Hans bizim Hasan'a sormuş: " ben de Müslüman olmak istiyorum, ama sizin dininizde namaz var, ben beş vakit kılamam, o kadar vaktim yok ama cuma belki" deyince, Hasan, " ya ne olacak ne gerek var, ben de Müslümanım ama, bak ben de cumadan cumaya, bayramdan bayrama namaza giderim"
Hans: " Ya sizin dininizde Ramazan ayında senede bir ay oruç tutmak var, ben tutamam" deyince Hasan: " Ya bırak bu devirde oruç mu tutulur? Bak ben de Müslümanım ama oruç falan tutmuyorum" demiş. Hans'da, " Sizin dininizde malın yüzde iki buçuğunu zekât vermek var? Ben malımı çok severim, öyle herkese veremem" deyince,
Hasan, " Ya boş ver zekât mekat gerekmez. Ben de Müslümanım ama zekât falan vermiyorum" , Hans daha fazla devam etmemiş ve demiş ki, " Ya ben de Müslümanmışım da haberim yok"
Şimdi sormak lazım bizim Müslümanlığımız da acaba Hasan’ın Müslümanlığı gibi mi? Öncelikle Müslüman bir ülkede, Müslüman bir anne babanın evinde dünyaya geldiğimiz için ne kadar şükretsek azdır. Bunun şükrünü, kıymetini ancak yurt dışına gidince anlıyor insan. Beş yıl Belçika’da din görevlisi olarak çalışan birisi olarak ezan okuduğum için ezanın eksikliğini hissetmedim. Ancak ezan sesinden mahrum o kadar çok Müslüman vardı ki anlatamam.
Dünya hayatı çok kısa. Bugün varsın ama yarına bir garantin yok. Ardından ne güzel insandı. Yapacak işleri vardı, yeri doldurulmaz denir, sonrası malum. Ölenle ölünmez. Hayat devam ediyor.
Ezana, namaza, salaya karşı çıkan insanlar da bu karşı çıkışlarına kılıf bulmuşlar. Ben de Müslümanım ama, ezan sesi yüksek çıkıyor, ben de Müslümanım ama evde hasta var, çocuk var, diyorlar. Peki biz ne yapalım? Sesi biraz kısılsa olmaz mı? Bak yanlış anlamayın ben de Müslümanım yani, diyorlar.
Namaz, oruç, zekat, hac gidince geriye ne kalır? Ezan değil mi? Onu da hayatımızdan çıkarırsak, bazılarının dediği gibi ne gerek var? Herkesin kolunda saat, cebinde telefon var. Zamana baksın kılsın efendim, ardından malum övünme sözü. Ben de Müslümanım, sakın yanlış anlamayın….
Değerli dostları, Ezan Allah’ın en büyük olduğunu dünyaya günde beş kere ilan edilen kutsal çağrıdır. Sabahın seher vaktinde daha güneş doğmandan bir saat önce Müslüman ayaktadır. Ya Rabbi, ben buradayım. Sana kulluğa devam ediyorum der,
Müslüman olmak günde beş vakit namaz kılmayı gerektirir. Namazımız yoksa Müslümanlığımızı ne ile ispat edeceğiz? Müslaman: İyi insan olmak demek, herkesin emin olduğu kişi olmak demek, komşusu kendinden emin insan demek, iyiliğe çağıran, kötülükten uzaklaştıran demek.
Elinden ve dilinden herkesin emin olduğu bir kimse olup olmadığımızı kontrol edelim. Önce kendimizden başlayalım ki, konunun önemini anlayalım ve kendi kendimize soralım, Hasan gibi mi yaşıyoruz Hans gibi mi? Soru bizi ters köşeye yatırdı değil mi? Hasan Müslümandı, İslam’ı yaşamıyordu. Hans ise İslam’ı öğrenmiş zor gelir diye, bunları yapmazsam Müslüman olabilir miyim? Diyordu. Sonuç her ikisi de Müslümandı. Ama Hans’ın kendisinin bütün bunları yapmamakla Müslüman olduğundan haberi bile yoktu.
Şimdi soru şu, şu Cuma vaktinde bir söz verelim. Titreyip kendimize gelelim. Müslüman bir anne babadan dünyaya gelen bizler şu sözü verelim:
“Ben sadece Cuma’dan Cuma’ya namaza, Cenazeden cenazeye namaz kılan değil, Müslümanlık neyi gerektiriyorsa onu yapmam lazım” diye söz verelim.
Zira, doğduğumuzda sağ kulağımıza ezan, sol kulağımıza kamet getirilmişti zaten. İş tek bir sala’ya kaldı. Yerin üstünde iken kıymetini bilelim. Yerin altı var diye inanıyorsak, kendimize çeki düzen verelim.
Barış Pınarı harekâtında devletimizin sınırlarında oluşturulmak istenen terör devletine karşı, Silahlı Kuvvetlerimize Rabbim yardım etsin. Ordumuz cephede ise bize dua etmek düşer. Rabbim bu Cuma vaktinde, Cuma’nın bereketini, rahmetini üzerimize göndersin inşallah.
Cuma’nın hayrı ve bereketi hepinizin üzerine olsun.