Çok yakın bir akrabasına yapmış olduğum bir ameliyatın sonuçlarından duyduğu memnuniyeti kendine has üslubu ile ifade etmekteydi. Bu vesile ile bu sefer kendisi İstanbul'dan bana hasta olarak gelmişti. Muayene ve tetkik isteme faslından sonra biraz sohbetin kapısını aralamıştık. Söz kitap okuma faslına gelince tam da benim istediğim noktyaya adım atılmış oldu.. “Kitap okumayı sever misiniz?” diye sorduğunda şu karşılığı vermek zorunda kalmıştım: “Tilkiye sormuşlar:Kızarmış tavuk budu sever misiniz? O da güldürmeyin beni demiş.”  Mehmet Bey anlamıştı. “O zaman yarın tetkik sonuçları için geldiğimde size yazmış olduğum 2 kitabımı hediye edeceğim” dediğinde çok sevinmiştim. “Kitaptan daha güzel hediye düşünemiyorum beyefendi” dediğimde gözlerinin içi gülmekteydi. Karşımda bir yazar olduğunu anlamıştım. Ertesi gün bana 2 kitap getirmişti..İmzalama nezaketini göstererek kitapları uzattığında şunlar vardı. 22 Baba 22 Evlat ve diğeri de Çılgın Karavancılar...
               
Çılgın Karavancılar kitabını kısa sürede bitirmiştim..hakikaten bilmediğim bir dünyaya ayak basmıştım..Tatilde yollarda tek tük karavan görüp heveslendiğim çok olmuştur. Ama bu kitabı okuduktan sonra onların iç dünyalarını, hayatı algılama ve hayata bakış açılarını bir nebze öğrenebildiğimi düşünüyorum.  Tutulan günlükler mizahi bir dille aktarılmakta okuyucuya..Aynı zamanda ince ruh tahlilleri ve kişilik tasvirleri ile zenginleştirilmiş. Çoğumuzun “şunu da yazsam acaba ayıp olur mu?” diye yazmaktan vazgeçtiğimiz hususları yazar kırmadan ve dökmeden mizahi bir dille anlatmakta.
           
En çok da bencil insanlara yüklenmesi çok hoşuma gitti. Ben de geçenlerde böyle bir insan tipini “Ne Akar  Ne Kokar” adlı yazımda tasvir etmiştim. Yazar karavancıları şöyle tanımlamakta:”Normal insanlar günde üç kere pikniğe gitmezler. Gitseler de bunu hergün yapmazlar. Yapsalar da bunu değişik şehirlerde yapmazlar. Hadi onu da yaptılar diyelim, piknik yaptıkları yerde gece asla uyumazlar. Normal insanlar, benim gibi denize 10 metre uzaklıktaki evini bırakıp, fellik fellik gezmedikleri için karavancıları da anlamazlar. Peki kimdir bu karavancılar?  Karavancılar, sürüden ayrı otlamak isteyenlerdir. Yani aykırıdırlar. Yani kafasına göre takılmak isteyenlerdir.”
             
Ben de çocukluğumu doğayla iç içe yaşadım..Yıldızların altında yattığım, ormanda ağacın altında kitap okurken uyuya kalıp karanlıkta köye koştuğum olmuştur. Yazar diyor ya:”100 milyar yıldızlı Samanyolu'nun altı varken, 5 yıldızlı otelde kalınır mı.?”
             
Demek ki karavancıları birbirine bağlayan bir tılsım var:”Aynı dili konuşanlar değil de aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” Söz Mevlana'ya ait.
             
Dediğim gibi en çok da insan tahlilleri hoşuma gitti. Seneler önce bir meslektaşım , bir sivil toplum örgütünün temsilcisi olarak Türkiye'de herkesin tanıdığı bir “devletlu”nun konferansına beni de davet etmekteydi. O kişinin adını duyduğumda midem bulanıyordu..Onlarca sene halkın ensesinde boza pişiren bu insandan adeta iğreniyordum. Demiştim ki “Gelmesine gelirim de o anda kusarsam ayıp olur!”
Yazar da benzer bir kişiyi anlatırken Necip Fazıl'ın şu sözünü hatırlatıyor: “Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.” Bir de diyor ki “Aklıma, millete kan kusturan Halet Efendi'nin arkasından yazılanlar geliyor:
           
“Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur,
Yıkıldı gitti dünyadan, dayansın ehli kubur.”
Şu da kendi payıma çıkardığım bir ders:İnsanoğluna konuşmayı öğrenebilmesi için iki yıl, dilini tutmasını öğrenebilmesi için altmış yıl gereklidir.”
Sayın Mahmut Gümen, bu kitabınızla bilgi dağarcığımı zenginleştirdiğiniz için teşekkürler..Böylece dostlar halkasına da eklnmiş oldunuz.