07 Mart 2021

Başlangıç duygusunu yitirmek: Cesare Pavese

"İnsan" unutandır ve utanmaz da bundan, doğrusu bu. Pavese, günlüğüne en kötü şeyin başlangıç duygusunu yitirmek olduğunu yazmış. Aslında incelik göstermiş ve zalimlik etmemiş

Bir intihar haberi okuyunca, insana buz gibi ter döktüren şey,
pencerenin demirlerinde asılı narin ceset değil,
intihardan hemen önce o kalpte olup biten şeydir.

Simone De Beauvoir

Her şeyin sahtesi var artık insanın bile. İkiyüzlü bir toplum bu toplum. Bütün insan kavminden söz ediyorum. Yazmayı bırakıp eylemi başlatan Cesare Pavese, haklısın elbette! Fakat insanın kendini öldürmesi bile onu evrenden silip atmaya yetmiyor. Bana kalsa ben de tek hamlede inkâr ederdim dünyayı ama evrende bir yerde bir parçasıyım bu ses dalgalarının. Varlık sahasından çekilsem bile. Pavese bunu düşünmemiş olmalı. Tabiatın işinin ehli ve titiz bir marangoz gibi kabuğuna ve içine şekil verdiği küçücük bir ceviz tanesi bile insan için ibretler silsilesidir oysa; gördüğünü kavrayabilenler ve bunu doğru ifade edebilenler için.

Cesare Pavese

İnsanın değeri sözün değeri yanında insanın ettiği sözlerin insanda uyandırdığı duygu ve düşünceler de böyledir. Pavese böyle düşünmemiş olmalı, düşünseydi bunu yapmazdı. Fakat her şey etkiye tepki halesi içinde başlar ve biter. Belki de Pavese, onu etkileyen itkilere karşı tepkisini böylesi bir kararla verdi ve intihar etti. Yalnız Kadınlar Arasında adlı kitabındaki karakterlerinden birinde Pavese'yi görmek mümkündür aslında. Yaşam biçiminden ölüm biçimine kadar yarattığı o karakterde aslında kendini anlatmıştır bir bakıma. Rosetta gibi. Demek ki insan da Tanrı gibi tasarlayabilirmiş ölümü. Ona yaklaşan şeye koştuğunun sinyallerini vermiş ama bunu en yakınları bile fark etmemiş. Günlüğüne yazdığı son cümlesi; Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım. dedikten sekiz gün sonra bunu yapmış olması da bu süre içinde bu eylemi yapıp yapmamak arasında bir gelgit yaşadığı düşüncesini çıkarıyor ortaya. Kuvvetle muhtemel de öyle oldu. 

 

İnsanın dünyalı olmadığı gerçeğine karşın bunun aksi tanımlamalar yaparız biz insanoğlu. Oysa insanın evrimi bugün küçüldükçe küçülen insanın tanımının ne olduğunu göstermiyor mu bize? Devler çağından soytarı cüceler çağına insanın serüveni küçüldüğünü gösteren evriminden başka nedir ki? Ve besin zincirinde bile bir yeri olmayan insanın kendini öldürmesi ya da birinin intiharına sebep olacak kadar kendini bir şey zannetmesi saçmalığa katkıda bulunmaktan başka bir şey değil doğrusu. Kendi yurdunda bir yabancı olduğunun altını kan damlalarıyla çizeriz üstelik insanın. Irkına, diline, rengine, cinsiyetine, tipolojisine göre bir kategoriye hapsederiz o biricik varlığı, kendimizden bir parça değilmiş gibi. Onu tutup itekleye itekleye düşman kılarız kendimize. Hüzün içinde kederle atan bir kalp taşıdığını bile isteye unutarak yaparız bunu. "İnsan" unutandır ve utanmaz da bundan, doğrusu bu. Pavese, günlüğüne en kötü şeyin başlangıç duygusunu yitirmek olduğunu yazmış. Aslında incelik göstermiş ve zalimlik etmemiş. Ben olsam sakatlandı diye insanın atları bile vurup öldürdüğünü yazardım. İnsanların toplumun bir parçası olarak yalnız olana acımasız olduğunu yazardım. Çünkü yine onun yazdığı gibi İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesine -bir alışkanlık haline gelen intihar düşüncesine- yol açan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur. Düşünüp de yapmadığı/yapamadığı şeyi o insanın yüzüne vuran yine buna neden olan insanlardır çünkü. Bir insanın yaşamına son vermesi eylem değildir oysa. İlhami Çiçek'in şu dizeleri bunu açıklamak için yazılmış gibidir: yürümenin dışında/ bütün eylemlerin adı/ kaçış, kaçış, kaçıştır.

İnsanın aklıyla kalbini harmanlayabildiği bir tür olarak şiir sanatın da düşüncenin de dışında bir kabuk, içindeki her şeye tadını ve şeklini veren. Bir yazan ne türde yazarsa yazsın yazdığı şeyin kalıcılığını belirleyen birkaç temel öğeden biri olarak şiirsel üslubun yine şiiri kaynak olarak gösterdiği bir tür. Nasıl ki kalbimiz anne karnında vücudumuz oluşurken ilk harekete geçen organımızsa, şiir de "insanın insana karşı" bir savunması olarak ilk hareketi sağlayan türdür. Tıpkı insan kalbi gibi çevresindeki her şeyin kendine has o öz şeklini almasını sağlayan bir tür. Hüzünden yapılmış hüzne adanmış bir tür. Fakat Pavese de pek çok şairle aynı şeyi tattı, şiirlerinden çok düz yazılarıyla baş başa kaldı. Buna rağmen güncesi de dâhil bu üslubu kullanmaktan kaçınamayan bir şair olarak kaldı. Konuştuğu gibi yazdı. Ve güzel konuşan biri olarak içindeki ızdırabın kaynağını da gösterdi. Kendi iradesini ilan edenler arasında ifadelerinin biçimine hayran olduğum merdümgiriz (toplumdan kaçan, insanlar arasına karışmaktan çekinen) bir şair Pavese. Merdümgiriz dilimize Farsça'dan geçmiş bir kelime olarak Pavese gibi ve ona benzer pek çok şair/yazar için onları tanımlamada "yanlış kullanılan" bir kelime. İnsanlardan kaçmak zorunda kalan birinin insanlardan nefret eden bir kimseymiş gibi ifade edilmede kullanıldığı için. Belki de Pavese ve benzerleri dilhun (içi kan ağlayan) olarak ifade edilmeli. Çünkü insanı insandan uzağa atan elbette yine insanlardır. Öyle olmasaydı sanırım Pavese bu cümleyi kuran kişi olmayacaktı: Yalnız bir insanla arkadaşlık et, herkesten daha çok konuştuğunu göreceksin. Rilke'nin tek romanı Malte Laurids Brigge'nin Notları'ndaki gibi:

Yalnızlardan söz etmemiz, insanlardan fazla anlayış beklememizdir. İnsanlar, neyden söz ettiğimizi anlarlar sanıyoruz. Hayır, anlamazlar. Bir yalnızı görmemişlerdir asla; ondan, tanımaksızın nefret etmişlerdir yalnızca. İnsanlar, onu tüketen komşular olmuşlardır; bitişik odanın onu baştan çıkaran sesleri olmuşlardır. İnsanlar patırtı etsinler, onun sesini boğsunlar diye, eşyaları ona karşı kışkırtmışlardır. Narinliği ve çocuk oluşu yüzünden çocuklar ona karşı birleşmişler ve o her büyüyüşünde yetişkinlerin ramına büyümüştür. Bir av hayvanı gibi barınağını sezmişler ve uzun gençliği sürekli bir takip altında geçmiştir. Güçten kesilmeyip de ellerinden kaçtıkça yaptığı şeylere bağırmışlar, çirkin deyip kötülemişlerdir yaptıklarını. Ve o, bunlara kulak asmadı mı, biraz daha ortaya çıkmışlar, yiyeceğini bitirmişler, teneffüs edeceği havayı tüketmişler ve iğrensin diye yoksulluğuna tükürmüşlerdir. Bulaşıcı hastalığı olan biri gibi adını kötüye çıkarmışlar, daha çabuk kaçıp gitsin diye ardından taşlar atmışlardır. Ve yıllanmış içgüdülerinde haklıydılar gerçekten; O, gerçekten düşmanlarıydı çünkü.

Pavese, yalnızlığı tercih etmiş bir şair değildir. Yalnızlığa itilmiş bir şairdir. Yaşama Uğraşı bir şairin güncesi olarak üslubundan insanlar hakkındaki ifade ve iddialarına kadar yazmayı bırakıp eylemi başlatan Pavese'nin yaşamını sonlandırmadaki haklılığını okura göstere göstere dile getirmiştir. Toplumun bireye karşı geliştirdiği şiddet ve çeşitlerini düşünürsek elbette yazmayı bırakıp eylemi başlatan Pavese bence de haklıdır. Lirik bir şair olarak İtalyan edebiyatının önde gelen şairleri arasında okuduğumuz Pavese lirizmin şiir dışında metinlerde de tıpkı şiirdeki gibi insanın yüreğini duygu patlamalarıyla kabartan, her okunduğunda onda acılı bir coşku yaratmayı başarmış/başaran ve buna rağmen her birey gibi kendi içinde kendini başarısız hisseden ve topluma eleştirilerini kendine olduğu kadar ona da acıyarak dile getiren bir şair. Toplumun bir parçası olduğunun vurgusunu yapmayı da ihmal etmeyen… Oysa sadece lirizme dayanan özellikleri yok onun şiir ve metinlerinin. Coşkun, ilhamla dolu şiirlerin sadece lirik şiirler ya da metinler olduğunu söylemek yetersizlik olur. Kendi iradesini ilan edenlerin her zaman intihar ettiği/edeceği düşüncesi altı boş, ardı yok fikirlerdir sadece. Bir yazanın kendi iradesini ilan etmesi zaten yazmaya karar vermesidir en başta. Sonra nasıl biterse bitsin bunun ne önemi var?

Şiir iyileştirici olduğu kadar ölümcüldür de. Hem zehir hem panzehir… Onun gerçekte ne olduğunu belirleyen elbette onu yazan kadar okuyandır da. Öyle ya dünya da bir kumaştır, herkesin kendine göre kesip biçtiği. Pavese için şiir onu zehirleyecek şekli düz yazılar yazmaya yöneldiğinde aldı. Fakat her defasında tutunduğu şey ilk anda hep şiir oldu. Kendini öldürmeyi seçen en yakın birkaç arkadaşının da şair olması önemli bir anekdottur. Bir bakıma ölüme âşık tanımlanan Pavese öte yandan intihar düşüncesiyle uzun zaman mücadele etmiş, bu mücadele sırasında güçten düşmüş bir şairdir de.

Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak-*
sabahtan akşama dek, uykusuz,
sağır, eski bir pişmanlık
ya da anlamsız bir ayıp gibi
ardını bırakmayan bu ölüm.
Bir boş söz, bir kesik çığlık,
bir sessizlik olacak gözlerin;
böyle görünür her sabah
yalnız senin üzerinde
kıvrımlar yansıtırken aynada.
Hangi gün, ey sevgili umut,
bizler de öğreneceğiz senin
yaşam olduğunu, hiçlik olduğunu.
Herkese bir bakışı var ölümün.
Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.
Bir ayıba son verir gibi olacak,
belirmesini görür gibi,
aynada ölü bir yüzün,
dinler gibi dudakları kapalı bir ağzı.
O derin burgaca ineceğiz sessizce.

Yazmaya şiirle başlayan biri yazdığı türde gittiği bütün değişim çabalarına rağmen şiirsel üslupla bağını koparamaz. Bu metinlerinde algılanan derinlik aslında onu boğulmaya doğru sürükleyen bir derinlik. Bu noktada aslında şiirin psikoloji ile ortak bir alanda birleştiğini de gösteriyor. Kurgusal şiirin etkisizliğini şairin kendi yaşamından kesitler içermesiyle aldığı etkinliğin geçerliliğidir. Şiir alelade bir söz sanatı değildir. Zaten şiir söz sanatı da değildir doğrusu. Bunun örneğini yine Pavese ile aynı yolu seçmiş ya da bu yola itilmiş Nilgün Marmara, Kaan İnce, İlhami Çiçek, Soysal Ekinci ve daha pek çok şairde de görebiliriz. Bir şeyin eleştirisinin kişiselleştirme sonucunda bu durumların ortaya çıkacağı eleştirisi kadar yanlış bir başka eleştiri yoktur. Çünkü bütün eleştiriler kişisel metinlerle, kişisel fikirlerle ortaya konur ve çoğunluk buna katıldığında genelleşen o eleştiri bütün genellemeler gibi yanlış bir zemini ortaya koyar. Şair intiharları üzerine söylenen acımasız pek çok şey de gücünü buradan alır. Oysa bir şairin her sıradan insan gibi kendine uyguladığı ve bu uygulamanın şiddetini toplumdan aldığı reddedilemez bir gerçek vardır. Pavese'nin intiharı da her sıradan intiharı seçmiş birey gibi kendinde beliren diğerlerinin baskısını ortadan kaldırmaktır. Nitekim Durkheim de bunu destekleyen cümleyi şöyle kurmuştur: İntiharın nedenleri bireyden çok toplumda aranması gerekiyor. Yani toplumda kimse rehabilite edilmiyor, bireye acısını azaltmanın yolları gösterilmiyor bilakis bunun aksi bir baskı uygulanıyor. Bu gün bile. Ve bu insana "başlangıç duygusunu" yitirmenin nasıl ve neden olduğunun açıklamasıdır. Yeniden başlamayı umut etmenin "ama ne zaman?" belirsizliği Pavese'nin kararında etkili olmuştur denebilir rahatlıkla.


*Şiir çevirisi: Cevat Çapan


Ayfer Feriha Nujen; yazar, sosyolog ve mühendistir. İlk şiirleri 14 yaşından itibaren Taflan, Berfin Bahar, Varlık, Sincan İstasyonu, Üç Nokta, Kaçak Yayın, Deliler Teknesi, Az Edebiyat, Yokluk, Forum Edebiyat, Evvel Fanzin, Amargi gibi dergi ve edebiyat sitelerinde yayımlandı. Pek çok alanda ve türde çalışmalar yaptı. Halen T24'te haftalık yazılar yazmaktadır.

Bedenim Mezarımdır Benim, Yüzü Avuçlarında Solgun Bir Gül, Aşkın 7. Harikası Tac Mahal, Ay İle Güneş Arasında, Duasız Ölüler,  Şairin Kara Kutusu/ Nilgün Marmara, Kırağı/Seyhan Erözçelik Şiirine Bodoslama, Öteki Cins Şair, Ey Arş, Sıkıştır! (Sayılı gün Sonsuz Aşk, yakında yayınlanacak son romanıdır.) yayımlanmış bazı kitaplarıdır. Yazmayı ve çeviriler yapmayı sürdürmektedir. İstanbul şehri dışında İstanbul'a bağlı bir kasabada yaşamını sürdürmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

Bazı şairler, kitaplara girmemiş şiirler gibisiniz: Sami Bey, şimdi nerelerdesiniz?

Herkes kendi derinliğini kendi doldurur, kendiyle doldurur tabii ama Sami Baydar'ın çocukluğu da ilk gençliği de ve son günleri de yoksullukla doludur. Onun derinliğini yaratan da dolduran da bizim bilmediğimiz, bildiklerimizin yetersiz kalacağı derece ciddi bir yoksulluk ve onun getirdiği bir yalnızlıkla doludur. Hakkında yazılmış hiçbir makalede buna değinilmemiştir

Bir tahlil değil, bir hatıra: Ne güzel şarkıdır Destina

Kelimelerin de elbette bir ruhu var, dizelerin içinden bazen fışkıran bu sesler gaipten gelen sesler değiller. Yaşamışız, insanız ve o sesleri yaşatan geçmişe dayanır insanlığımız. Burası, yaza okuya sonunda insanın varacağı yer. Aşk acısı gibi değildir, o da deler ama geçer gider. Retoriğe sığmayan dünya sancısının bir formudur şiir

Yorgun genç şairler, üzülmeyin: "Elimize değen ölür"

Hiçbir şeyi, şiirin teknik hiçbir dayanağının olmadığını, içimize yerleşmiş bir konuşma ihtiyacının ürünü olduğunu öğrendiğim kadar hızlı öğrenmedim