Bireysel emeklilik tezgahı

Birine deseniz ki, sana para vereyim; o parayı bana borç ver; karşılığında, her yıl %8-10 aralığında değişen oranlarda faiz vereyim. Faiz sözünden hoşlanmıyorsan adına kira, kâr/zarar ortaklığı deriz.

BES’e devlet katkısı denilen tezgâh böyle işliyor.

Kısaca göz atalım:

Bireysel emeklilik sistemine katılanların ücretlerinden kesilip şirketlere yatırılan %3 oranındaki katkı paylarına 2013 yılından bu yana, %25 devlet katkısı veriliyor.

Şirketler yasa gereği bu paraları, Hazine Müsteşarlığının çıkardığı borçlanma araçlarını satın almakta kullanıyor; yani devlete borç veriyorlar.

Katılımcıların bordrolarından kesilen paraları ise kamu ve özel fonlar arasında diledikleri gibi paylaştırabiliyorlar. Emeklilik Gözetim Merkezi raporlarında, %90’a varan oranlarda kamu fonlarını tercih ettikleri belirtiliyor.

Konumuzla doğrudan ilgisi yok ama kamu çalışanlarının durumunu güzel anlattığı için küçük bir bilgi ekleyeyim: Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 19 Haziran 2017 tarihinde, kamu çalışanlarının %80’inin faizsiz yatırım araçlarını tercih ettiğini açıkladı.

Konumuza dönelim: Devlet katkısı olarak bütçeden bugüne değin şirketlere 12 milyar liranın üzerinde para ödendi. Sistemde, getirileriyle birlikte yaklaşık 80 milyar lira birikti. Yeni katılımlar olacağı için toplanan para giderek çoğalacak.

Şirketler bu paraları ve getirilerini, onlarca yıl boyunca tek kuruş ödemeden kullanacaklar. Karşılığında, 10 yıl ve daha çok prim ödemiş olanlara 56 yaşına geldiklerinde, hesaplarında biriken anapara ve getirilerinin toplamı kadar bir tutarı ödemeleri istenecek.

Emeklilik döneminde ek gelir sağlanarak refah düzeylerinin yükseltilmesi gibi cazip sözlerle sunulan sistem, çalışanlara tuzaklarla dolu. Aklı başında kimse, yatırılan paralarla emeklilikte işe yarayabilecek kadar para biriktirilemeyeceğini bilir.

Emeklilik Gözetim Merkezinin 2016 Gelişim Raporunun sunuş bölümünde Hazine Müsteşarı, asıl amacı şu sözlerle tanımlıyor: “…. ulusal tasarruf oranlarımızın artırılması ve bu yolla ekonomimize ve sermaye piyasalarımıza uzun vadeli fonların kazandırılması...”

Bireysel emeklilik sistemi 2001 yılında 4632 sayılı yasayla kuruldu. Ancak o günden bu yana, sermaye piyasalarına anlamlı tutarlarda ve uzun vadeli fonlar sağlayacak bir büyüklüğe ulaştırılamadı.

2013 yılında bireysel emekliliği cazip gösterebilmek amacıyla yasayı değiştirip katılımcıların hesaplarına işlenmek üzere şirketlere "devlet katkısı" adıyla para aktarmaya başladılar. Aynı yasayla %3 katılım payına tanınan vergi bağışıklığını da kaldırdılar. O günden bu yana ödemedikleri paranın vergisini alıyorlar.

Küçük bir hesap yapalım: 2013 yılından bu yana çalışanların ücretlerinden toplam olarak 50 milyar lira toplanmış olduğunu varsayın; en alt vergi dilimi %15 oranıyla yapılan bir hesapla, çalışanlardan 7 milyar 500 milyon lira çaldıkları ortaya çıkar. Oysa aynı dönemde şirketlere devlet katkısı adıyla 12 milyar liradan çok para ödediler.

Devletin şirketlere aktardığı 20-30 liraların, onlarca yıl sonra getirisiyle birlikte kendilerine geri dönecek olmasının çekiciliğine çok az çalışan kapıldığı için beklediklerini bulamadılar.

Bunun üzerine 2017 yılında yasayı yine değiştirdiler. Bu kez otomatik katılım adını verdikleri garip bir yöntem deniyorlar. Çalışanlara sormadan bordrolarından kesip şirketlere veriyorlar ve “istemeyenler iki ay içinde dilekçesini verip çıksın” diyorlar. Üstelik sistemden çıkmalarını önlemek gerekçesini öne sürüp, her çalışan başına şirketlere 1.000’er lira tutarında para aktarıyorlar.

Beklediklerini yine bulamadılar. Bu yöntemle 8 milyon 500 bin kişiyi sisteme katmışlardı; %60’ı vazgeçme hakkını kullanarak çıktı; 2017 Aralık ayı itibariyle yaklaşık 3 milyon 644 bin kişi kalmıştı.

Umutları KOBİ’lerde. 2018 yılında 10-100 arasında işçi çalıştıran küçük ve orta boy işletmeler sisteme girecek. Yaklaşık 4 milyon 500 bin kişinin bordrolarından “otomatik katılım” yöntemiyle prim kesileceği tahminleri yapılıyor.

Sisteme yeni girenlerin çıkmasını önlemek ve 2017 yılında vazgeçenlerin dönmesini sağlamak için daha etkili çözümler arıyorlar. Şu günlerde 18 yaş altındakilerin kapsanması; otomatik katılımın iki yılda bir yeniden dayatılması gibi konular konuşuluyor. Şöyle düşünüyorlar; 18 yaş için yasanın değiştirilmesi gerekir ama her iki yılda otomatik katılım dayatması, yönetmelikle yapılabilir...

Tuzaklardan söz etmiştim. En önemlisi sona kaldı: kimse yarınını göremiyor. Bugün yatırım aracı diye düşünülen kağıtların, yarın gerçek anlamda kâğıt olmayacağına kimse güvence veremez. Emeklilikte az da olsa elimize biraz para geçer diye düşünülebilir belki. Ancak unutmayalım; onlarca yıl sonrasından söz ediyoruz. Sistemde 3 milyon 644 bin kişi var ve 2016 yılının sonuna değin yalnızca 45 bin kişi emekli olarak ayrıldı.

Sisteme yeni girişler azaldığında, saadet zinciri koparsa sistem bütünüyle çökebilir.

Benzerlerini yaşadık. İlk aklıma şunlar geliyor: Tasarruf Bonosu, MEYAK, KEY, Tasarrufu Teşvik Fonu.

Hiçbirinin çalışanlara hayrı olmadı.