BİZ BİZE MAALESEF YETMEYECEĞİZ!!!

BİZ BİZE MAALESEF YETMEYECEĞİZ!!!

O tren kaçtı efendim, o tren kaçtı

Biz bize maalesef yetmeyeceğiz!

O tren kaçtı efendim, o tren kaçtı

Bu memleketin en büyük sorunu: Birlik olamamak, tek yürek olamamaktı. Herkesin bir derdi vardı: Kimi Atatürk ile birlikte İsmet İnönü´yü karşısına alıyor, kimi Refah Partisi´ni kimi DEP milletvekillerini... Bir yanda Başbuğ Türkeş diyenler, bir yanda APO´cu PKK´lılar... Üstelik İSKİ yolsuzlukları, Şişli Belediye Başkanının ABD´ye kaçışı, Mekke´de şemsiye altında Atatürk´e ve sevenlerine hakaret edilişi hafızalarda taptazeydi. Taptaze... 1960, 1971 ve 1980 Darbeleri de henüz unutulmamıştı. Böylesi bir dönemde üstelik "Ben gömleği çıkardım; değiştim" türküleriyle Halkın huzuruna çıkmıştınız.

Sizi iktidar yapan zihniyet işte tam da bu yüzden ne ekonomiydi, ne siyaset... Ne dindi ne de iman... Ne milliyetçilikti, ne de ırkçılık... Bunların hiçbirisi değildi... Bir umuttu sadece... Bu topraklarda yaşayanlar olarak, bundan sonra adaletsiz bir günümüz geçmeyecek diye umudumuzdu.

Bu yüzden TSK´nın tarihinde olmadığı kadar büyük zorluk içine girmesine seyirci kalındı...

Bu yüzden 17-25 Aralık sürecinde hiçkimse sesini çıkartmadı...

Bu yüzden "Kürt Açılımı" sürecinde büyük büyük olaylar olmadı...

Bıkmıştık çünkü... Hepimiz bıkmıştık... Ortak noktalara odaklanarak, en azından daha adil ve daha nitelikli bir yaşamı kucaklamak adına bağrımıza taş basmıştık.

Bu yüzden de zat-ı âliniz ya da avaneleriniz tarafından para ya da mevkiye boğulan kişi ya da gruplara karşın; beş kuruşluk çıkarı olmayan ama kendisini bir şekilde bu memlekette yan yana - can cana yaşamaya adamış kişiler sizi desteklemeye devam ettiler. Bilmiyor ama inanıyorduk: Bu sefer olacaktı. İstanbul tozu yutmuş, toprak sahalarda top koşturmuş bir kişi, elbet bu memleketin tüm dertlerine hâkim demekti. Elbet geçmişteki hatalarından da ders çıkarıp, tecrübe edinmesi beklenirdi. Biz de öyle dedik.

Diye diye de Gezi´de zat-ı âlinizi bekledik. "Gekecek" dedik. "Yanlışlardan dönecek" dedik. Ancak gelmediğiniz gibi geceyarısı Hüseyin Çelik ekranda belirdi. İçimizi sızlatan şu sözlerle başladı acı cümlelerine: "Bugün Gezi temsilcileriyle görüşen AK Parti Genel Başkanımız..."

Devamını zaten dinlemedik...

O gün "Başbakanımız" demedi ve Devlet değil de bir Hükümet gibi davranıldı ya bize? İşe o gün biz Başbakanımızı kaybettik... Bize göre Başbakan olmadan idare edildi memleket... Çünkü zat-ı âliniz Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı değil, Türkiye Cumhuriyeti´ni idare eden/etmeye çalışan bir partiliydiniz.

Sonra 15 Temmuz gibi bir felâketi yaşadık. Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere Necip Hablemitoğlu´nu Aziz Nesin´i Uğur Mumcu´yu yeniden hatırlarsınız diye bekledik. Olmadı. Büyük bir fırsatı elinizin tersiyle ittiğinizi ve yine olayı döndürüp dolaştırıp parti çerçevesine sıkıştırmanızı yaşlı gözlerle izledik.

Gezi ve 15 Temmuz sürecindeki ketum tavırlarınız dolayısıyla öyle çok gözyaşı dökmüştük ki memleket adına; 31 Mart 2019 seçimleri sonrası artık akacak gözyaşımızın kalmadığını farkettik. Ne yazdaysak, ne söylediysek olmamıştı ve biz artık yavaş yavaş kendi içimizdeki güzel insanların da çaresizlikten çirkinleşmeye başladığını sezdik. Ağlamayı, zırlamayı bir kenara bırakarak, tüm memlekette ve sandıklarda 23 Haziran tarihini bekledik. Seçimlerin yalnızca İstanbul seçimi olmayacağının bilincindeydik.

Hani Ekrem İmamoğlu diyorlardı ya... 27 Haziran 2019 tarihinde Binali Yıldırım Bey´in karşısına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herhangi bir kişi de çıksa, kazanacaktı; bunun iliklerimize kadar bilincindeydik.

Eminiz, bunun zat-ı âliniz de bilincindeydi.

Şimdi bugün Corona virüsü dolayısıyla dünyadaki tüm Devletler (Bakınız, altını çize çize söylüyorum: DEVLETLER) memleketlerinde yaşayan insanlar için ellerindeki tüm imkânı seferber etmişken...

Zat-ı âliniz, İBAN numarası paylaşarak; bize yardım edecekken, bizden yardım beklemektesiniz...

"Biz bize yeteriz" demektesiniz...

"Biz" derken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti´ni... tamamını... herkesi kastettiğinizi düşünmeyi çok isterdik...

Ancak sizin "Biz" derken aslında kimi ya da kimleri kastettiğinizi zaten vergi aflarından ve her türlü adaletsizliği-hukuksuzluğu yaptıkları halde hâlâ yaptıkları yanına kâr kalmış bir şekilde sokakta rahat rahat dolaşanlardan bilmekteyiz.

Sizin "Biz" dediğinizden geriye kalan "bizlerin" de geçen yıllar içinde ne hallerde ve şartlarda yaşadığımızı bizzat yaşayarak görmekteyiz.

Onun için kavramsal karşılığı içinde 80 milyon insanı barındıran "Biz" ile zat-ı âlinizin "Biz"i ve bizim "Biz"imiz arasında dağlar kadar fark olduğunu artık hepimiz bilmekteyiz.

Gönül isterdi ki, hepimizin "Biz´i için size sunulan fırsatları bir bir harcamamış olsaydınız...

Gönül isterdi ki, bu "Biz" kavramında hepimiz bir yer edinebilseydik...

Ancak artık çok geç...

Sizin "Biz" dediğinizin dışında kalan "Biz"ler, gelecekte 80 milyonluk ve belki de 100 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti´ni gerçekten "BİZ" gibi hissettirecek kişiyi sabırla bekleyeceğiz.

Elimizden gelen tek şey budur...

Biliniz...

Ferdi Güngör. Çıldır Manşet /İstanbul