İYİ Parti’nin 4’üncü Olağanüstü Kongresi’nde Siyasi İşler Başkanı olarak Salim Ensarioğlu'nun Bebek katili Apo ile ilgili söylediği sözler gündeme gelmiş, Ensarioğlu sert dille eleştirilmişti.

ENSARİOĞLU'NDAN YAZILI AÇIKLAMA

Ensarioğlu bir TV programında söylediği sözlerle ilgili yazılı bir açıklama yayınladı.

O dönem söylediği sözleri tekrarlayarak ne kadar doğru bir politika izlediği ballandıra ballandıra anlattı.

Ensarioğlu açıklamasında "Daha sonra 2009 yılında, hatırlayın; devletin hâkim ve savcıları sembolik olarak teslim olan pkk’lıları Habur sınır kapısında karşılayıp, seyyar çadır mahkemeler kurup orada yargıladı ve serbest bırakıldılar. Burada bir sorun yok.Adalet Bakanlığı’nın izniyle onlarca Hdp’li milletvekillerinin tekneyle Abdullah Öcalan’la görüşmeleri için İmralı’ya gitmelerine müsaade ediyorsun. Her gün mektupları bir yerlere gidip geliyor. Bunlarda bir sorun yok. Dolmabahçe’de Ak Parti yetkilileri ve bakanlarla, Hdp’li milletvekilleriyle mutabakat metni okunuyor. Bir sorun yok.Ben bunlara doğrudur, yanlıştır demiyorum. Halkımızın takdirine bırakıyorum." dedi.

ENSARİOĞLU OLAYI YANLIŞ ANLAMIŞ

İYİ Parti’ Siyasi İşler Başkanı olarak Salim Ensarioğlu yazılı açıklamasında yukarıdaki örneklerden bol bol verererk, o günlerde söylediği sözlerin tastiklenmesini istemesi garip, garip olduğu kadarda saçma bir durum.

Çünkü Milliyetçilik adı ile yola çıkan bir partinin ne Ensarioğlu'nun belirttiği 2009'da olan olayları onaylaması ne de Ensarioğlu'nun TV programındaki açıklamaları onaylaması beklenemez.

İŞTE ENSARİOĞLU'NUN AÇIKLAMASI

"4. Olağanüstü Kurultayımızda ve sonrasında yapılan görevlendirmelerle İYİ Parti, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve ülke yönetiminin her alanını kapsayan yeni bir idari modeli, siyasetle tanıştırmıştır. Son kongremizde görüldü ki Sayın Genel Başkanımız başta olmak üzere, teşkilatlarımız ve delege arkadaşlarımız, partimizin Türkiye partisi olma yolunda, iktidar olma yolunda çok ciddi bir irade göstermiştir. Yönetim kadromuzda toplumun her kesimini kucaklayacak arkadaşlarımız var.

Örnek olarak ben merkez sağdan geliyorum, Diyarbakırlıyım, Kürdüm, merkez sağın bakanlığını yapmışım. Kongrede bana ciddi bir destek oldu. Bu desteği bana veren bütün delegelere, teşkilatımıza ve teşkilat başkanlarımıza teşekkür ediyorum.

Partimizde her görüşten insanlar olduğu gibi ben ve Genel Başkanım dahil olmak üzere birçok muhafazakâr arkadaşımız var. Mütedeyyin insanlarımızın hassasiyetlerini, değerlerini en iyi anlayan ve bunları çok önemseyen bir partiyiz. Biz aynı zaman da muhafazakâr vatandaşlarımızın da partisiyiz.

İYİ Parti'de Siyasi İşler Başkanı olarak yetkili bir konuma geldiğimden beri bir yerlerden talimat aldıkları açıkça belli olan bazı şahısların; önceleri sosyal medya üzerinden, sonra da ulusal ve yerel medyada aslında muhataptık konusunda ciddiye almadığım gazeteci kisvesi altında militanlık yapan bazı tiplerin çözüm süreci döneminde bölgemde ve dahi ülkemde akan kanın durması, gençlerimizin ölmemesi için ve barışın sağlanabilmesi adına sorulan bir soru üzerine yaptığım bir açıklamayı; dönemin, olayların akışını, sebebini ve gerçeklerini çarpıtarak sistemli bir şekilde benim üzerimden partimizi yıpratma gayretleri içinde olmaları üzerine bu konu hakkında bir açıklamada bulunmam artık elzem hâline geldi.

En son 7 Ağustos'ta ulusal bir haber kanalında bir programda isminin altında gazeteci yazan ama aslında bir partinin militanı gibi konuşan bir şahıs; ismimi zikrederek iktidar partisinin yürüttüğü bir çözüm süreci döneminde, 2013 yılında; bölgeden biri olan bir siyasetçi olarak bana sorulan bir soru üzerine ki sorulan soru da ülkemizde yıllardır akan kanın durması ve insanlarımız artık ölmemesi, Türk annelerimiz ve hem de Kürt annelerimiz artık ağlamasın diye iktidar tarafından yürütülen çözüm sürecinin başarılı sonuçlanabilmesi için "Abdullah Öcalan mı, Kandil mi silah bırakma çağrısında bulunursa silahlar bırakılır?" sorusu üzerine yaptığım bir açıklamayı ve açıklamamda da bölgeyi bilen insanlarımızı tanıyan bir siyasetçi olarak "Abdullah Öcalan silah bırakma çağrısında bulunursa daha olur" demiştim.

Hatırlayın, o dönemlerde İmralı ile kandil arasında mektuplar gidip geliyordu ve hatta Nevruz mitinglerinde canlı yayınlarla Abdullah Öcalan'ın mektupları okunuyorken açıklamamın devamında ben de "O zaman arada mektuplar taşıyacağınıza Abdullah Öcalan'ı televizyonlara çıkarıp konuşturun, kendi sesinden silah bırakma çağrısı yaparsa kitleler üzerinde daha etkili olur" diyerek sadece bir öneride bulunmuşum. Kabul edilir, edilmez; o yetkililerin bileceği bir konuydu. Ama ben bu ülkede şerefle ve gururla üç dönem Diyarbakır milletvekilliği ve bakanlık yapmış biri olarak tabii ki konuşacağım. Ne yani, ben sadece maaş almak için mi Ankara'ya gittim?

Benim bu demecime atıfta bulunarak olayları kendine göre çarpıtarak militanca bir tavırla beni eleştirmeye çalıştığını zanneden gazeteci bir şahsa cevap hakkımı kullanmak için programın moderatörünü aradım, cevap hakkımı kullanmak istediğimi söyledim. Ancak moderatör programlarının formatının buna uygun olmadığını söyleyerek isterse söylemek istediklerimi mesaj olarak kendisine iletmesi halinde yayında mesajımı okuyabileceğini söylemesine rağmen gönderdiğim mesajı okumadı.

Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. Çözüm süreci falan yokken, bu tarihten çok çok önce, 2000 yılında Sayın Bahçeli Diyarbakır’a gitti. Hadep’li belediye başkanı Feridun Çelik havalimanında Sayın Bahçeli’yi davul-zurna ile karşıladı. Oradan belediyeye gidildi. Hadep’li belediye meclis üyeleri önünde birbirlerini alkışladılar, birbirlerine övgüler dizdiler, el sıkıştılar ve Sayın Bahçeli tarafından Hadep’li belediyeye yardımlar yapıldı. Bana göre de bu olması gereken ve alkışlanması gereken doğal bir olaydır. Ben bunu yanlış bulmuyorum.

Daha sonra 2009 yılında, hatırlayın; devletin hâkim ve savcıları sembolik olarak teslim olan pkk’lıları Habur sınır kapısında karşılayıp, seyyar çadır mahkemeler kurup orada yargıladı ve serbest bırakıldılar. Burada bir sorun yok.

Adalet Bakanlığı’nın izniyle onlarca Hdp’li milletvekillerinin tekneyle Abdullah Öcalan’la görüşmeleri için İmralı’ya gitmelerine müsaade ediyorsun. Her gün mektupları bir yerlere gidip geliyor. Bunlarda bir sorun yok. Dolmabahçe’de Ak Parti yetkilileri ve bakanlarla, Hdp’li milletvekilleriyle mutabakat metni okunuyor. Bir sorun yok.

Ben bunlara doğrudur, yanlıştır demiyorum. Halkımızın takdirine bırakıyorum.

Ve ayrıca yakın zamanda, 23 Haziran İstanbul seçiminden önce, bir belediye seçimini kazanabilmek için hâlâ ne sıfatla ve kim olduğunu bilmediğimiz bir akademisyen; akrabası değil, avukatı değil ve devlette bir görevi yok, nasıl gidip görüşebiliyor ve devletin yasaları yok sayılarak Adalet Bakanlığı'nın izniyle Abdullah Öcalan'la görüştürülüyor? Canlı yayınla Abdullah Öcalan'ın mektubu okutuluyor. Ak Parti ve MHP yetkilileri tarafından mektubun içeriğinden medet umuluyor. Orada bir sorun yok. Devletimizin kırmızı bültenle uluslararası ülkelerde aradığı bir şahsı, hükümlü olmayan, daha tutuklanmamış Osman Öcalan'ı devletimizin resmî kanalına çıkartılıp konuşturuluyor, yani burada en hafif tabirle devletin resmî kanalı yardım ve yataklık yapıyorken, burada bir sorun yok. Hani Avrupa ülkelerinden kırmızı bültenle suçluların iadesini istiyoruz ya, şimdi bir ülke çıkıp kardeşim siz kırmızı bültenle aradığınız kendi suçlunuzu devlet kanalınızda konuşturuyorsunuz, bizden ne istiyorsunuz derse, biz ne diyeceğiz? Yani bütün bunları bir belediye seçimini kazanmak için yapıyorsun, sorun yok. Ama ben akan kanın durması için, benim anlayışıma göre hükümlü olan ve Adalet Bakanlığı'nın tasarrufunda olan bir öneride bulunuyorum, sorun oluyor. Yani bir belediyeyi kazanmak mı önemli, yoksa akan kanı durdurmak mı? Neden benim bu açıklamamı bir yerlere çekiştirip duruyorsunuz. Ben bu konuşmamda şiddeti mi tasvip etmişim, ben bölünme mi talep etmişim? Hayır. Ben ne demişim bu konuşmamda, devletimizin elinde bulunan bir hükümlüyü kabul etseniz de etmeseniz de ki, İstanbul seçimlerinde yapılanlar beni doğruluyor;

Abdullah Öcalan'ın mektubunu canlı yayınlarla okutuyorsunuz, acaba kitlelerini etkileyip seçimi kazanabilir miyiz diye. Ben de Kandil değil de Abdullah Öcalan çağrıda bulunursa kitlelerin üzerinde etkili olur demişim. Ben söyleyince mi bir sorun oluyor.

Eğer samimiyseniz o zaman gelin; İmralı’ya gidip gelmeleri, mitinglerde okunan ve bir yerlere taşınan mektupları, İstanbul seçimini kazanmak için okunan mektubu ve devlet televizyonuna çıkarılan Osman Öcalan’ı da konuşalım. Yani benim kimliğimde Diyarbakır yazıldığı için mi, Kürt olduğum için mi bir sorun teşkil ediyor. Geçen zaman içinde sizin yaptıklarınızla benim söylediklerim doğrulanmışken, sizlerden daha fazla öngörüye sahip olduğumu ortada dururken, neden benim doğru söylediklerim bir yerlere çekilerek tartışılıyor da sizin yanlışlarınız niye tartışılmıyor.

Burada önemli olan hâlâ bazı partiler daha Türkiye partisi olamamışlar. Hani diyorlar ya, Hdp Türkiye partisi olamadı. Evet Hdp Türkiye partisi olamadı da görüyorum ki, başka partiler de Türkiye partisi olamamış. Yani örnek olarak, benim gibi bir Diyarbakırlı ve Kürt olan ve özellikle tekrar vurguluyorum tek vatan ve tek bayrak altında, şiddet ve bölünme hariç her şeyi konuşabilen siyasetçilere partilerinde yer veremeyen partiler, Türkiye partisi olamazlar. Ancak ideolojik bir parti olarak kalırlar. Ben İYİ Parti'ye ve Sayın Genel Başkanıma teşekkür ediyorum. Kıymetli delege arkadaşlarıma, teşkilatlarımıza ve teşkilat başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Beni bu kadar kısa sürede kabullenmeleri ve Genel İdare Kuruluna yüksek bir oyla seçmeleriyle Türkiye partisi olduğunu ispatladılar.

Ben bir siyasetçi olarak insanlarımız ve gençlerimiz ölmesin, yaşasın; kaynaklarımızı insanlarımızın ölmesi üzerine değil, insanlarımıza daha iyi bir yaşam sunabilmek için barışın sağlanabilmesi için mücadele verirken bazı partiler ve onların militanları bundan rahatsız oluyorlarsa demek ki, hâlâ onlar kandan besleniyorlar anlamı taşıyor. Onun içindir ki, sürekli ve sistemli olarak bana saldırmayı kendilerine görev sayıyorlar. Benden size buradan ekmek çıkmaz.

Saygılarımla kamuoyunun bilgisine sunarım."

Mehmet Salim Ensarioğlu

İYİ Parti Siyasi İşler Başkanı

ENSARİOĞLU NE DEMİŞTİ?

TGRT Haberde yayınlanan ve Yusuf Ziya Orhan'ın sunduğu programa Eski Devlet Bakanı sıfatı ile Salim Ensarioğlu konuk oldu.

Salim Ensarioğlu programda bol bol Apo propagandası yaparak dikkatleri üzerine çekti.

İYİ Parti'li Salim Ensarioğlu programda şunları söyledi; "PKK'nın hala kandil devrede orada bir sıkıntı var yani Öcalan devrede olmalı ve tek kişi olarak konuşmalı bugün bu işi sırtlayan Sayın Cumhurbaşkanımız 2005'te "Kürt meselesi vardır ve bizim eserimiz" demiştir ve başlamış bu olay.

 Abdullah Öcalan da aynı şekilde bu sürece ilk baştan beri bu sürece  destek veriyor bu arada KCK'nın Kandil'in biraz susması uzak durması lazım yani.

 Sivil otorite KCK Abdullah Öcalan'ı ben başından beri söylüyorum ayda 1 defa 2 defa veya iki ayda bir kere neyse televizyona çıkıp bu konuda açıklamalarını net yapmalı yok işte vapur gitti yolda kaza oldu denizde  sıkıntı oldu geri geldi yok şöyle gitti, hayır kendisi çıksın hesap versin çünkü.
HDP'ye oy veren insanların yüzde 99 buçuğu ona inanarak veriyor evet ben değil o çözer diyorum. Çözecek kişi odur ve ona destek vermek lazım ona hatta biraz bölgede oradaki yerde rahatlatmak lazım.

Bir sekreterya mı olur öbürü  atlatmak lazım ve televizyona çıkartmak lazım.

Burada Kandil biraz geri durmalıdır, yani biz burada bir barış'ın ilk adımı Abdullah Öcalan'ın yerinin rahatlatması yani bir yere hapis olur olduğu yerde rahatlama olur ve dilek mesajları ona gelmesi, yani devleti yapması gereken ilk adım ve bunun yanında KCK'lılar  bırakılmıştır bazı adımlar atılmıştır."

PROGRAMIN TAMAMI

Editör: TE Bilişim