Bediüzzaman’a ait hatıralar akla kapı açarak, hizmette yol gösterir. İlham kaynağı olup, bizim Risale-i Nur hizmetini ve önemini anlamamıza vesile olur. Dersler alıp, dersler çıkarmalıyız.
Bir gün Refet Barutçu ile Hüsrev Altunbaşak abiler Isparta’da Nur Risalelerini yazarken elinde çay tepsisi ile Bediüzzaman içeri girer. Mahcubiyet içinde yerinden fırlayıp tepsiyi isteyen abilere “hayır” diyerek tepsiyi vermez Bediüzzaman. “Ben size hizmet etmeye mecburum” der. Refet Kavukçu Abi bu nezaket ve tevazuyu hiçbir yerde görmediğini belirtir. (R. Barutçu-Son Şahitler)
Yine Üstad Said Nursî, Denizli’de Tesettür Risalesi hakkında beraat kararı veren Hâkim Hesna Şener Hanım Efendiye talebesi Ali İhsan Tola ile selâm göndererek “O kendisini Kur’ân dâvâsına, başıma ne gelirse gelsin’ diyerek feda etti. Evet, erkek hâkimler korktu, o ise hiç çekinmeden beraat için karara imzasını attı. Artık o benim manevi evladım, ona dua ediyorum” der. Selamı ilettikten sonra Bediüzzamanı ziyaret eden Ali İhsan Tola’ya Üstad, “Kardaşım Ali İhsan. Ben Hesna’nın ismini gavsların, kutupların yanına yazdım” der. (Sorularla Said Nursî)
Bediüzzaman’ın Risale-i Nurlar’ı yazan talebelere çay servisi yapması, Tesettür Risalesine beraat kararı veren başı açık bir kadın hâkime duâ edip “ismini gavsların yanına yazdım” demesi Kur’ân’ın malı olan Risale-i Nur’un neşir ve serbestiyeti için verilen hizmetten dolayıdır.
Bugün Yeni Asya Gazetesi yazarları Risale-i Nur’u geniş dairelere tanıtıyor ve neşri hak cihetinde Üstada yardımcı olup, dalâlet ehline karşı cesur bir şekilde hak, hukuk mücadelesi veriyorlar. Bu hizmetler ibadet nev’indendir. (Yirmi Birinci Lem’a İhlâs Risalesi. s. 403) Bu insanlar Hesna Şener gibi Bediüzzaman’ın manevî evlâdı olarak duâ ettiği kahramanlardır, bu yiğitleri Cennette bağrına basacaktır. Bediüzzaman’ın manevî tasarrufu devam ettiği için bu yiğitler inayet altındadır. Bazı insanlar bu insanlara karşı düşmanca tavırlar sergileyerek gerçek dışı vasıflar izafe edip tenkit etmekte ve ayrıca gazetemizin yayın politikasını ulu orta eleştirmekte. İman, Kur’ân hizmeti veren arkadaşlarımızın şevkini kıranlar acaba kime hizmet ettiklerinin farkındalar mı? Şayet insaflı ve hakperest iseler kafalarını iki ellerinin arasına alıp derin derin düşünsünler ve cevabını da kendileri versin. Uluorta yapılan bu yıkıcı tenkitler İhlâs, Uhuvvet düsturları ve lahika mektupları ile örtüşmediği gibi, camiamızı da rahatsız etmektedir. Kendimize soralım; bu davranışlar Bediüzzamanı hoşnut mu eder, yoksa rahatsız mı eder? Herkes kendisi muhasebe etsin ve kararını versin.
Her insan gibi yazarlar da hata yapabilir, ama bunlar medeni bir şekilde, gıybet, dedikodu ve günaha girmeden ve mabeynimizdeki uhuvvete zarar vermeden karşılıklı konuşularak düzeltilebilir. Gazetemizin yayın politikası ise temsilciler toplantısında değerlendirilerek karara bağlanmaktadır. Şayet yanlış bir durum söz konusu olsa idi temsilciler gereğini yapardı. Kararlar ortada dururken bu ifadeler su-i zandan başka bir şey değildir. Böyle bir şey olsa gazetemizin okurları anında tepki vererek duruma müdahale eder, çünkü Yeni Asya gazetesi okuru müdakkiktir, külyutmaz…
“Biz muhabbet fedaileriyiz husûmete vaktimiz yoktur” (Makalat s. 51) diyen büyük bir insanın talebeleriyiz. Kırıcı ve menfi davranışlardan uzak durarak hizmete daha çok yoğunlaşmamız lâzım, içinde bulunduğumuz musîbetlerden ancak böyle kurtuluruz