Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 21/3/2019 tarihinde, Ö.F. E. (B. No: 2016/1253) başvurusunda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucu Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde jandarma uzman erbaş olarak görev yaparken katıldığı bir operasyonda (2012) yaralanmıştır. 2012 ve 2013 yıllarında tedavi süreci devam eden ve bu süre zarfında kendisine hava değişimi izinleri verilen başvurucu hakkında Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) tarafından düzenlenen 18/4/2013 tarihli raporda retina bozuklukları ve uyum bozukluğu tanısına yer verilerek başvurucunun görevine devam edebileceği belirtilmiştir. Bu süreci takiben psikolojik rahatsızlığı nedeniyle başvurucuya bir yılı aşkın bir süre hava değişimi izni verilmiştir.

İznin bitmesinin ardından GATA tarafından düzenlenen 7/11/2014 tarihli raporda başvurucuya travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulmuş ve başvurucunun TSK bünyesinde görev yapamayacağına karar verilmiştir. Rapor, 16/3/2015’te onaylanmış ve başvurucunun TSK’yla ilişiği kesilmiştir.

Başvurucu 19/3/2015’te Jandarma Genel Komutanlığına başvurarak maddi ve manevi zararının giderilmesini istemiştir. Başvurucu, zımnen ret kararının ardından 22/5/2015’te maddi ve manevi zararlarının ödenmesi istemiyle Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nde tam yargı davası açmış; Mahkeme de 9/12/2015 tarihli kararıyla süre aşımı yönünden davayı reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu, açılan davada süre aşımı yönünden ret kararı verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesince idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olması, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunması gerekir.

Bu çerçevede eylemin yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.

Somut olayda başvurucunun 2012 ve takip eden yıllarda yapılan muayeneler ile düzenlenen raporlar itibarıyla bedensel ve psikolojik rahatsızlıktan haberdar olduğu açık ise de 7/11/2014 tarihli rapora değin bu rahatsızlıkların görevini yapmasına engel teşkil edecek boyutta olduğundan haberdar olmadığı açıktır.

Başvurucunun tedavi süreci devam etmekle birlikte TSK bünyesindeki statüsünü koruduğu dikkate alındığında uğradığını ileri sürdüğü zararı ancak TSK bünyesinde görev yapamayacağını bildiren raporun öğrenilmesinin ardından tam olarak değerlendirebilmesi mümkündür. Bu itibarla başvurucunun zararını değerlendirmesine imkân tanımayan 18/4/2013 tarihli rapor esas alınarak uğradığı zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmasının beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.

Bu durumda Mahkemenin dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin değerlendirmesinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ