1900’lü yıllar

   Kimi soysuzlar ‘İttihat ve Terakki’ çatısı altında toplanmış, iktidarı yıkmak, Sultan Abdülhamid’i devirmek, kendilerini iktidar koltuğuna atmak sevdası ile fırıldak üstüne fırıldak çevirmekteler.

   Dedikodular almış başını gitmiş, kara propaganda takır takır işliyor.

   Doğru yanlış birbirine girmiş, kimin doğru, kimin yalan söylediği belli değil.

   Ülke toz duman

   Halk söylentilerden bıkmış, usanmış… En ufak yanlış, en ufak hata abartılır hale gelmiş, öyle bir zelzele ki dayanılır gibi değil…

   Vatan topraklarının satıldığından tutun da, sarayda her türlü maskaralığın yapıldığı yalanları, gerçekmiş gibi ortaya atılıyor.

   Halk, her gün ayrı bir söylenti ile tahrik ediliyor.

   ‘Ülke elde gidiyor!’ yalanı, bırakın muhalefeti, sicilli Türk düşmanı olan Ermeni ve Rum çetecilerinin sarıldığı umut haline gelmiş…

   Ülkeyi yıkmak, parçalamak, kendi devletini kurmak için yola çıkanlar, ‘ülke batıyor!’ yalanı ile Sultan Abdülhamid’i tahtan indirmek, iktidarı devirmek için acımasızca vuruyorlar. 

   Halk, kime inanacağını bilmez durumda

   Kara propagandanın biri bitmeden diğeri başlıyor

   Akşam içki sofralarında icat edilen yalanlar, ertesi gün gazete manşetlerinin birinci sayfasında yerini alıyor, insanımızı yıpratacak her şey ilerisi düşünülmeden icraata konuyor, ülke menfaatleri yerine kendi menfaatlerini düşünenler ellerini ovuşturarak olacakları bekliyor.

   Kara bulutlar ülke toprakları üzerine sinmiş, dağılmıyor

   Işık bitmiş, karanlık pusuda

   Abdülhamid’in tahtı sallandıkça sallanıyor

   Küfürler, hakaretler, küçültücü sözler, iftiralar, karalamalar, şiirler, romanlar, hikâyeler, masallar vb. hep aynı şeyi tekrarlıyor; ‘Defol git kanlı baykuş(!)’

   Daha sonra yaptıklarından pişman olacak Mehmet Akif, Süleyman Nazif vb. de aynı koronun içinde, onlarda bu haksız yarışın ortağı olmuş, vurdukça vuruyorlar.

   Ve nihayet 

   ‘Gün batıyor, Baykuş(!) gidiyor’

   Kızıl Sultan(!) Hamid alaşağı ediliyor

   Yıl 1908… İttihat ve Terakki iktidarda… Bu tarihten sadece on yıl sonra ülke diye bir şey kalmıyor elde. 

   Her şey, ama her şey bitiyor, yok ediliyor.

   İki buçuk milyon kilometre kare vatan toprağı parçalanıyor, bize kalan sadece Anadolu’nun orta kısmında küçük bir parça…

   Ülke bitmiş, asker dağılmış, genç nüfus savaşlarda yok edilmiş, ekonomi diye bir şey kalmamış, yokluğun, açlığın girmediği ev yok, vatan toprakları ile birlikte umutlarda bitmiş…

    İbn-i Haldun diyor ki;

   ‘Geçmiş ile gelecek, suyun suya benzediği kadar birbirine benzer…’