanlık için yeterli olmaktan hızla uzaklaşıyor. Batılılar Dünyayı zenciler, Hispanik ve Müslümanlara bırakmaya da razılar. O zaman en az ikili dünya yaklaşımı insaniyeti kuşatmış durumda... Tek dünyalı olmak artık bir antikite düşüncesi olarak kaldı. (Artık “tanrılar” dünya yüzünde aranmıyor, hatta insan bile kendini yeryüzeyine ait hissetmiyor. Hatta bunun “psikolojisi” üzerine çalışılıyor). İnsanlık İslâm öncesi durumundan artık sıyrılmanın “ızdırarını” yaşıyor. O zaman Müslümanların yeni medeniyet tasavvuru neler vaad edecektir?

Bediüzzaman yıllar öncesinden anlaşılamamanın ıztırabı ile şöyle seslenmişti:

Risale-i Nur’u anlamıyorlar yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin mes’eleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler te’lif eyledim. Fakat ben, öyle mantık oyunları bilmiyorum. Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cem’iyetin iç hayatını, manevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki İslâm cem’iyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cem’iyet yoktur. (Tarihçe-i Hayat) 

Bu aşamada Bediüzzaman’ın zamanlar üzerinde okuduğu tefsirleri ortaya koymak gerekiyor. 

Sadece bir örnek olarak, bir talebesi Hafız Ali ile ilgili olanı:

Zâten mesleğimizde zaman, mekân sohbetimize mani’ olamaz. Şarkta, garbda, hattâ âhirette, berzahta olsa da beraberiz. Meselâ; berzahta Hâfız Ali (ra), her gün mânen yanımızdadır. Bu hakikata binaen, surî ayrılmağa, hattâ ölüme ehemmiyet vermemeliyiz. (Emirdağ-1) diye talebelerine işaret ediyordu. 

Hâfız Ali’nin vefatını ise şu şekilde tarif etmişti:  “Meyve Risalesi’nin hakikatını ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkalyakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda, âlem-i ervahta seyahata gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahata çekildi.” (Şuâlar) 

Bu nasıl bir bakış ve algılayıştır? Burada gözün rasathanesi kalptir. 

Kalbin umûr-u dünyevîye ile kasden iştigal etmek için yaratılmış olmadığı şöylece izah edilebilir:

“Görüyoruz ki kalp hangi bir şeye el atarsa bütün kuvvetiyle, şiddetiyle o şeye bağlanır. Büyük bir ihtimam ile eline alır, kucaklar. Ve ebedî bir devamla onun ile beraber kalmak istiyor. Ve onun hakkında tam manasıyla fena olur. Ve en büyük ve en devamlı şeylerin peşindedir, talebindedir. Halbuki umûr-u dünyeviyeden herhangi bir emir olursa kalbin istek ve âmâline nazaran bir kıl kadardır. Demek kalp, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir. Bu fâni dünyaya razı değildir. (Mesnevî-i Nuriye)

Demek ki Kur’ân’ın medeniyeti kalp merkezlidir. Deha yerinde hüda der Üstad buna; yani vahye muhatap olan, kalbin içine aldığı akl-ı selim...

Şu halde, Âhiret âlemlerinden bahseden.. bırakın, Dünyanın hareketinden haşir meydanını “hesaplayan” bir zekâdan.. “Cehennem nerededir?” sorusunu sorup cevap arayan bir “meraklı yolcu”dan.. yeni dönemin Bediüzzaman tefsirinden insanlığı mahrum etmemek gerekir değil mi? Madem felsefe can çekişiyor, hatta kimilerine göre çoktan öldü. 

O zaman, Bediüzzaman’ın Âyet’ül Kübra’sı, meselâ Ortaçağ’ı aşamamış Dante’nin İlâhî Komedyası veya modern versiyonlarından teknik ötesine yolu kapamış Jules Verne’in Ay’a Seyahati ve başka versiyonları yanında; daha ötesi günümüz dâhilerinin meselâ Stephen Hawking’in “Zamanın Kısa Tarihi”nden başlayarak ilerlediği hayalinden (kopyala-yapıştır metoduyla) bulup buluşturduklarıyla -en azından- kıyaslanmayı hak etmiyor mu? Shakespeare’in dili, Descartes’in düşüncesi, Victor Hugo’nun zihin coğrafyası ile yanyana getirmek mümkün olsa.. ki olmuş ve Mehmet Âkif o meşhur hükmü vermiş: 

“Viktor Hügo’lar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bedîüzzaman’ın bir talebesi olabilirler.” (Sözler) 

Bernard Russell 1959 yılında yeni nesle ahlâkî açıdan şu tavsiyede bulunuyordu: “Sevgi bilgeliktir. Nefret aptallıktır. Her gün daha fazla karşılıklı bağımlı olan bu dünyada birbirimize toleranslı olmaya alışmalıyız. Bazı insanların bizim hoşlanmayacağımız şeyleri söyleyebileceğine alışmalıyız. Sadece bu şekilde birlikte yaşayabiliriz. Eğer birlikte yaşayacaksak ve birlikte öleceksek vermeyi ve tolerans göstermeyi öğrenmeliyiz. İnsan türünün bu gezegende yaşayabilmesi için bunlar hayati önemdedir.”

Bediüzzaman ise daha çağın başlarında, “medenîlere galebe çalmak ikna iledir” derken, şunu da ekliyordu: “Biz muhabbet fedaileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur.” (Hutbe-i Şamiye) 

Bizi bekleyen medeniyet bu “kalp” ile bakmayı ve görmeyi de insanlığa hediye edecektir. İnşallah...

Okunma Sayısı: 2342
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı