‘’Âvazeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sâdâ imiş’’
Ebediyete irtihâlinin üçüncü sene-i devriyesinde merhum Bekir İbiş Ağabeyimizi rahmetle anarken onunla olan hâtırâtımın bir kısmını paylaşmak istedim. Yakın geçmişte şehrimizde hizmet etmiş zevâttan olan merhûmu biz Tekirdağlılar daima rahmetle hatırlayacağız. Kendisi aslen Denizlili olup memuriyet cihetiyle 1972 yılının Mayıs ayında Tekirdağ’a tayin olmuştu. Onun şehrimize yerleşmesiyle daha önceleri çekirdekleri serpilen Risale-i Nur hizmeti yeşerip büyüdü. Üstad Bediüzzaman’ın ‘’Bulunduğunuz yerde bir Medrese-i Nuriye açınız’’ tavsiyesi ve telkinine binaen Bekir Ağabey de şehrimizde mütevazı, tek katlı bir hânenin bu hizmete istihdam edilmesine öncülük etmiştir. Henüz ortaokul talebesi iken akrabam Ali Bakkal Ağabeyim bir akşam dersine beni dershaneye götürmüştü. Bediüzzaman’ı, Risale-i Nur’u ilk defa orada duydum. Dersi merhum yapmıştı. Benimle pek alâkadar olmuştu. Onun okuyuşu, izahları bana pek tesir etti. Nüktedandı aynı zamanda.
Rahmetli daima mütevazı, nazik ve kibardı. Üslûbu nezih ve akıcıydı. Gençlerle irtibat kurarak onları Risale-i Nur’dan haberdar etme gayretindeydi. Bir gencin namaza başladığını, Ramazanda oruç tuttuğunu öğrendiğinde pek sevinirdi. Lisân-ı hâlin, lisân-ı kâlden daha tesirli olduğunu söyler ve şahsında da uygulardı. Kıyafeti daima temiz, tertipli ve derli topluydu.
Tanıştığı gençlerin aileleriyle de bilhassa görüşmek ister, onlarla da tanışırdı. O aileler çocuklarının emin ve mûtemed biriyle irtibatta olmasından çok memnun olurlardı. Bekir Ağabey’in teşvik ve teklifiyle ortaokulda başlayıp lise yıllarımda da abonelere sabahları Yeni Asya dağıtırdım. Okul dışında da gazetenin bürosunda bulunurdum. Geçirdiğim bir motorsiklet kazası dolayısıyla merhum Bekir Ağabey, Behzat Dilber Ağabeyle beni ziyarete geldiler. Babam ve annem onların bu ziyaretinden son derece memnun oldular.
Merhum, cebinden akik taşlı, gümüş bir yüzük çıkarıp parmağıma takarken şöyle demişti: ‘’Bunu oğlum Ali Said’e ayırmıştım. O daha küçük. Sana nasipmiş. Seni Nurculuk’la nişanlıyorum.’ Böylesi samimî ve lâtîfeli ifadeleri beni pek sevindirmişti.
İnsan, insan gölgesinde yetişirmiş. Hele de bu insanın tek gâyesi Allah rızası ise... Kanaatimce Bekir İbiş’le tanışan gençler ileriki hayatlarında da bunun manevî hazzını ve tadını daima idrak etmişlerdir. Onunla tanışan çok kişinin mutlaka bahsedeceği müşterek hatırası vardır.
Merhum sadece Tekirdağ’da değil, civar şehir, kasaba ve köylerde de Nur hizmetini îfâ için gezdi dolaştı. Bu yüzden tanıyanı fazlaydı. Memuriyet, ticaret ve emeklilik yıllarında hiç âtıl durmadı, daima faaldi. Ukbâ hesabını dünya hesabına üstün tutmuş bir kul, cesur bir adamdı. Çizgisi doğru ve istikrarlıydı. 12 Eylül 1980 darbesi ve benzeri bâdirelerde kenara çekilip sinmedi. İçinde bulunduğu hizmetin genel tavrı da böyleydi. Bugün de böyle... Haksızlığa ve baskılara boyun eğmeyen istikrarlı ve esaslı bir duruş.
Bekir İbiş numune-i imtisal bir aile reisi, müdebbir ve müşfik bir babaydı. Mum dibini aydınlatmaz denir. Geçmişte ve günümüzde nice makbul ve mûteber insanlar ailesine ve evlâdına tesir edemezken o ailesini de, evlâdını da, yakınlarını da, civarını da Allah’ın izniyle nurlandırdı.
O, iman ve Kur’an hizmetiyle dünyada hoş sâdâ bırakanlardan oldu. Rahmân, rahmetiyle muamele eylesin, taksirâtını affetsin. Resulullah’ın şefaatine nail eylesin.