Biden'ın Afganistan politikası: İyi bir seçenek yok

Joe Biden'a, halktan destek görmeyen bir savaş miras kaldı. Bu konuda ne yapmaya karar verirse versin, tehlikelerle karşı karşıya kalacak.

Google Haberlere Abone ol

Simon Tisdall

Donald Trump’ın ardında bıraktığı tüm dış tehditler, tuzaklar, gizli tehlikeler ve zaman ayarlı bombaların arasında, tartışmasız biçimde Afganistan en kötü olanı. Joe Biden’ın önümüzdeki günlerde selefinin Taliban’la yaptığı sefil ‘barış anlaşmasına’ uyup uymamaya ve nisan ayı sonuna kadar tüm ABD askerlerini geri çekip çekmemeye karar vermesi gerekiyor. 

KOLAY BİR YANIT VAR MI?

Mesele şu ki, ortada bir barış hâli ya da uygulanabilir bir anlaşma yok ve kolay bir yanıt bulmak da mümkün değil. Üç temel seçenek de -hemen ayrılmak, ABD ve NATO’nun ayrılmasını altı ay geciktirmek veya süresiz biçimde kalmak- tehlikelerle dolu. Biden ne yaparsa yapsın lanetlenecektir. Savaş, başkalarının eliyle kazılmış bir çukurdur. Bununla birlikte, Biden şu anda işin içinde ve savaş, onun için bir çukur olma riskini barındırıyor.

Biden, bu durum onun açısından sadece politik bir sorun olduğu için şanslı. Afganlar için, bu bir ölüm kalım meselesi. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı 2020 rakamları, Trump’ın umursamaz biçimde onursuz bir geri çekilme emri vermesinin ardından, şiddet olaylarında bir artış yaşandığını gösteriyor. Geçen yılın son üç ayında, hayatını kaybeden 89 kişi de dahil üzere, toplam 2 bin 792 sivil savaştan zarar gördü.

Aynı dönem, Taliban ve ABD’li müzakereciler gelecekteki iktidar paylaşımı ve kalıcı ateşkes üzerinde tartışırken bile, başta kadınlar olmak üzere sivil toplum aktivistlerine, hükümet çalışanlarına ve gazetecilere yönelik suikastlarda artışa yol açtı. Bu görüşmeler, Biden bir karar verene dek beklemeye alındı. Aynı esnada Afganistan’ın güneyindeki çatışmalar da yoğunlaşıyor.

YOLSUZLUKLAR, ÖLÜMLER VE ŞİDDET HİÇ DURMUYOR

George W. Bush’un İngiltere ve NATO’nun da desteğiyle başlattığı işgalden neredeyse tam 20 yıl sonra, Afganistan’ın yaşadığı sefalet birçok farklı açıdan da ölçülebilir. ‘Save the Children’ (Çocukları Koruyun/ç.n.) adlı yardım kuruluşu, geçen yıl, 2005 ve 2019 yılları arasında en az 26 bin çocuğun öldürüldüğünü ya da sakatlandığını açıkladı; bu, her gün ortalama beş çocuk demek.

Barack Obama’nın savaşı kazanmak amacıyla ABD’nin asker sayısını iki katına çıkarmasından tam 12 yıl sonra, ABD ve müttefik hava saldırıları nedeniyle ölen sivillerin sayısı 2017’den bu yana yüzde 330 arttı. Ne var ki, Amerika’nın asıl hedefi olan El-Kaide teröristleri, inkâr etmelerine rağmen tıpkı 2001’de olduğu gibi Taliban tarafından kendilerine sunulan güçlü bir dayanak noktasına sahipler.

Milyarlarca dolarlık -büyük kısmı kötüye kullanılan- uluslararası yardım ve desteğe rağmen, Afganistan hâlâ BM’nin en az gelişen ülkeler listesinde yer alıyor. Demokratik yönetim, eğitim, sağlık ve kadın hakları alanlarında zor kazanılan gelişim, köktendinci bir geriye dönüş ve yaygın görülen yolsuzluk tarafından tehdit ediliyor.

Birçok Afgan, haklı olarak, şimdiki Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin seçilmiş ama kırılgan hükümetinin çöküşünden ve Taliban’ın düşman savaş ağaları ve Sünni olmayan azınlıklarla savaşırken gerici İslamcı inanç ve yasalarını şiddetle dayattığı 11 Eylül öncesi dönemin karmaşasına geri dönülmesinden korkuyor.

KÖRDÜĞÜM NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?

Bu, biden nezdinde kişisel ve ahlaki açıdan ilk seçeneği -hemen ayrılmak ve arkasına bile bakmamak- imkânsız bir şık haline getiriyor gibi görünüyor. Obama’nın başkan yardımcısı olarak, Amerikalıların hayatlarını boşa harcayan kazanılamaz bir savaşın anlamsızlığını eleştirmişti. Ne var ki, son kez savaşı bırakıp kaçtığı Vietnam’da yaşananlar hakkında, ABD’nin ‘lanetlenmiş’ olduğunu söylüyor. Başkan, 'savaşı sorumlu bir şekilde sona erdirme' sözü veriyor.

Bununla birlikte, hemen ayrılmamanın dezavantajı büyük olabilir. Savaş halktan destek görmüyor: Anketler, Amerikalıların büyük kısmının Afganistan’dan çıkılmasını talep ettiğini gösteriyor. ABD’nin yaşayacağı yeni kayıpların suçlusu Biden olacak. Bu nedenle, birçok insan için daha acil öncelikler salgın, Çin ve iklim kriziyken, devam eden stratejik, diplomatik ve finansal maliyet de aynı şekilde süregidecek.

Tam tersi bir seçenek de -savaş kazanılana ve halkını koruyabilecek işleyen bir demokrasi yaratılana dek süresiz biçimde kalmak- benzer itirazları karşısında buluyor. ABD, zafere giden kesin bir yol olmadan, kendi ayakları üzerinde durması için gereken teşviklerden mahrum ve kontrolsüz bir askeri tırmanışla karşı karşıya kalan bir hükümetle yine en başa dönecektir.

Taliban sözcüleri, daha önce kararlaştırıldığı üzere ülkede kalan 2 bin 500 ABD askerinin 1 Mayıs’a kadar geri çekilmesi gerektiği hususunda ısrarcılar. Bu yapılmazsa, şu anda hükümet güçleriyle yaşanan çatışmalarla sınırlı kalan doğrudan çatışmalar tekrar başlayabilir. Bu tür bir senaryoda, Biden takviye kuvvetler göndermek ve NATO’daki müttefiklerinden de aynı şeyi yapmasını istemek zorunda kalabilir. Müttefiklerin buna isteksiz olduklarını söylemek, durumu anlatmak için yetersiz kalır.

EN İYİ SEÇENEK KONTROLLÜ BİR ÇEKİLME OLACAK

Geriye orta yol kalıyor: Yani (hâlihazırda NATO tarafından geçici bir süreyle askıya alınmış olan) geri çekilmeye dair zaman tahditli bir uzatma müzakeresi yürütmek. Ortaya çıkacak soluklanma imkânı, teorik olarak kalıcı bir barış için daha güvenilir bir ulusal yol haritası üzerinde anlaşmak ve Taliban’ın özellikle de El-Kaide ve IŞİD’le yakınlaşmama hususunda verdiği sözlere sadık kalmasını sağlamak için kullanılabilir.

Kimi analistler, Taliban’ın, gelecekte kurulacak hükümetlerde üstleneceği roller artırıldığı ve uluslararası alanda meşruiyete sahip olduğu takdirde, müzakerelerin uzatılmasını memnuniyetle kabul edeceğine inanıyor. ABD’nin elinde BM yaptırımlarının kaldırılması, mahkûmların serbest bırakılması ve (Taliban’ın/ç.n.) terörist gruplar listesinden çıkarılması gibi sallayacağı havuçlar mevcut.

Bu nedenle, bağımsız ve Kongre tarafından yetkilendirilmiş olan Afganistan Çalışma Grubu’nun (AÇG/ç.n.) tavsiyeleri doğrultusunda, Biden’ın en olası rotası, bir uzatma olacak. AÇG bu ay yayınlanan raporunda, ABD’yi, hedefleri ve çıkarları güvence altına alınana ve yaşanan şiddet seviyeleri büyük oranda azalana dek Afganistan’da kalmaya çağırıyor.

Buna karşın, Harvard Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler profesörü Stephen Walt, bu durumun sonsuza dek sürebileceğinin altını çiziyor. Rapor, ABD çıkarlarını geniş ölçüde 'bağımsız, demokratik ve egemen bir Afgan devleti' kurmak, El-Kaide tehdidini yok etmek, yasa dışı göç ve uyuşturucu kaçakçılığını engellemek, insan haklarını korumak, kendi kendine yeterliği teşvik etmek ve bölgesel istikrarı güçlendirmek biçiminde tanımlıyor.

Walt yazısında, “Bunlar kıymetli hedefler olsa da Afganistan’ın şu anda bulunduğu durum göz önünde bulundurulduğunda, bu kadar uzaktan göze görünmüyorlar” diyordu. Vardığı hüküm acımasız ama doğru. Biden’ı kapana kıstırabilecek tuzak işte bu. Daha iyi bir anlaşma için ne kadar dayansa da, daha iyi bir gelecek için ne kadar zorlasa da bunun başarılacağına dair kesin bir umut yok. O halde neden denemeye devam etsin ki?

Walt’un bu bilmeceye verdiği bir yanıt yok. Aslında, hiç kimse yanıtı bilmiyor. Bunun aksini iddia eden herkes ya aptal ya da sahtekârdır. Afganların arzuları ile gerçeklik arasındaki uçurum daha da büyüyor. Geçen her gün sessizce ezilen umutlarla, dökülen kan ve gözyaşlarıyla ölçülüyor.


Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)