Fransa'da Milli Cephe'nin değişen yüzü, parti içi ayrışmaları gizleyebiliyor mu?

"Bu yazıda, 11 adaylı başkanlık yarışında bu denli öne çıkan ve son dönemde Fransa genelinde büyük bir güç kazanan Milli Cephe’nin geçmişine ve parti içindeki tartışmalara değineceğiz..."

Onur Çetin

Fransa’nın aşırı sağcı partisi Milli Cephe’nin (Front National) başkan adayı Marine Le Pen’in seçimlerde ikinci tura kalmasına kesin gözüyle bakılıyor. Hatta şu an belli olmayan şey, Marine Le Pen’in ikinci turdaki rakibinin kim olacağı... Bu noktada François Hollande hükümetinin eski ekonomi bakanı merkez sağcı Emmanuel Macron diğer rakiplerin önünde gözüküyor. İkinci turla ilgili anketlere göz attığımızda ise Emmanuel Macron’un yarışı kazanacağını görüyoruz. 2002’de Milli Cephe’nin kurucusu Jean-Marie Le Pen’in ikinci tura kaldığı seçimlerin aksine, bu seçimlerde Milli Cephe’nin yüzde 40 civarı bir ikinci tur skoru alması bekleniyor. Bu yazıda, 11 adaylı başkanlık yarışında bu denli öne çıkan ve son dönemde Fransa genelinde büyük bir güç kazanan Milli Cephe’nin geçmişine ve parti içindeki tartışmalara değineceğiz. 

1972 yılında şu anki genel başkan Marine Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen tarafından kurulan Milli Cephe, ilk dönem siyasetini anti-komünizm ve Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasında rolü olduğu için, Charles de Gaulle karşıtlığı üzerine kuruyor ve kendini sistem karşıtı bir parti olarak lanse ediyordu. Aynı dönemde yabancı düşmanı ve ırkçı yanını da gizlemeyen partinin genel amacı, seçimleri kazanmak değil sistemi istikrarsızlaştırmaktı. Ekonomik planında liberal olan Milli Cephe, Pierre Poujade’ın fikirlerinden esinlenerek, tekelleşen kapitalizm karşısında küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekliyordu. İlginçtir ki dönemin genel başkanı Jean-Marie Le Pen islamofobik bir tutum sergilemiyordu ve hatta Müslümanların da oylarını almayı hedefliyordu. Bu stratejinin arkasında yatan fikir ise, gettolara sıkışan göçmenlerin dini pratiklerine yoğunlaşarak suçtan, uyuşturucudan ve şehir merkezlerinden uzak durması, dolayısıyla “güvenliği” tehdit etmemeleriydi.

Jean-Marie Le Pen’in koltuğunu bırakması ile 2011’de partinin başkanlık koltuğuna oturan kızı Marine Le Pen’in birincil işi parti jenerasyonunu yenilemek ve açıktan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yapan üyeleri partiden atmak oldu. İlk bakışta son derece olumlu gözüken bu hamlenin altında yatan sebep ise, Marine Le Pen’in parti stratejisini tamamen değiştirmesi ve sistem karşıtı küçük bir parti olmak yerine popülist ve seçimlerde iddialı olan bir partiye dönüşmeyi hedeflemesiydi. Tam da bu sebeple Milli Cephe’nin bugünkü açıklamalarında tam tamına bir yabancı düşmanlığını tespit etmek zor. Zira Marine Le Pen söylemlerini İslamcılık karşıtlığından yola çıkarak laiklik üzerine kuruyor. Bu sayede hem yüksek mahkemenin babasına verdiği cezalardan kaçıyor, hem de islamofobisini gizleyebileceği bir aygıt bulmuş oluyor. Göçmenler konusunda ise güvenliği merkeze alan bir siyaset belirleyen Marine Le Pen yine de sıfır göç politikası yürütmüyor ve sınırlı göç kartını masaya sürüyor. Göçmenlerin çalışmadığını, vergi vermediğini ama tüm devlet yardımlarından yararlandığını söyleyen Marine Le Pen, aynı zamanda göçmenlerin Fransızların işlerini aldığını iddia ederek kendiyle çelişkiye düşüyor. Çok uluslu sermayeye karşı ekonomiyi “millileştirmek” ve devlet müdahalesini arttırmak da Le Pen’in öncelikli hedeflerinden. Bu nedenle AB ve Euro’dan çıkışı amaçlayan Milli Cephe’nin bugün en fazla güç topladığı bölgelere baktığımızda, işsizlik oranının çok yüksek olduğu post-endüstriyel şehirlerle karşılaşıyoruz. Bu şehirlerin bir başka özelliği de eskiden Fransız Komünist Partisi’ne oy veriyor olmaları. Zaten Milli Cephe’nin çıkışa geçtiği 80’ler da FKP’nin etkisini tamamen kaybetmeye başladığı döneme denk geliyor. Devlet müdahalesi ile bu şehirlere istihdam sağlayacağını söyleyen Le Pen halkı kandırmakta başarılı olmuşa benziyor.

Peki popülerliğini bir hayli arttırmış Marine Le Pen’in partisinde her şey yolunda mı gidiyor? Partinin içindeki tartışmalar neler? Parti içi en sert içi rekabet Marine Le Pen’in başkan yardımcısı Florian Philippot ve yeğeni Marion Maréchal Le Pen arasında yaşanıyor. Philippot partinin yeni jenerasyonunu temsil ederken, Marion dedesi Jean-Marie Le Pen’in gelenekçi izini sürüyor. İkilinin arasındaki ayrışma 2013’te eşcinseller için evliliğin yasal hale getirilmesi ile patlak verdi. Eşcinsel olduğunu gizlemeyen Florian Philippot, Marine Le Pen’e konu hakkında sessiz kalma tavsiyesi verirken, Marion Le Pen evlilik eşitliği karşıtı tüm gösterilere katıldı. Partinin iki kanadını temsil eden isimleri soğutmak için denge politikası izleyen Marine Le Pen, eğer başkan olursa evlilik eşitliğini kaldıracağını, fakat eşcinseller için sivil birlikteliği tanıyacağını açıkladı. 2014 parti merkez komite seçimlerinde tekrar gün yüzüne çıkan rekabette kimin daha çok oy alarak komiteye gireceği parti içindeki popülerliği de göstermiş olacaktı. Nitekim Marion Le Pen birinci olurken, Philippot listeye dördüncü sıradan girdi. İki hasım, bir parti üyesinin Müslümanlığa geçtiğini internette bir video yayınlayarak açıklamasının ardından yine karşı karşıya geldi. Philippot üyenin partiye entegre edilmesini savunurken, Marion Le Pen ihraç edilmesini savunuyordu. Sık sık karşı karşıya gelen ikili basının karşısında ise tek bir ağızdan konuşuyor ve güncel konular üzerinde fikir ayrılıkları yaşadıklarını ama ideolojik olarak net olduklarını ifade ediyorlardı. Marine Le Pen ise ayrışmayı şöyle yorumluyordu, “Bunun hiçbir önemi yok, tamamen medyanın yaratığı bir şey. Aslında Marion ve Florian aynı şeyi temsil ediyorlar, sadece kendi duygu ve düşüncelerini kendi kelimeleriyle ifade ediyorlar”. Radikal sağ uzmanı Jean-Yves Camus bu durumu şöyle açıklıyor: “İki tarafın mesajları birbirini tamamlıyor çünkü iki farklı kategorideki seçmen kitlesini hedefliyorlar. Milli Cephe yürüyebilmek için bu iki bacağa da muhtaç. Marine Le Pen başkan olduğu sürece bu iki kanadı ayırmayacak.”

Yukarıda partinin eski ve yeni ekonomik programından bahsetmiştik. Parti içi bir diğer ayrışma da ekonomik program üzerinden yürüyor. Jean-Marie Le Pen’in mirasçısı olan gelenekçi kanat, devlet müdahalesi olmadan milli sermayenin güçlendirildiği bir formülü savunurken; Marine Le Pen ve destekçilerinin modeli devlet müdahalesini önceliyor. Milli Cephe içindeki bir diğer ayrışma da ulusalcılar ile yerel kimlikçiler arasında gerçekleşiyor. Kimlik Bloğu, merkeziyetçiliği reddederek her bölgenin kendi kimliği olduğunu ve Fransa’yı ayrı kimliklere sahip bu bölgelerin var ettiğini savunuyor. Bu blok parti içinde “persona non grata” (istenmeyen kişi) ilan edilmiş durumda. Öyle ki, başkanlık kampanyasını yürüten Bleu Marine Hareketi’nin de dışında tutuluyorlar. (Bleu Marine Fransızca’da lacivert, koyu mavi anlamını taşıyor. Mavi politik olarak sağı temsil eden renk ve bu hareket de sağın en koyusu olduğunu bu şekilde ifade ediyor. Aynı zamanda Marine, Marine Le Pen’i de temsil ediyor.)

Partiyi ikiye ayıran konulardan biri de göç üzerine. Marine Le Pen’in sadece çalışacak göçmenlerin kabul edilmesini öngören sınırlı göçü savunduğundan bahsetmiştik. Parti içindeki bir diğer grup ise çok daha ırkçı bir teoriyi savunmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Bu görüşe göre göçmenler Fransa’nın beyaz ve Katolik kimliğini bozuyorlar ve toplumsal bir dejenerasyon yaratıyorlar. Bir önceki paragrafta sözü geçen kimlikçiler de bu görüşün tamamen arkasındalar. Dışarıya ırkçı ve yabancı düşmanı gözükmemek için her türlü uğraşı veren partinin kulislerinde ise ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının kol gezdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Partinin makyajının bozulmasını istemeyen Florian Philippot, bu partinin resmi görüşü değil diyor. Öte yandan Marine Le Pen’in uluslararası ilişkiler danışmanı Aymeric Chauprade “Bu bir teori değil, gerçek” diyerek partinin içindeki ırkçılığı dışarı vuruyor.

Marine Le Pen’in seçim dönemi boyunca en çok üzerinde durduğu konu ise laiklik. İslamcılık karşıtlığı üzerinden bir laiklik savunusu yapan Le Pen islamofobisini saklamak için bu kartı kullanmakla suçlanıyor. Zira Le Pen’in programında türbanın ve cami yapımının yasaklanması bulunuyor. Ayırca Milli Cephe Fransa’daki marketlerde bulunan helal reyonlarına da laiklik üzerinden savaş açmış durumda. Burada kritik olan nokta Le Pen’in dinselleşmenin toplumsal dinamiklerine değinmeden İslam’ın cumhuriyet değerleriyle örtüşen bir din olmadığına vurgu yapması. Ayrıca laikliği de sadece tek bir din üzerinden okuması ikircikli yaklaşımını gözler önüne seren bir başka etken. Fakat laiklikle ilgili tek açmaz da bu değil. Partinin eski başkanı Jean-Marie Le Pen, kızının çok fazla laiklik vurgusu yaptığını, biraz daha fazla Katolik yanını göstermesi gerektiğini söylüyor. Parti içindeki gelenekçi kanat da bu görüşün tamamen arkasında.

Kendini feminist olarak adlandıran Marine Le Pen kürtaj hakkını ve bu işlemin devlet tarafından bedava yapılmasını savunuyor. Yeğeni Marion Le Pen ise kürtajın tamamen karşısında ve devlet desteğinin kesilmesi gerektiğini savunuyor. Parti başkan yardımcısı Florian Philippot’nun “Marion bu konuda yalnız” açıklamasının ardından Twitter’da #Marionetmoi (Marion ve ben) etiketiyle başlatılan kampanya ise durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyordu.

Milli Cephe’deki bir diğer kriz ise İsrail Filistin meselesi üzerine. Marine Le Pen konuya dair nötr olduğunu, iki ülkenin uzlaşma sağlayıp barış içinde yaşaması gerektiğini söylerken, uluslararası ilişkiler danışmanı Aymeric Chauprade ise Arap ülkelerine karşı İsrail’le tam bir müttefikliğin gerekli olduğunu söylüyor. Chauprade aynı zamanda Suriye’deki Amerikan saldırılarının da destekçisi. Babasının aksine Yahudi düşmanı gibi gözükmekten kaçınan Marine Le Pen uluslararası ilişkiler danışmanından çok uzak bir konumlanış almamaya da dikkat ediyor.

2011’den beri genel başkanlık koltuğunda oturan Marine Le Pen’in partisini bugün popüler kılan şey parti içindeki ayrışmaları ve partinin iç yüzünü gizleyebilmeyi başarmaları. Irkçı ve yabancı düşmanı söylemleri yumuşatarak daha popülist bir dille kullanan Milli Cephe artık Fransa’nın bir bölümünde radikal bir parti olarak görülmüyor. Hatta eskiden bu partiye oy vermek insanların gizleme ihtiyacı duyduğu bir şeyken bugün Milli Cephe seçmenleri fikirlerini açıkça ifade etmekten geri durmuyorlar.