Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 26 Ocak 2020

Bilinen, bilinmeyen…

Elazığ ve Malatya'daki deprem haberini, Bağcılar Belediyesi Kefken Kampındaki gençlerle sohbet ederken aldık.

İstanbul'a dönerken radyoda İçişleri, Sağlık ve Çevre bakanlarının deprem bölgesinde yaptığı açıklamaları dinliyorduk: Devlet, depremi haber alır almaz Cumhurbaşkanımızın da emirleri ile harekete geçmişti…

İlk andan itibaren, deprem bölgesinde gerekenlerin yapılması amacıyla yapılan girişimleri dinledikçe, 99 depreminden sonra sağlanan müspet gelişmeler için şükretmemek elde değildi.

Depremin hemen sonrasında canlı yayınlara çıkan uzmanlar da, medyamızın işin gürültüsünü yapanlardan çok hakikaten konuyu bilenleri seçme konusunda uzmanlaştığının göstergesi idi.

Uzmanlardan birisinin hepimizin kulağına küpe olması gereken sözleri ise şöyleydi: "Türkiye yollarının trafik kazası açısından riskli olan tehlikeli yerlerini biliyoruz. Buralarda kaza olması ihtimalinin her zaman var olduğunu bilsek de; ne zaman, nerede ve ne şekilde bir kaza olacağını bilmiyoruz. Olmaması için tedbirler alıyor, olduğunda da müdahale ediyoruz…

Deprem de böyle bir şey. Fayları, bunların hangisinin aktif olduğunu ve dolayısıyla kaç şiddetinde bir depreme sebebiyet verebileceğini, aşağı-yukarı tahmin edebiliyoruz. Ancak ne zaman ve tam olarak nerede deprem olacağını bilemiyoruz…"

Her defasında gazeteleri, televizyonları ve özellikle de sosyal medyayı işgal ederek, insanları korkuya sevk edecek türden asılsız açıklamalar yapmayı itiyat haline getiren deprem falcıları ne söylerse söylesin, depremle alakalı açık gerçek bu.

Bunun dışındaki sözler birilerinin öne çıkma ve kendisini vurgulama gayretinden başka bir şey değil. Enerji biriktirmiş en aktif fayın bile ne zaman hareketleneceğini bilme imkanı olmadığı gibi, depremi tetiklediği söylenen birçok hususun bilimsel karşılığının olmadığını bu işin gerçek uzmanları söylüyor.

Falcılar ve kahinler…

Güneş'in ve Ay'ın hareketleri, yıldızların durumu, rüzgarlar, bulutların hareketi vb. bir sürü hususun deprem sebebi olabileceğini söylemenin herhangi bir karşılığı yok yani.

Yaşadıklarımız, fay hatlarına yakın ya da uzak olmanın çok önemi olmadığını ortaya koyuyor. Elazığ ve Malatya'da yaşanan 6.8'lik depremin, bu illerin yakınındaki bütün vilayetler yanında Trabzon ve Ordu'da, hatta Irak, Suriye ve Lübnan'da bile hissedildiği gerçeği, 'bulunduğumuz yerde deprem riski yok' sözünü geçersiz kılıyor.

Ülkemizde zaman zaman kırılarak deprem oluşturan çeşitli faylar mevcut. Bu, bir deprem ülkesinde yaşadığımız ve mutlaka hazırlıklı olmamız gerektiği manasına geliyor.

Net olan; depremin yeri, zamanı ve şiddeti gibi hususları önceden net olarak bilebilmenin mümkün olmadığı… Bu da, deprem kuşağında olan ülkemizin depreme hazırlık konusuna ağırlık vermesini gerekli kılıyor.

''Deprem değil bina öldürür' ve benzerleri, hazırlıklı olmanın ne manaya geldiğini açıklayan sözler. Meskenlerimizi ve işyerlerimizi, depreme dayanıklı bir şekilde inşa etmemiz gerektiğini biliyoruz.

Özellikle de de 1999 İstanbul depremi sonrası bu konuda ciddi aşamalar sağlanmış olsa da, daha alınacak çok mesafe olduğu da malum. Elazığ, Malatya ve ilçelerde yıkılan ya da hasar gören binalar, ne yapılması gerektiğinin izahı.

Her zaman ve aşağı-yukarı her yerde deprem olabileceğini bilsek de, ne zaman ve nerede olacağını bilmiyoruz… Dolayısıyla her zaman ve her yerde başımıza gelebilecekmiş gibi hazırlıklı olmalıyız.

Binalarımızı mümkün olduğu kadar sağlam yapmak, deprem hazırlığının temel şartı. Bundan sonrası ise tevekkül…