İnsan içine düştüğü karmaşayı, başlangıçtaki sadeliğe geri dönüp yolu tekrardan ve daha bilinçli olarak yürümeyle aşabilir…

Tıpkı İtalyan Filozof Giovan Battista Vico’nun; “Her insanın bir kekeleme evresi vardır” ifadesiyle hatırlattığı o en sade başlangıç gibi…

“Basit tarih” çalışmalarının amacı da, mitler sebebiyle birbirine karışmış gerçek ile yanılsamaları birbirinden ayırmaktır…

İnsanın basit ve yalın olana her zaman ihtiyacı vardır; bir pusula olarak kalması şartıyla…

Lakin bu, her daim basitte kalacağı anlamına gelemez ve basit olanın talibi olarak da, içinde yaşadığı olağanüstü ilişkiler ağında hayatta kalamaz…

Basit ile bayağı arasındaki nüansı da çok iyi fark ederek sınırsız katmanları ve boyutları olan ilişkiler ağında hayatta kalmak, ilim mertebelerindeki yatay ve dikey gelişmeleri de zorunlu kılar…

Toplumun tamamının bir filozof gibi hareket etmesini elbette bekleyemeyiz ama birilerinin arzu ettiği gibi “bayağı”laştırılmış kavramlarla, siyasi bakış açılarının sığlaştırılmasına da rıza gösteremeyiz…

Bir siyasi partinin varlığını devam ettirebilmesi için başka bir partiye ve onunla rekabete ihtiyacı vardır…

Burada bizi ilgilendiren şey bu rekabetin dili ve yöntemidir…

Ve ne yazık ki son yıllarda dozunu giderek artıran, iktidar hırsının bakış açısını flulaştırdığı ve basitte kalan hatta çoğu zaman bayağılaşan bir siyaset biçimiyle muhatabız…

Bu siyaset biçimi hayatın olağan her seyrini, bakış açısının dışına iten, gerçeği bulandırıcı imajlar, yalanlar ve yanılsamalarla dolu…

Aklı karışık, çıkış noktasını unuttuğu için yolunu yeniden tayin etmekten aciz bu siyaset biçimi kendi bayağılığını, tahammülsüz bir anlayışla dayatmaya çalışıyor…

Mukayese edilen şeyler arasındaki misdak/ölçü tamamen şaştığı gibi -en azından- gerçek ile gerçeğin mukayesesi ilkesinin bile işlemediğini söylemek durumundayım…

Zira asla hakikate ulaştıramayacak bu mukayesenin bir tarafında gerçek, diğer tarafında yalan var…

Tıpkı bir ile iki arasındaki sonsuz sayının değil de sadece bir ve ikinin görünür olması gibi olaylar da, ideolojik kısırlıkla seçilerek ve sadece birkaç tanesi ile gündeme taşınıyor…

Madem bu denli bir siyaset basitleştirmesiyle muhatabız o halde bu yöntemi dayatmaya çalışanlara, hakikati ıskalayanlara bayağılaşmadan ama pusula değerindeki o kekemelikle sesleneyim; hep şikâyet ettikleri sayesinde nasıl yaşadıklarını görmeleri için…

Bir kutbun/ötekinin yaşayabilmesi hatta öncesinde tanımlanabilmesi için farklı bir kutba ihtiyacı vardır; “Kutuplaştırılıyoruz” sözü çürük bir tezdir dolayısıyla…  

Dün ile bugün arasında -birbiriyle ilintili ya da bağımsız- saysız ve gerçek olay yaşandı; geleceği bunlar tayin edecek ve birkaç “icat edilmiş yalan” asla bunları gölgeleyemeyecek…

Olguların inkârı mümkün değildir; fakat onlara göre konumlanmak kaçınılmazdır; tıpkı inkârı mümkün olamayacak, dünyada kabul görmüş bir “Erdoğan olgusu” gibi…

Tarihi şahsiyetlere itibar kırıcı bir elle dokunulamaz; dokunduğunda hala ne kadar güçlü ve canlı oldukları görülür…

Ve unutma ey kafası karışık!

Her inancın ve düşüncenin mensubu, geçmiş nesillerinin biçtiği gömleğe mahkûmdur; gelecek nesiller için nasıl bir gömlek hazırladığına iyi bak…

Herkesi kendin gibi zannediyorsun; etme, yanılırsın ve geleceğini kaybedersin…