Bir gazetenin 40 yıllık macerası: İHO

İstanbul Rum toplumunun iki gazetesinden biri olan İHO 40. yılını kutluyor. 1977’de yayın hayatına başlayan gazetenin yayın yönetmeni Andrea Rombopulos, İHO’nun nereden nereye geldiğini ve kişisel gazetecilik serüvenini anlattı.

Günümüzde nüfusu 2500’lere kadar düşen Rum toplumunun iki gazetesi yayınını sabırla sürdürmeye çalışıyor. Apoyevmatini’yle birlikte Rum toplumunun medyadaki diğer sesi olan İHO, 1977 gibi zor bir dönemde yayın hayatına başladı. Gazetenin kurucu yayın yönetmeni Harlambos Rombopulos, bayrağı oğlu Andrea’ya devretti. 

Andrea Rombopulos, 51 yaşında İstanbul doğumlu bir Rum; ilkokulu Zapyon’da, ortaokul ve liseyi ise Zoğrafyon’da okumuş.  Andrea’nın gazetecilik macerası da lise öğrencisi olduğu yıllarda başlıyor. Babası ve İHO’nun kurucusu Harlambos Rombopulos’un gazetecilik hayatı ise öğretmenlikten men edilmesiyle başlıyor. Andrea Rombopulos, babasının öğretmenlikten gazeteciliğe geçişini şöyle anlatıyor: 

“Babam aslında öğretmendi. Hatta gazetecilik yıllarında da ‘Ben gazetecilik yapan bir öğretmenim’ derdi. Öğretmenliği her zaman sevdi; esas mesleği hep öğretmenlik oldu. 1969’da Arnavutköy Rum İlkokulu’nun müdürüydü. Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin gergin olduğu o günlerde pek çok Rum öğretmen gibi babamın da işine son verildi. Babama işte o günlerde Apoyevamtini gazetesinde işe başladı. Babam zaten her zaman güzel yazı yazardı.”

Okuldan gazeteye

Harlambos Rombopulos, bir süre sonra sorumlu müdür olduğu Apoyevmatini’den sekiz yıl sonra ayrılp kendi gazetesini kurar. Oğul Rombopulos, babasının ekonomik zorluklar içinde başardığı gazete kurma macerasını şöyle anlatıyor:

“O günlerde, Apoyevmatini gazetesinin efsanesi olarak bilinenn Grigoris Yaveridis gazetenin sahibiydi. Apoyevamtini’nin 65 yılında onun imzası vardır. Yaveridis rahatsızlanıp gazeteye gidemez olunca sorumlu müdürlüğü babama teklif etmiş. Babam iki yıl Apoyevmatini’nin sorumlu müdürlüğünü yaptı. O sıralar Yaveridis’in doktor olan damadı emekli olunca, Yaveridis’in kızıyla birlikte gazetede çalışmaya karar vermişler. Adı gazetede yer alsın diye onu sorumlu müdür yaptılar. Değişen bir şey olmayacak dediler ama oldu. O dönemde Apoyevmatini çok aktif gazetecilik yapan bir basın kuruluşuydu; tirajı da 6, 7 bin vardı. Ciddi gazetecilerden oluşan 8 kişilik bir kadrosu vardı. Damat sorumlu müdürlüğü alınca, ‘Bir şeyler olursa benim başıma derde girecek’ demeye başlamış. Bu nedenle pek çok şeyi yazamaz oldular. Apoyevmatini’de çalışan gazeteciler tek tek ayrılmaya başladılar. Babam, “Cemaatin sorunlarını yazacak gazete olmayacak mı” diyerek kendi gazetesini çıkarmak için Apoyevmatini’den ayrıldı. Babam istifasını bildirmek için Yaveridis’e gittiğinde, kovuldu. Tazminatını da ödediler. Hatta çalıştığı Pazar günleri için mesai ücretini de ödedi. Yaveridis babama, ‘Matbaa almadan gazete açma, ayakta kalamazsın’ dedi. Aldığı tazminat matbaa alamaya yetmese de kaporasını verebildi. Taksitleri ödemek için de bir branda firmasından iş teklifi almıştı. Orada işe başladı. İki yıl çalışacağını baştan söyledi. Oldukça iyi para alıyordu. Çok büyük paraydı o zaman için. Gazete çıkartmayıp orada kalsaydı çok iyi geçinirdik. O para tam da makinenin taksitlerini ödemeye yetiyordu. Makinenin taksitlerini ödeyerek, gazeteyi de çıkartmayı başardı. İHO kuruluş döneminde haftalık çıkıyordu. Daha sonra haftada üç kez çıkmaya başladı. Üç sene sonra ise günlük olmaya başladı. Zaten günlük olamazsan ayakta kalamazsın. Bizim cemaatimizde, kilise ayinleri ve cemaat olayları için gazetelere ilan verilir. Haftalık gazeteysen o ilanları alamazsın. O yüzden günlük oldu. İlan geliri gazetenin en büyük geliridir.”

Andrea Rombopulos, İHO’nun tirajıyla ilgili ilginç bilgiler veriyor:

“Gazete başladığında 3-4 kişi çalışıyordu. Daha sonra bu sayı 7’ye çıktı. O dönemde gazetenin tirajı 4 binlerdeydi. Rum cemaatinin gazete okuma alışkanlığı çok güçlüdür. Hemen herkes iyi bir gazete okurudur. Bugün 400-500 gazete satıyoruz günlük ama nüfus 2 bin 500. Her hane 4 kişi olsa her eve gazete giriyor demek. Apoyevmatini için de durum aynı. Bugün bile bizim satış oranımız  dünya standartlarında birincidir. Bu anormal bir rakam. Diğer cemaatlerde böyle bir oran yok. Apoyevmatini 1927’lere kadar onbinlerce tirajı vardı. Rum cemaati her zaman gazete okuyan bir cemaat oldu.”  

Doktor gazeteci

Anrea Rombopulos, 1988’de üniversite ikinci sınıfta, Tıp eğitimi alırken gazeteyi babasının vefatı üzerine gazetenin başına geçmiş. İHO’nun yayın yönetmeni o günleri şöyle anlatıyor: 

“Gazete yayınlanmaya başladığında ben 11 yaşındaydım. İlk günden beri gazeteyle uğraşıyordum zaten. Bir büro yoktu ilk kurulduğunda. Evimizi büro yapmıştık. İlk sayıda başlıkları elle yapıyorduk. Bazı haberlere başlık çizdiğimi hatırlıyorum. Gazeteye böyle başlamıştım. Matbaa kurulunuca orada da çalıştım. O zamanlar fotoğraf pahalıydı. İlk karanlık odamız evin tuvaletiydi. Film uzayınca insanlar üstüne işiyordu. Vaziyet tam olarak böyleydi.”

Rombopulos, gazetenin başına geçmiş olmasına rağmen okulu da bitirmeyi başarmış. Yani o doktor bir gazeteci. “Doktorum ama diplomam duvarda asılı. Gazetecilik konusunda ise çekirdekten yetişmeyim” diyen İHO’nun yayın yönetmeni ilk gittiği haberi ise şöyle anlatıyor:

“İlk röportajım bir foto röportajdı. Zenit marka bir fotoğraf makinemiz vardı. Tarlabaşı’nda 1980’lerde ilk yıkımlar başlamıştı. Oralarda pek çok Rum evi vardı. Rumların yoğun yaşadığı bir yerdi. Babam yıkım yapılan yere gönderdi. Gittim çok güzel fotoğraflar çektim. Karanlık odaya da gelip, onları güzelce hazırladım. Çok heyecanlıydım. Babam gelip filmlere baktı. Hepsini çöpe attı. Ben yıkıldım. ‘Evi yıkılan insanlar nerede?’ diye sordu. Bir tane insan resmi çekememiştim. Öyle öyle öğrenmeye başladım ama ilk röportajım çöpe gitmişti. Daha sonra lise yıllarımda spor haberleri yazmaya başladım. Babam vefat ettiğinde üniversite ikinci sınıftaydım. Mecburen gazeteyi devraldım. Doktor olacakken gazeteci oldum. Ben zaten o günlerde Atina Haber Ajansı’nın muhabir yardımcılığını yapıyordum. Harçlık çıkartmak içindi ama öyle öyle gazetecilik mesleğimiz haline geldi. Gazetenin 11. yılında artık devralmıştım İHO’yu. Henüz 23 yaşındaydım. Gazetedeki personelin yaş ortalaması 40-50  civarındaydı. Onlara müdürlük yapmak zor işti. İyi ki babam yazları beni gazete bürosuna alıyordu. O sayede alışmıştım ofis ortamına. Hem matbaada hem de gazetede işlerin nasıl yrüdüğünü biliyordum. Aynı zamanda televizyon muhabirliği yaptım, radyo yayınlarına çıktım ve Yunanistan’daki gazeteler için de çalışmaya başlamıştım.”

Zor yıllar

Rum toplumunun nüfusunun hızla erimesi diğer azınlık basını gibi İHO için de büyük bir handikap oluşturmuş. Rombopulos, ortaya çıkan tabloyu şöyle anlatıyor: 

“Babamın vefatına kadar cemaat azalmıştı ama günümüzdeki kadar değil. Tirajımız binin üstündeydi. Bizim gibi cemaat gazeteleri için kritik sayı 1000- 1200’dür. Bu rakamların altına düşersen reklam da alamazsın artık. Biz 1990’larda bu sayının altına düşmeye başladık. Apoyevmatini de biz de çok zorlandık. 1990’larda bizim cemaat kritik rakamların altına düşmeye başladı. 100 binlerden bugün, 2500’lere düştük. 1970’lerde nüfusumuz 15 binlere düşmüştü ama 1990’lara kadar nüfus 2 bin 500’e sabitlendi. Bizim için kriz 1990’larda başladı. Cemaat ilanlarımız her zaman vardır; satışa çok bakmaksızın standartır ilanlar. Ama daha önceleri gazetemize pastaneler reklam veriyordu. Kuru temizlemeciler, gece kulüpleri… Satışımız düşmeye başlayınca ilanlar kesilmeye başladı. Önce Noel, yılbaşı ve Pasakalya’yla sınırlandı. Şimdi artık onu bile toplayamıyoruz. İkinci kriz ise Yunanistan’daki ekonomik krizle başladı. Bize birkaç şirket ilan veriyordu. Onlar da gitti. Ciddi zorluklar yaşamaya başladık. 8 sayfa çıkıyorduk. Bazı günler de ise renkli çıkıyorduk. Krize 4 kişilik personelle girdik. Şimdi personel sayımız sıfır. Tek başımayım. Gönüllülerle çalışıyoruz. Buraya eğitim almaya, mastera gelen öğrenciler destek veriyor. 4 sayfa ancak çıkabiliyoruz. Mecburen küçüldük. Başka alternatif yoktu.”

Türkçe yayın

Azınlık gazeteleri içinde Ermeni, Yahudi ve Süryani toplumunun gazete ve dergilerinde Türkçe yayın yapılıyor. Ancak Rum toplumunun her iki gazetesi de sadece Rumca yayın yapıyor. Türkçe yayın yapmak cemaatler için bir zorunluluk halini aldığı için ve ayrıca daha geniş bir okur kitlesine dert anlatmak için tercih ediliyor. Rombopulos, Rum toplumunda Türkçe yayının bir ihtiyaç olmadığını belirtdse de Türkçe yayın yapmayı ciddi olarak düşünüyor: 

“Türkçe yayını çok düşündük. Başlangıç için iyi bir sermaye gerekiyor. Ayakta kalır. Bizim cemaat kendi içinde Türkçe yayını hiç düşünmedi. İhtiyaç yoktu. Ermeniler ve Yahudilerde gerekli. Çünkü cemaat artık kendi dilini okuyamıyor. Bizde öyle bir sorun yok. Bu nedenle Türkçe sayfa düşünmedik. Öte yandan Türkiye’de öyle bir kitle var ki bizim Türkçe yayın yapmamızı istiyor. Bizim konularımıza meraklılar. Bunu 1990’lardan beri duyuyoruz. Böyle ciddi bir talep var. Türkçe bir gazete için personel lazım. Tek başına çıkmaz. İyi olmalı ki okunsun. En az bir sene ayakta kalabilmeli ki sonrasında kendi yağında kavrulsun. Bir kaç bin satış yakalamalısınız. Bu da zaman ister. Bunun için de Agos gibi bir personel yapısı olmalı. Dışardan çalışanları, yazı yazanları da olmalı. 3-4 profesyonel çalışanı olmalı. Önümüzdeki tek engel bir sponsorun olmaması. Türkçe yayına başlayabilsek süreceğine inanıyorum. 3 binin üstünde bir tiraja ulaşırsa ayakta kalabilir.”

Komşunun krizi

İHO için en büyük sorunlardan biri de Yunanistan’ın içinde bulunduğu kriz. Yunanistan’dan gelen reklamların kesilmesi gazeteyi zor durumda bırakmış. Bir çıkış yaratmak, nefes alabilmek için, İHO Yunanistan’da raflara girmeye başlamış. Yaklaşık bir yıldır, ayda bir kere yayınlanan özel sayı, hem Türkiye’de hem Yunanistan’da dağıtılıyor: Rombopulos bu yeni durumu şöyle anlatıyor:

“Özel sayı olarak çalışıyoruz. Yunanistan’da bütün bayilere dağıtım yapıyoruz. 24 veya 48 sayfa olarak çıkıyor. Yunanistan’dan da Türkiye’den de önemli isimler yazıyor. Akademisyenler, gazeteciler. Ayhan Aktar yazıyor mesela. Güzel bir gazete yaptık. Ayın ilk cumartesisi burada da orada, aynı gazete çıkıyor . Her yerde satılıyor. Yunanistan’da 15 bin baskı yapıyoruz. 3 binin üzerinde bir satışımız var. Bu oldukça önemli bir rakam. Çünkü kriz var. Yunanistan’ın en köklü gazeteleri bile şu anda 7 bin satıyor. 40-50 bin satış rakamlarından bu rakamlara kadar düştüler. Biz şu andaki  durumdan memnunuz. Kendi masrafını çıkartıyor. Krize rağmen tek tük reklam alabiliyor. Bu da bizi memnun ediyor. Bunun Türkçe karşılığını da yapmak isteriz.”

Sansür sorunu

Rombopulos, gazetecilik açısından kendi çalıştığı dönemi şanslı bir dönem olarak görüyor. Sansür çok başlarına gelmemiş ama oto sansür konusunda bir çerçeve olduğunu kabul ediyor.

“1970’lere kadar cemaat gazeteleri de sık sık mahkemelere konu oldu. Kapatıldı veya sansüre uğradı. 1970’lerden sonra cemaat gazeteleriyle pek uğraşmadılar. Bunun nedeni azınlıkların zaten bir avuç kalmış olmaları olabilir. Agos biraz farklı oldu. Agos ortaya çıktığında başına neler geldi gördük. Biz ekonomik sorunlar dışında çok sorun yaşamadık. Benin durumum biraz istisna. Genç yaşta Atina Haber Ajansı’yla çalışmam, radyolara ve televizyonlara çalışmam buradaki kalburüstü gazetecileri tanımamı sağladı. Beni muhabir olarak tanıdılar. Öyle olunca da itibar görüyorsun. Biz şanslı bir dönemdeydik. Eski sorunları biz yaşamadık. Babamdan aldığım bir şey var. Hocamız o oldu hep. Apoyevamtini de sansür yapmadı. Ancak dikkat ettiğimiz şeyler oldu. Dokunduran şeyler hep yazardık ama yorum yapmamaya özen gösterirdik. Haberler olduğu gibi yazılırdı. O zamanlar gazeteler mahkemelere giderdi. Mahkemelere düşmemek için böyle yapardık. Bu tür bir oto sansürden bahsedebiliriz. Mesela bizim mezarlıklara girilmiş, mezarlar kırılmış oluyordu. Biz bunu yazarken küfür etmeden en ağır ifadelerle yazalım diye düşünürüz. Sansür diyorsanız budur.”

Rombopulos, Cemaat gazeteleri arasında da rekabet alanı olduğunu belirterek, gazetenin bir başka sorununa şöyle dikkat çekiyor:

“Okuyucumuz için başka kaynaktan bulunabilecek Türkiye veya Yunanistan’a dair sorunları yazmıyoruz. Türkiye’nin önemli meseleleri bizim için öncelikli değil. Olan biten şeylerin cemaate dönük etkisi varsa bu bizim için haberdir. Türkiye’de yapılan bir yasal değişiklik Rum toplumunu ilgilendiriyorsa o haberdir. Türkiye-Yunanistan ilişkileri de maalesef haber bizim için. Çünkü dolaylı da olsa Rum toplumu etkiliyor.  Gazete Türkçe olsa daha çok habere ihtiyaç olur. Ama şimdi zaten diğer meseleleri Türkçe gazetelerden okuyorlar. Ben o gazetelere yetişemem zaten. Bizim zaten yelpazemiz geniş. Kendi sorunlarımız, devletle olan sorunlarımız var. Vakıflar seçim yapamıyor mesela şimdilerde en önemli sorun bu. Okullarımızın da sorunları var. Zaten 60 civarında vakfımız var. Her gün birinin derdini yazsan yeter. Eğitim meselesi çok önemli. O konuda istikrarlı bir iyileşme var. İmroz’da okullar açıldı. Eğitim yoksa anadil de olmaz.”

Devlet desteği

Konu, Basın  İlan Kurumu’nun son yıllarda azınlık basınına verdiği desteğe geliyor. Rombopulos, sınırlı da olsa bu yardımların ne kadar hayati olduğuna dikkat çekiyor: 

“Bizim en büyük sorunumuz maddi konular. Gelirimiz düşük. Çok okunuyoruz ama sürekli kriz idaresindeyiz. Basın İlan Kurumu, iyi bir başlangıç yaptı. Ama bir türlü belli bir kalıba oturtamadılar. Biz öyle yardım istemiyoruz. Zaten yardımlar 1970’lere kadar yapılıyordu. Sonra tiraj dediler, sonra metrekare hesabı yaptılar ve bizim gazetelerimizi dışarı attılar. Bir kuralı olmalı. Nasıl diğer gazeteler düzenli ilan alabiliyorsa biz de alabilmeliyiz. Zaten kuralları kendileri koyuyorlar. Sahtekârlıkların önüne geçebilirler. Şimdi bir yıl yardım geliyor, bir yıl gelmiyor. Bu yardımlar bizim için çok önemli. Eskiden de çok önemliydi. 1970’lerde yardım kesildiğinde Apoyevamtini ciddi ekonomik krize girdi. Artık rayına oturmalı.” 

‘Yunanistan medya ve ifade özgürlüğü açısından bambaşka bir örnek’

“Türkiye’de medya bir küçülme sürecinde. Maaşlar azalmaya başladı. Basın üzerinde baskı çok konuşuluyor ama Türkiye’de çok büyük bir değişim hiçbir zaman olmadı. Bugün Erdoğan çok kısıtlıyor diye sesler çıkıyor ama dönüp 1990’lara baksınlar. Çok mu farklıydı? Türkiye’de bir açılım yaşandı. 2002’den 2009’a kadar devam etti. Bir gevşeme oldu ama sonra yeniden eski haline döndü. Avrupa’da bunu böyle okuyamıyor. İşin aslı bu.

Gazetecilik dünyanın hiçbir yerinde kolay olmadı. Bugün önemli şeyler yayınlandığında Amerika’dan da kovuluyorsun. Sonuçta her yerde olan bu. Yunanistan bir istisna bu konuda. İbrenin öbür ucunda duruyor. İstersen git Cumhurbaşkanı’na küfür et. Yunansitan’da çok anlatılan bir hikâye vardır. Yunanistan Cumhurbaşkanı’na yazısında küfür etmiş biri. Ama böyle çok alışılmış bir küfür. Mahkeme, o sözün küfür olmadığına karar vermiş. Yunanistan medya ve ifade özgürlüğü açısından dünya çapında bambaşka bir örnek. Güçlü bir ifade özgürlüğü var.”



Yazar Hakkında

1985 doğumlu. Güncel politika, insan hakları, azınlık mülkleri ve Kürt meselesi üzerine haberler yapıyor. Musa Anter Gazetecilik Ödülleri 2008 yılı en iyi haber ödülü sahibi.