Toplumda, “Bir çiçekle bahar gelmez” diye bir söz meşhur olmuş.
Bu sözün haklı ya da haksız olması bakış açısına bağlıdır. Bunu söyleyen, ‘Mükemmel bir baharı’ kast ediyorsa doğrudur. Ama o çiçek, muhteşem baharın habercisidir. Koca bir baharın geliyor olduğunu haber verir. O yüzden umutlar yeşerir. “La taknatü min rahmetillah” hükmünün tescilidir.
Öte yandan o çiçek, kış ayının şiddetinin geçtiğinin de habercisidir. Tabiî gördüğümüz bu çiçek, sıcak bir odada ve iyi bakımlı bir saksıda değilse. Yani; bağda bahçede, dağda bayırda görüleni kastediyorum. O zaman korkma, bahar yakındır. Alet edevatını tamamla ve ekecek olduğun tohumları hazırla. Koca bir kış miskin miskin yattığın yeter.
Neyse ya ben çiftçi değilim. Bu işi rençberler daha iyi bilir. Ama bir köylünün oğluyum. Benim derdim Risale-i Nur hizmeti olduğu için (inşallah öyledir), bir çiçek açtığını gördüğümde heyecanlanıyorum. Hafız Ali (rh) çiçeğini ‘İhlâs tarlasına eken‘ Üstadım aklıma geliyor. “Ben bilirim” diye münakaşa edenlerin ufunetini, “kardeşim benden daha iyi yapıyor” diyen Hafız Ali çiçeği ile dağıtıyor. O zaman Hafız Ali Ağabey, ihlâs baharını müjdeleyen ‘Nadide bir çiçek’ olarak hafızalarımızı hep işgal edecektir. Allah ruhunu şad etsin ve bizleri de onun ihlâsı hürmetine ‘ihlâsı etemme’ muvaffak eylesin.
Bu tarafa doğru geldiğimizde, yine ‘biz yerine, ben’ diyenler işi azıtınca; Zübeyir Çiçeği ‘Hizmet dağında’ boy gösteriyor. O sadece bir çiçek değil aslında. Risale-i Nur tarlasından, ‘Biz’ şuurunu güçlendiren “Hizmet Rehberi” gül demetini derleyen bir fedakârdır. Üstadımızın; “Kâinata değişmem” dediği Zübeyir Ağabey, bir ‘Zübeyrî çizgi’ peşinde değildir. O, Üstadının Risale-i Nur çizgisindedir. Taş kafalıdır, Risalelerde yoksa hiçbir söz onu meşgul etmez. Zübeyir Ağabey, daha sonra gelecek olan ‘Kahraman taş kafalılar’ baharını haber veren bir çiçektir.
“Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır!” diyen Üstadımızın, iddia ve ümitlerini hayata geçiren çiçeklerdir bunlar. Bunları öne çıkaran şeyler kendi marifetleri değildir. Aksine; “Said yoktur. Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir” sözlerine inanan ve emir kabul eden fedailerdir. Allah cümle ihlâslı ve fedakâr kardeşlerimizden ebeden razı olsun inşallah.
Sonuç olarak; nerede muhabbet diye, ihlâs diye hakkıyla fedakârlık gösteren ve Külliyata göre hareketlerini tanzim eden kardeşlerimizi görsem baharı müjdeleyen çiçekleri hatırlıyorum. Kendini beğenenler çok olsa da, ben daha iyi yapıyorum diye iyilikleri engelleyenler bulunsa da ben ümitliyim. Eninde sonunda Risale-i Nur da gördüğümüz ve hizmet ettiğimiz hakikatler tam manasıyla açığa çıkacaktır. Bir umumî muhabbet havası hâkim olup “İttihad-ı İslâm” ümidine bir çiçek hükmüne geçecektir.
“Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet de- vam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, Hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin” duâsına binler âmin diyoruz.