İmroz İlköğretmen Okulu’nu bitirmiş, öğretmen olarak atandığım Karcık Köyü’ne gitmek için Tavşanlı’dan trenle yola çıktımıştım.
Akşama doğru Aliköy istasyonu olarak bilinen Güzelyurt istasyonunda indim. Trenden inenler çalılar, daha sonra çamlar arasında uzanıp giden patikalardan kosarcasına gidiyorlardı. Yaşlı biraz yavaş kalan bir amcayı yakalayabildim.
-Selamün aleyküm amcam!
- Ve Aleyküm selam Bey!
-Karcık Köyü’ne nereden gidilir?
- Muallim min sen?
- Evet.
- Şurdan aşaa doru incen. Karşı yamadan yokarı çıkcen, depedeki çamın yanından ötüze aştın mı vardın sayılır.
-Çok uzak mı?
- Yook! Yavvv! Bı cıgara içimlik yol.
- Sağol amcam.
Akşam karanlık olmadan köye ulaşmak için heyecanla yürümeye başladım. Çamın yanından tepeyi aştım 45 dakikayı geçti, hâlâ köy görünmüyordu. “Bi cıgara içimlik yol” hâlâ bitmemişti. Orman ve açılmış tarlalardan geçerek gaz lambalarının karanlık içindeki cılız ışıklarını görünce sevinçten çığlık atasım geldi.
Nihayet köye ulaştım. Korucu Koca İbramla sohbete daldık, açlıkla birlikte yorgunluk sesimi cılızlaştırmıştı.
- Bi cıgara içimlik yol dediler gel gel bitmedi.
- Muallim Bey, doru demişler. İstasyondan çıktınek arkana bakınca istasyon görünmez oldu mu, yola çıkmış sayılırsın. Köyü de uzaktan gördün mü, köye varmış sayılırsın. İkisinin arası tam bir cıgara içimlik yoldur.
Meğer istasyon ne kadar da yakınmış!
Bi cıgara içimlik yol!
Bütün köylülerime binler selamlar.