Bir Başarı Öyküsünün Baş Mimarı Olabilmek Adem Altun Hocaya Çok Yakıştı

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İstanbul Pendik Belediyesinde güreş antrenörlüğü yapan aynı zamanda ilçemizin hem yağlı güreşte hemde amatör futbolda sevilen başarılı ismi Adem Altun bir başarı öyküsüne damga vurdu.

Pendikte keşfettiği bir sporcusunun başarılı olması ve o sporcunun gözünde Adem hocanın yeri bir köşe yazarının yazısına konu olurken bu övgü dolu sözlerle bir Akyazılı olarak bizde gururlandık.

İşte Cumali Sezer’in kaleme aldığı O gerçek hikaye….

SIFIRDAN ZİRVEYE BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ

 ”01 Mart 2002 tarihinde Ağrı’nın Diyadin ilçesinde doğdum.
2008 yıllında İstanbul’a geldik. Türkçeyi henüz düzgün konuşamıyordum. Okulda oyun oynadıklarında beni aralarına almıyorlardı. Bundan dolayı ilk zamanlar arkadaşlıklar kuramadım. Ben biraz büyünce yaramazlaştım, okulun direklerine tırmanıyordum. Öğretmenlerim benimle ilgilenmeyip beni en köşedeki arka sıraya tek başıma oturtmuşlardı. Öğretmenlerimin ve arkadaşlarımın söylemiyle “Yaramaz, dersin akışını bozan biri olup çıkmıştım.”İlk zamanlar okuldan sonra dışarıdaki bütün arkadaşlarım beni döverdi, sonra da ben onları dövmeye başladım. Sonra bir gün Adem hocam gördü beni ve güreş eğitimi için davet etti. Ben de mahcup bir ifadeyle başımı salladım.”

Defalarca girdiği güreş müsabakalarında birinci olmuş, iki kez Türkiye birincisi olduktan sonra ülkesini temsilen Ekim ayında yapılan güreş müsabakalarında Balkan ülkeleri birincisi olmuş değerli öğrencimiz Ömer Ağtaş’ın kendi ifadeleriyle yazıma başlamak istedim.

Ömer, zor bir çocukluk geçirdi. Dışlandı belki ilk zamanlar, yalnız kaldı, yalnızlaştı ama onun da her insan gibi ilgiye, değer görmeye ekmek ve su kadar ihtiyacı vardı. İlgi çekmek için problem çıkarmaya başladı. “Ben de varım bu evrende, beni de görün.”dercesine…

Derken tam da kaybedilmek üzereyken, sokakların acımasız, soğuk kaldırımlarında terk edilmeye yüz tutmuşken Ömer, bir öğretmeni gördü onu. Aynı zamanda Ömer’in içindeki enerjiyi, potansiyeli ve geleceği de…

“Ömer! Baş belası olma, gel güreşçi ol.” dedi gülümseyerek Adem Öğretmen.

O gülümseyiş, hem tatlı hem de zorlu bir kapının aralanmasına yol açacaktı.

Adem hocası Ömer’in çalışma azmini ve yeteneğini keşfedince elinden ve yüreğinden tutmaya başladı. Zaten yüreğinden tutulmayanın elini tutmak ne mümkün?Ömer kısa zamanda antrenmanlardaki disiplinli çalışmalarıyla dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Tıpkı toprağını bulan bir fidanın hemen boy vermesi gibi.

Ömer; hız, tekniği ve azmiyle girdiği birçok müsabakadan birincilikle çıktı. Hocalarının emeklerini kendi inancı ve azmiyle birleştirince Türkiye birinciliği, ardından Balkan ülkeleri birinciliği…

Yokluk, zorluk ve başıboşluk içinde bocalarken işini kendine dert edinmiş bir öğretmen, elinden tutunca nasıl da bir öğrenci zirveye kısa sürede çıkabiliyor bize bunu gösterdi Ömer Ağtaş.

Ömer bize şunu da gösterdi: “Hani arka sırada bıraktığımız, hani gözden çıkardığımız işte o çocuk, beni de görün, benim de elimden tutun ve yeter ki, uygun olan toprağa doğru ekin. Göreceksiniz ki, nasıl da yeşeriyor ve boy veriyoruz.”

Öyle ya her çocuk farklı, her toprağın barındırdığı zenginlik başka değil mi?

Ömer, kendim için özeleştiri yapmamı da sağladı. Arka sıralara koyduğumuz, Ömer’in kendi ifadesiyle, arkalara attığımız öğrenci, aslında biraz da emek vermediğimiz, veremediğimiz için mi acaba gözden çıkarmışız diye de düşünmeden edemiyorum. Bu konuyu uzun uzun düşünmek gerekir. Belki de uzun uzun tartışmak… Ancak asla tartışamayacağımız bir gerçek var doğrusu. O da “Zahmetsiz rahmet olmaz.” gerçeğidir.

Emek verilmiş, alın teri dökülmüş her iş değerlidir. Hele bu iş insana verilen emekse bu uğurda uykular feda edilmiş, alın teri dökülmüşse o emeğe sadece değer verilmez aynı zamanda saygıyla hürmet edilir. Bu sebepledir ki Adem hocamı da kutlamadan geçemeyeceğim.

Biliyorum ki ailesinden hatta çocuklarından ziyade Ömer’le, Ömerlerle ilgilendi. Bir Ömer’in arka sıralarda kaybolmasına gönlü razı olmadı. Adeta Ömer’i gözlerinden ve yaramazlığından tanıdı. “Problemliysen değerlisin…” dedi. Değer verdi. Değerle, zahmetle, emekle ve özveriyle “Bundan adam olmaz.” denilen bir öğrencinin Türkiye birincisi olarak ülkesini diğer ülkelere karşı temsil etmesini sağladı.

İşte gördüğünüz gibi aşırı yaramaz, sınıfın altını üstüne getiren bir çocuk ehil ve işini severek yapanların ellerinde nasıl de minderin altını üstüne getiriyor. Eğitim işi insan işidir. Emek, zahmet, sevgi hele de sabır gerektirir. Bu dört kelime adeta okul binasının dört ayağı gibidir. O temel ayaklardan biri eksik oldu mu insan da hayatta eksik kalıyor. Sonra da “Eğitim şart!” diye söylenip duruyoruz etrafta.

Bir fırsatını bulup “Bu işin sırrı nedir?” diye sorduğumda Adem öğretmene, verdiği cevap hem çok etkileyici hem de meseleyi tamamen özetleyiciydi:

Öğretmen olmak, bilgi hamallığı değil; öğrencisiyle ilgi ve sevgiyle hemhal olmaktır.”

Ne kadar da haklı…

Sınıfın en yaramazları, en problemli öğrencileri küçük bir dokunuşla, yakından bir ilgiyle nasıl da Türkiye’nin en değerli hazinesi haline geldiğini bize bir kez daha gösterdiğin için teşekkürler öğretmenim…

Bilgi ve hız çağında öğrenciler bilgiye bir tık kadar yakınken biz öğretmenler, biz geleceğin mimarları, duygularına hitap edemediğimiz, ruhuna dokunamadığımız hiçbir öğrenciyi yaramaz, problemli ve baş belası olarak adlandıramayız.

Evet, emek vermeden hangi toprak yeşermiş ki, Ömerler yetişsin… Elbette Ömerlerin yeşermesi ve yetişmesi zordur. Asırlar önce de böyleydi şimdi de böyle… Öyle bir öğretmen olursun ki seni öldürmeye gelen Ömer, sende dirilir; katil olacak olan Ömer, adil olan Ömer olur.

Devler gibi eserler vermek için bir karınca timsali çalışan fedakâr ve cefakâr öğretmenlerimi yürekten kutluyorum. Sizler, “Bir çiçekle bahar gelmez.” diyenlere inat “Gelmez belki ancak her bahar bir çiçekle başlar.” ülküsüyle yürürken elbette birileri karanlığa yumruk sallayıp duracak, sizler ise hep ışık saçacaksınız. Ve sizler olduğunuz sürece biz karanlıktan korkmayacağız.

Eğitim, eğitim, eğitim… Onsuz düştük, biliyoruz ki yine onunla ayağa kalkacağız.

Geleceğin mimarı öğretmenim, geleceğin yiğit “Ömer”leri, vatansever “Ömer Halisdemir”leri senin ellerinde…

Yazıyı Ömer’in kendi sözleriyle bitirelim:

Adem hocam olmasaydı ben böyle yerlere gelemezdim. Hep ona dua ediyorum.

Hedefim 2020’de Tokyo Olimpiyatlarında şampiyon olmak.”

  ( Cumali SEVER )

Bir Başarı Öyküsünün Baş Mimarı Olabilmek Adem Altun Hocaya Çok Yakıştı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir