14 Ağustos 2018 00:38

Aynı gemide olabilir miyiz?

Aynı gemide olabilir miyiz?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Olağan günlerde kimse gemiden söz etmez. Ya da gemiden söz edildiğinde tartışma başka bir minvalde yürür.

Hatırlayın. Bir zamanlar bir gemi tartışması yaşanmıştı. Sonra daha yakın tarihli bir ada tartışması yaşandı. Ada, İngiltere’nin burnunun dibindeydi, bir “sıfır vergi” cennetiydi. Para şuradan değil buradan yollanmıştı dendi, çevrildi, dolandırıldı, ancak gerçek gerçek olarak kaldı. Ada’da Bilal Bey kardeşimiz, “reis”in kardeşi ve eniştenin ortak bir hesabı vardı. Suç yoktu! İsteyen istediği adada hesap açabilir, başka adalar ya da kara parçalarından o hesaba para yollayıp çekebilirdi. Sorun yoktu.

İsteyen istediği yere para ya da kredi yollayamıyor mu –yolluyor. Amerikan ya da Alman tekelleri, City Group ya da Deutsche Bank Türkiye’ye, örneğin “yerli milli” şirketlerle ortak yatırım yapmak üzere döviz yollayamıyor mu? Kredi açmadılar mı devlete ya da özel şirketlere, açamıyorlar mı? Bırakın suç olmasını, “maşallah ülkemizin kredibilitesi ne kadar yüksek, ne çok yabancı sermaye geliyor” diye göbek atılmıyor muydu? Bir sevinç bir sevinç, “sıcak para geldi, geliyor” diye yatılıp kalkılmıyor muydu? Yabancı sermaye, doğrudan yatırım, kredi vb. cinsinden gelirken iyiydi. Türk ekonomisinin büyüdüğünün nişanesiydi. Övünülürdü! Toz kondurulmazdı yabancılara ve sermayelerine. “Sermayenin dini imanı, yeşili, şusu busu olmaz” denirdi. Sanki dışarıdan bütün bu sermayenin faiz karşılığı geldiği sonradan öğrenilmiş gibi, milyar dolarlarla borç üzerine borç yapılırken değil, sıkışıklık başladığında problem edildi. Ve şimdi elin adamı Trump dayatmalarda bulunup kredi musluklarını tıkadığında, eski borç faizlerini döndürmek için kredi bulunmaz olduğunda problem ediliyor.

Kim aldı yabancılardan borçları? Yabancı sermayeyi kim buyur etti ülkeye? Buyur edenlerin yakınmaya hakları var mıdır?

İşte bir zamanlar bu istediği yere istediği parayı serbestçe gönderenlerin aldıkları gemiler olmuştu. O zaman “reis” kabul edilebilir büyüklükte olduğunu ileri sürerek “gemicik” demişti. Gemi ne “hepimizin”di ne de “hepimiz” o geminin içindeydik! İlk “gemicik” milyon dolarlar karşılığında iştiraki olan Malta’dan alınmıştı.  2014’te Beşiktaş Tersanesi’nde inşa edilmişti. 140 metre boyunda, 16 metre genişliğindeydi. 7 bin 100 DWT kimyasal ürün taşıma kapasitesine sahipti. Bir tane gemicikle kalmadı, gemicikleri çoğalttılar.

Ne binmesi, ne inmesi, ne içine girmesi ne içinde olması! Gemiye hiçbirimizi bindirmediler. Hangi gemi sahibi gemisine halkı, işçilerle çiftçileri doldurdu ki?! Gemiye bindirilenler ya da içinde olanlar çarkçıyla mazotçular ve tayfalardır. Onlar da üç kuruşluk para karşılığı çalıştırılırlar ve ağır iş koşullarıyla hayatları zindan edilir. Bütün gemilerde böyledir. Bir tek beş on katlı cruise’lar - tur gemilerine gezme amaçlı binilir. Binenlerin hepsi aynı gemide olurlar. Ama ne gemi!

Batan Titanic’i çoğu kimse bilir. Paralı müşteriler üst katlardadır. Tayfalar altlarda. Ve en altlarda en ucuza yolculuk yapanlar. Gemi batarken bile mazgallar açılıp yukarı çıkarak canlarını kurtarmalarına izin verilmemiştir. Daha eskiden ise gemilerde forsa denen küreğe çakılı köleler vardı. Kürek çeker dururlardı. Ambarlar çoğu kez Afrika’dan Amerika’ya taşınan siyah köle dolu olurdu.

Haa, hepimiz aynı gemideyiz dediğinde A. Hakan mesela ya da “reis”in gemisinde olmayı kabullenip buradan “aynı gemideyiz” çağrısı çıkaran M. İnce Bey, bizleri bu kölelere benzetiyorlardır belki!

Bizi gemiye ne ortak ettiler ne de bindirdiler! Şimdi başları sıkıştığında “gemi hepimizin”, “hepimiz aynı gemideyiz” deyip karaya oturmakta olan gemilerini kurtarma işini de bize yıkmaya bakıyorlar!

Hayır, aynı gemide falan değiliz! Herkesin gemisiyle kayığı kendine! Herkes kendi işine baksın.

İşçilerle emekçi halka düşen, onun bunun gemisini kendi gemisi sanma hayaline kapılma değil, kendisini ve geleceğini sahiplenmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa