"Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilirsiniz ya da satarsınız? Bunu anlamak bizler için çok güç! Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır.
Ormanlardaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız! Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp yıldızlar âlemine göç ettiği zaman, doğduğu topraklarını unutur. Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz. Çünkü Kızılderili gerçek anasının toprak olduğuna inanır?
Biliyorum, beyazlar bizim gibi düşünmezler! Beyazlar için bir parça toprağın diğerlerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil düşmanıdır! Beyaz adam topraktan istediğini alınca, başka serüvenlere atılır.
Beyaz adam, annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir!
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde "huzur" ve "barış" yoktur! Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz. Belki bir vahşi olduğumdan anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka! İnsan bir su birikintisinin etrafında toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur? Bir Kızılderili'yim ve anlamıyorum!
(?)
Beyaz adam için bunun da önemi yoktur! Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza, havanın kutsal bir şey olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini bunun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
(?)
Şu gerçeği iyi biliyoruz: toprak insana değil, insan toprağa aittir! Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır!
Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin ilahınız bizimkinden başka bir ilah değil! Aynı ilahın yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün belki bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz, ilahınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz! Ama hepimizi yaratan ilah için Kızılderili ve beyazın farkı yoktur?"
(Bu mektup 1854 yılında, bir Kızılderili reisi olan Seattle tarafından Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'na yazılmıştır.)
Duygulandınız mı? Şahsen ben hem utandım, hem de duygulandım. Küçükken mecburen izlediğimiz o kovboy filmlerini hatırlıyorum. Kızılderililerin vahşi olduğuna inanıyorduk. Onun için utandım.
Üzüldüm. Çünkü 2017 yılındayız ve 1800'lü yıllarda yaşamış olan insanların taşıdığı toprak ve insan bilincine hala ulaşamamış bir dünyada ve insanlar içinde yaşıyorum.
Şu bir tarihi gerçek ki, ABD'ye (veya Avrupa'ya kısaca Haçlıya) elini uzatan elini kaybetti.
Toprağını açan toprağını kaybetti. Evini açan evini kaybetti. Namusunu emanet eden namusunu kaybetti. Ekonomisini endeksleyen fakir kaldı. Siyasetinde, onları ölçü alan köle, uşak oldu. Ülkesine davet eden ülkesini kaybetti. Hele kalbini açan kalbini (imanını) kaybetti.
Biz, bize yeteriz. Onlardan uzak durun, diyorum?
Ormanlardaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız! Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp yıldızlar âlemine göç ettiği zaman, doğduğu topraklarını unutur. Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz. Çünkü Kızılderili gerçek anasının toprak olduğuna inanır?
Biliyorum, beyazlar bizim gibi düşünmezler! Beyazlar için bir parça toprağın diğerlerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil düşmanıdır! Beyaz adam topraktan istediğini alınca, başka serüvenlere atılır.
Beyaz adam, annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir!
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde "huzur" ve "barış" yoktur! Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz. Belki bir vahşi olduğumdan anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka! İnsan bir su birikintisinin etrafında toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur? Bir Kızılderili'yim ve anlamıyorum!
(?)
Beyaz adam için bunun da önemi yoktur! Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza, havanın kutsal bir şey olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini bunun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
(?)
Şu gerçeği iyi biliyoruz: toprak insana değil, insan toprağa aittir! Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır!
Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin ilahınız bizimkinden başka bir ilah değil! Aynı ilahın yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün belki bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz, ilahınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz! Ama hepimizi yaratan ilah için Kızılderili ve beyazın farkı yoktur?"
(Bu mektup 1854 yılında, bir Kızılderili reisi olan Seattle tarafından Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'na yazılmıştır.)
Duygulandınız mı? Şahsen ben hem utandım, hem de duygulandım. Küçükken mecburen izlediğimiz o kovboy filmlerini hatırlıyorum. Kızılderililerin vahşi olduğuna inanıyorduk. Onun için utandım.
Üzüldüm. Çünkü 2017 yılındayız ve 1800'lü yıllarda yaşamış olan insanların taşıdığı toprak ve insan bilincine hala ulaşamamış bir dünyada ve insanlar içinde yaşıyorum.
Şu bir tarihi gerçek ki, ABD'ye (veya Avrupa'ya kısaca Haçlıya) elini uzatan elini kaybetti.
Toprağını açan toprağını kaybetti. Evini açan evini kaybetti. Namusunu emanet eden namusunu kaybetti. Ekonomisini endeksleyen fakir kaldı. Siyasetinde, onları ölçü alan köle, uşak oldu. Ülkesine davet eden ülkesini kaybetti. Hele kalbini açan kalbini (imanını) kaybetti.
Biz, bize yeteriz. Onlardan uzak durun, diyorum?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024