Olaylar

Adalet ve Kalkınma Partisinin (AK Parti) yerel seçimler dolayısıyla Edirne’de düzenlediği açık hava toplantısı öncesinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi teşkilatının bulunduğu binaya "Katil, Hırsız AKP" yazılı bir pankart asılmıştır.

Kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının pankartın indirilmesi ve başvurucuların yakalanması yolundaki talimatını uygulamak amacıyla binaya girmek istemiştir. Bina içindeki başvurucular kapıyı açmak istememiş, yaşanan arbede sırasında güvenlik güçleri maddi güç kullanmıştır.

Başvurucular kolluk görevlilerinden şikayetçi olmuş, Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucular hakkında yürüttüğü soruşturmada düzenlediği iddianameye ek bir kararla kovuşturmaya yer olmadığına hükmetmiştir. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuların itirazını reddetmiştir.

İddialar

Başvurucular, güvenlik güçlerinin darp ve hakaretine maruz kaldıklarını belirterek, kötü muamele yasağının, pankartın içeriğinin suç oluşturmadığını kaydederek de ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

Mahkemenin Değerlendirmesi

1.İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele İddiası Yönünden

Kolluk görevlileri, görevlerini yaparken bir direnme ile karşılaştıklarında direnmeyi kırabilmek amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Somut olayda, kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının talimatını yerine getirmek amacıyla binaya girmek istemiş ancak başvurucular kapıyı açmamıştır. Bu durumda kolluk görevlilerinin zor kullanarak binaya girmeye çalışmalarının meşru bir temeli vardır.

Kolluk görevlilerince yakalanmak istenen ancak direnen bir kimsenin yakalanmasına yönelik olarak kullanılan maddi güç, bu kişinin direncinin kırılmasına yetecek ölçüyle sınırlı olmalıdır. Uygulanan güç hiçbir biçimde direncin kırılması amacının ötesine taşmamalı ve direnen kişiye eza verdirmeye yönelmemelidir.

Çevik Kuvvet polisi, bina içinde bir odada bulunan başvuruculara yönelik doğrudan biber gazı kullanmıştır. Bu tür gazların kullanılması, direncin kırılması için elverişli olan diğer araçların öncelikle denenmesi ve bunlardan bir sonuç elde edilememesi koşuluyla hukuka uygun görülebilir. Somut olayda gazın etkilerinden kaçış imkânı bulunmayan kapalı bir alanda gaz sıkılmış, alternatif araçların kullanılmasının mümkün olup olmadığı değerlendirilmemiştir.

Başvurucuların muhtemel kaçma girişimlerine karşı yeterli önlemler alınmış olmasına rağmen kolluk görevlilerin kapalı bir alana doğrudan gazla müdahale etmesi kullanılan gücün orantılılığı bakımından kabul edilebilir görülmemiştir. 

Maddi güç kullanımının orantılı olmadığı, başvurucuların maruz kaldıkları gücün insan olmaktan kaynaklanan değerlerini ve onurlarını zedeleyecek şekilde elem ve aşağılanma duygusu uyandırdığı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

Öte yandan, kolluk görevlileri hakkındaki şikâyetlerin ayrı bir soruşturma konusu yapılmadığı, başvurucular aleyhine yürütülen soruşturmada düzenlenen iddianameye ek olarak verilen kararla sonuçlandırıldığı ve bunun da kolluğun düzenlediği tutanağa dayandırıldığı görülmüştür. Cumhuriyet Başsavcılığı olay yerine ilişkin bir inceleme yapmadan, kapalı alandaki gaz kullanımını irdelemeden ve olaya karışan kolluk görevlilerinin ifadelerini almadan bir sonuca varmıştır. Bu şekilde yapılan bir soruşturma Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve ciddiyetten uzaktır.

Yetkililerce kolluk görevlilerine verilen yazılı talimatlarda, göz yaşartıcı gaz kullanımı sırasında gerçek dışı orantısız güç şikâyetleriyle karşı karşıya kalınmasının önüne geçilebilmesi için görsel kayıt yapılması istenmiştir. Başvurucular olay sırasında böyle bir kaydın yapıldığını ancak güç kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kaydın kesildiğini ileri sürmüştür. Soruşturma makamları, bu iddiaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını araştırmamıştır. Soruşturmada delil toplama hususundaki bu eksikliklerin soruşturmanın yeterliliği üzerinde derin etkileri olmuştur. Etkili bir ceza soruşturması yürütülmemiş ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu ihlal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.

2.İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir.

Başvuru konusu olayların meydana gelmesinin esas nedeni olan pankartta, iktidarda bulunan AK Partiye yönelik değer yargısı niteliğinde iki sert ifade yer almaktadır. Bunlardan "hırsız" ifadesi iktidar partisinin yolsuzluklara bulaştığını ima etmekte, “katil” ifadesi ise PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında uygulanan güvenlik politikalarından duyulan memnuniyetsizliği yansıtmaktadır.

Bireylerin veya grupların ekonomiyi düzenleyici mekanizmaların iyi işlemediğinden rant ve yolsuzluk iddialarına kadar bir dizi rahatsızlıklarını yüksek sesle dillendirmeleri, ayrıca hükûmetin hesap vermesini ve yönetimin saydam olmasını istemeleri ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkündür. 

Devletin terörle mücadele politikalarının eleştirilmesi ile terör örgütünün faaliyetlerinin desteklenmesi ve meşru gösterilmesi arasındaki ince çizgi her zaman gözetilmelidir. Somut olayın koşullarında “katil” ifadesinin PKK terör örgütünün şiddet eylemlerinin haklılığını ortaya koymak amacıyla sarf edildiğine dair bir veri bulunamamıştır.

Pankartta yer alan sözlerin AK Partiye gönül verenleri belirli bir oranda inciteceği kabul edilebilir. Zikredilen kavramları kullanmaları pankartı açanların açıkça polemik çıkarmaya ve şiddetli tepkiler yaratmaya yönelik üsluplarının bir parçasıdır. İfade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir.

Çağdaş demokrasilerdeki vazgeçilmez önemi nedeniyle kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddete teşvik etmeyen düşüncelerin açıklanması ve yayılması çabalarına sabır ve hoşgörü gösterilmesi gerekir.

Somut olayda polis, Cumhuriyet Savcılığı ve elkoyma kararını veren ilk derece mahkemesi, anılan pankartın o gün bir araya gelen topluluğu tahrik ettiğini, pankart içeriğinin kışkırtıcı, çatışmaların tırmanmasına neden olacak ve kamu düzenini bozacak nitelikte olduğunu gösterememiştir. Pankartın kamu düzeni için tehlike yarattığını ya da saldırgan bir içeriğe sahip olduğunu gösteren bir unsur da tespit edilememiştir.

Önemli ölçüde kamu politikalarını oluşturması nedeniyle bilhassa iktidarda bulunan partinin, kendisine yöneltilen görüş ve ifadeler hangi oranda kabul edilemez görülürse görülsün, eleştiriye katlanma yükümlülüğü oldukça geniştir. İktidardaki partinin politikalarını eleştiren görüş ve düşünceler ne kadar ağır olursa olsun bunlardan dolayı kişilere yaptırım uygulanmamalıdır.

İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı, orantılı bulunmadığı ve neticede demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 6/2/2020 Tarihli ve 2014/18001 Başvuru Numaralı Kararı için TIKLAYINIZ