YAZARLAR

Batık futbolun kurtuluş reçetesi Trabzonsporlu gençler...

Trabzonspor, tam anlamıyla “krizi fırsata çevirdiği” günler yaşıyor. Öyle pozitif bir ekip yakalandı ki, son maçta yaşanan hakem hatalarına karşın top oynadılar, oyuna küsmediler, hakemin yanlışlarını meslektaşlarından çıkarmadılar, kimseyi günah keçisi ilan etmediler ve son düdük çaldığında maçın bütün aktörlerinin elini sıktılar. Skorlardan önemli, şampiyonluklar kadar kıymetlidir bunlar.

Ülkemizde -etkisi her geçen gün azalsa da- son yılların popüler bir sloganı var: Hayaldi, gerçek oldu. Bunu ilk kez gerçek anlamıyla 10 Şubat akşamı oynanan Galatasaray – Trabzonspor maçında gördük. Lise öğrencisi bir çocuk, böylesine büyük bir maçta, ülkenin ekol takımlarından birinin kalesini koruyordu. Değil lise çağında, hangi yaşta olursa olsun bir maçlığına sahada olmayı teklif etseler, reddedecek çok az insan vardır.

O maçta kaleyi koruyan 18 yaşındaki Arda, yine bu sezon forma şansı bulan ve bir sakatlık problemi nedeniyle kalede o gün yer alamayan Uğurcan'ın yerine geçti. Uğurcan, sezon başında ilk kaleci olarak düşünülmeyen başka bir genç oyuncu, sadece 4 sezon önce profesyonel imzayı atmış bir futbolcu. Tıpkı Ozan Kabak, Dorukhan Toköz, Yunus Akgün gibi onlar da bu yıl futbol sezonu başlarken şu an bulundukları konumda olmayı belki de sadece hayal ediyorlardı.

Yalnızca bu örnekler bile “Türkiye'de altyapıdan futbolcu çıkmıyor” klişesini yok etmeye yeter. Çünkü bu futbolcular daha oynatılmaları söz konusu bile değilken, apar topar bunu gösterdiler. Bir de planlı hareket edilse bu işlerin o kadar da zor olmadığı anlaşılır. Üstelik kendi sahasında oynamasına karşın 10 Şubat akşamında muazzam paralar harcayan takım, gençlerden kurulu Trabzonspor karşısında sadece 20 – 25 dakika kadar gerçek bir üstünlük kurabildi. Yani, sırf bunun için bu kadar milyon avro borçlanmaya, koca kulübün geleceğini tehlikeye atmaya değer mi? Trabzonsporlu gençler değmeyeceğinin ilk kanıtı. Kaldı ki onların oynadığı oyun çok daha heyecan verici. Belki o akşam kazanmalarına yetmedi ama bu mantıkla devam ederlerse önümüzdeki döneme damga vurabilecek bir kadronun temeli atıldı. Yeter ki bir yerlerden fazla para gelip bu büyüyü bozmasın. Yeter ki hakem Ümit Öztürk'ün kötü performansına fazlasıyla takılmak yerine bu arkadaşları takip edelim.

Trabzonspor'un genç kalecileri... (Fotoğraf: Kulüp sitesi)

Trabzonspor, tam anlamıyla “krizi fırsata çevirdiği” günler yaşıyor. Öyle pozitif bir ekip yakalandı ki, yine hakemin hatalar yaptığı bir Galatasaray deplasmanında hakeme kırmızı gösteren Salih Dursun'un yaptığı alkış alan ve popülizm kokan hareket yerine, top oynadılar, oyuna küsmediler, hakemin yanlışlarını meslektaşlarından çıkarmadılar, kimseyi günah keçisi ilan etmediler ve son düdük çaldığında maçın bütün aktörlerinin elini sıktılar. Eğer bir şeyin üstüne gidilecekse, bu davranışın üstüne gitmeli, bu yaklaşım öne çıkarılmalı. Skorlardan önemli, şampiyonluklar kadar kıymetlidir bunlar.

Trabzonsporlu genç oyuncular, tecrübeli Rodallega'nın etrafında toplanmışlar... (Fotoğraf: Kulüp sitesi)

Ancak Trabzonspor gibi iyi bir şeyler yapmak, ülke futbolunu geliştirmek isteyen her kulübün önündeki en büyük engellerinden biri de Türkiye Futbol Federasyonu. Futbolun gelişmesi için çalışmalar üretme, imkanlar yaratma, kendisi yapamıyorsa yapanı destekleme, birkaç kulübe angaje değil milli takımları merkeze alan bir federasyon yok maalesef ülkemizde. Her ülke federasyonunun yapmaya çalıştığı o ülkede tek tek kulüp takımlarının üzerinde bir futbol ağı kurmaktır. Belçika, İngiltere, Portekiz, İzlanda en başarılı örnekler.

Belçika ya da İzlanda kulüp takımları düzeyinde somut bir başarı elde edemese de kurdukları düzenle son yıllarda milli takımlarıyla turnuvalarda öne çıktılar. Belçika bunları kazanamasa da FIFA sıralamasında en yukarıda. İngiltere ise tersi bir durumda, milli takımlar düzeyinde bekleneni veremiyorlar ama öyle bir lig organizasyonu kurdular ki, dünya futboluna yön veren konuma yükseldiler. Portekiz ise hem milli hem de kulüp takımları düzeyinde belli bir seviyeyi tutturmuş, yıllardır uyguladığı sistemle başarıyı yakalamış bir ülke.

Eğer federasyon başkanlığı koltuğunu işgal eden ve kulüp takımları bunca borcun altında ezilirken ismini duymadığımız ama bahis organizasyonu ihalesi yapıldığında ilk sırada adı geçen Yıldırım Demirören ve onun gibi düşünenler izin verirse ya da Türkiye'deki herhangi bir kulüp yetkililerin iznine tabi olmadan kendi doğrularında ilerlemeyi başarırsa, bu kadar insan kaynağıyla başarısız olması daha zor olanı. Maalesef yıllardır yaşadığımız da bu, aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek...