26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bayramlık fıkralar

Cem Zeren

Cem Zeren

Gazete Yazarı

A+ A-

Nasreddin Hoca gölün kenarında bir şeyler yapıyormuş. Gelip geçenler merak etmiş, "Hoca ne yapıyorsun gölün kenarında" diye sormuşlar. "Korona ne zaman bitecek, ona bakıyorum" demiş, Hoca. "Aman Hocam" demiş ahali, "Göl nereden bilsin?" Hoca da vermiş yanıtını, "Federasyonun bildiğine inanıyorsunuz da, gölün bileceğine niye inanmıyorsunuz?"

Hoca bir gün ağaca çıkmış ve bindiği dalı kesmeye başlamış. Dışarıdan görenler müdahale etmişler, "Hocam, dur düşeceksin!" Hoca umursamaz şekilde kesmeye devam etmiş, "Korona var korona, federasyonlar düşmeyi kaldıracak."

Hoca bir gün İsveç’e gitmiş. Anadolu’nun güzel eriklerini özlediği için herhalde, orada Erik adını almış. Batıda ahlakı da bozulmuş biraz, anlaşılan. Hakem olmaya karar vermiş. Hatta ilk yönettiği Avrupa kupası maçında Temel’i görmüş. Dünya Kupası’nın birinde Belçika lehine iki ofsayt gole göz yummuş, sonraki Dünya Kupası’nda da Arjantinli savunma oyuncusunun topu elle çizgiden çıkarmasını görmezden gelmiş, üstüne o yıllarda kırmızı gösterilmeyen bir pozisyonda Arjantin’in rakibini 10 kişi bırakmış. Böylece, arka arkaya iki Dünya Kupası’nda Sovyetlerin elenmesine neden olmuş. Diğer maçları da hep kritik maçlarmış ve hep Batı ülkelerinin Doğu ülkeleri karşısında kazanmasına katkı sağlamış. "Erik Hoca" demişler, "Sen neden sahada gördüğünü çalmazsın?" Yanıtı hazırmış, "Parayı veren düdüğü çalar."

Hoca bir gün "Yayın geliri" kokteyline çağrılmış. Kendi kürkünü giymiş, yemeğe gitmiş. Kimse onunla ilgilenmemiş, yemek vermemiş. Bir bakmış, yemeği sadece dört çeşit kürkü olanlar yiyor. Hatta yemeğe gelmeyen birine de paket servis gönderiyorlar, Bursa’ya. Gitmiş evine, artık sarı-kırmızı mı sarı-lacivert mi siyah-beyaz mı bordo-mavi mi bilemem bir kürk bulmuş. Bulduğu kürkle salona tekrar girdiğinde kapıda karşılanmış, başköşeye oturtulmuş, en güzel yemekler önüne konmuş. Bakmışlar hocaya; yemekleri yemiyor, kürküne döküyor. "Aman Hocam, ne yapıyorsun" diye sormuşlar. "Yemeği konukların başarısına göre değil, kürkünün rengine göre dağıtıyorsunuz madem" demiş Hoca, devam etmiş "Ye kürküm ye" diye!

Kazan üretmek zor iştir elbette. Kalıbını hazırlayacaksınız, yüksek sıcaklıkta üretim yapacaksınız, çekiç kullanacaksınız. Zaman ister, emek ister. Hocanın biri, o hoca Nasreddin Hoca değil, kazancılara "Üretmeyelim, dışarıdan alalım" demiş. Bütün kazancılar, ithal kazanları kullanmaya kalkmış. Marka marka kazanlar, kimi Elmas kimi Trezeguet kimi N'diaye… Kullanılan kazanları satarken, bir bakmışlar kazanlar doğuruyor. Kazancılar, her kazandan iki kat para kazanıyor, adı Nasreddin olmayan hoca övünmüş, elbette. Kazancılar atölyelerini kapamışlar, tüm dükkânı ithal kazanlarla doldurmuşlar. Gel zaman git zaman, aldıkları kötü çıkan kazancılar kazanları satmak istemişler; alıcılar "Bu kazanlar ölmüş" demiş. "Kazan hiç ölür mü" diye kazan kaldırmış bizim kazancılar. Bakmış ortada üretmeden kazanılacağını sanan hocalar dolaşıyor, Nasreddin Hoca lafını hatırlatmış, "Kazanın doğurduğuna inanıyorsunuz da, öldüğüne niye inanmıyorsunuz?"

Hoca’nın bahçesinde bir sürü insan, kavga ediyorlar. Hoca’nın yorganını biri bir tarafından çekiştiriyor, diğeri diğer tarafından. Bir sürü menajer, kendini menajer sanan taraftarlar, kimi rant kimi reklam peşinde yöneticiler, birbirlerine çemkiren televizyoncular; hepsi yorganın bir tarafından tutmuş. Ayağından vurulan mı ararsın, birbirine bıçak çeken mi? Ne yorganmış ama. Hoca kızar bu duruma, çıkar bahçeye, yorganına doğru iki öksürür "Korona korona" diye. Yorgan tutulmaz olur, yorgana dokunanda bir boğaz ağrısı, bir ateş, bir kuru öksürük. Dağılır ahali dört tarafa. Karısı merak eder olup biteni, Hoca verir meşhur yanıtını "Yorgan gitti, kavga bitti!"

Bayramlık fıkralar yazdım bu hafta! Cumhuriyet Bayramı’nı kutlar, pardon TRT açık kalmış; nice Ulusal Egemenlik Bayramı’nda, pardon bu sefer de Halk TV’yi açmışım... Ulusal Kanal’dan şaşmamak lazım! Şeker Bayramınızı kutlarım.

Nasreddin Hoca ahalinin önünde, eşeğine ters biner. "Hocam" der ahali, "Neden eşeğine ters bindin?" Hoca cevap verir, "Sırtımı halka dönersem, yolu bu eşeğe bırakırsam, gideceği yer Atlantik’tir. Orada da kaybolur gideriz. Yüzümü size dönmeliyim ki, toprağından nice Nasreddin Hocalar çıkan bu güzel Anadolu’da ilerleyelim, o zaman hiç kaybolmayız!"

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları