“Tatlı yiyelim tatlı konuşalım” sözü Çankaya Köşkü’ndeki Suriye Zirvesi’nde gerçek olduysa, “Aydın inciri” sayesindedir. Gazeteler “İncir ziyafeti” diye haberleştirdi; Erdoğan konukları Ruhani ve Putin’e kendi elleriyle incir yedirmiş.

Zirve sonrasının “Siyasi çözüme ortak imza”, “Suriye için anayasa uzlaşması” gibi manşetlerini ve liderlerin “her konuda görüş birliği” olduğuna dair ifadelerini okuyunca “Aydın inciri”nin hakkını teslim etmek farz oldu.

Sonunda “görüş birliği” vurgusu yapılan zirve öncesi, Türkiye açısından en önemli konuların İdlib ve güvenli bölge olduğu biliniyordu. İran ve Rusya açısından da Suriye’nin geleceği için yaşamsal nitelikteki Anayasa Komitesi öne çıkıyordu.

Bu üç konu masaya yatırıldı ve Anayasa Komitesi’nin “tamam” olduğu teyit edildi. İki lider, bu konudaki son pürüzlerin aşılmasını sağlayan Erdoğan’a çabaları için teşekkürlerini ilettiler.

Anayasa Komitesi’ni oluşturan isimlerin üçte birini Esad belirledi!

Suriye’nin geleceğinin çerçevesini bu komite çizecek. Erdoğan’ın çabalarıyla oluşumu tamamlanan Anayasa Komitesi’nin anlamı net: Suriye’nin geleceğinde Esad olacak!

Oysa Ankara; Suriye’de diplomasiyi büyük ölçüde dışlamış, Esad’la ilişkiyi kategorik olarak reddetmiş, Suriye’nin geleceğinde Esad’ın yerinin olamayacağını sürekli vurgulamış ve 7 yıl önce de Erdoğan’ın ağzından politikasını; “Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. İnşallah Selahattin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız. O gün de yakın...” diye formüle etmişti.

Neredeeeen nereyeeeee!

Türkiye, İdlib konusunda Esad’ın saldırılarından şikayet ederken, Putin ve Ruhani orada Türkiye’nin dizginlemesi beklenen “terör grupları”nın çok daha güçlendiğini, İdlib’in çatışmasızlık bölgesi olmasının onlara karşı mücadele edilmeyeceği anlamına gelmediğini vurguladılar.

Ruhani, güvenli bölge ile ilgili soruyu; yanıtlamadan, “Soru sizinle ilgili” diye ev sahibine pas edip savuştururken; Putin bölgedeki her devletin milli güvenliğini sağlama hakkı olduğuna dair bir cümlenin hemen ardından, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve bütün yabancı güçlerin Suriye’den çıkması gerektiğine vurgu yaptı.

Yabancı güç derken ABD’yi telaffuz ediyorlar ama orada Türkiye’ye de bir gönderme olduğunu anlayan anlıyor.

Ruhani ve Putin, “görüş birliği içindeyiz” derken Türkiye’nin öncelikleri konusundaki farklı pozisyonlarını vurgulamaktan geri durmadılar. Onlar için “görüş birliği” Türkiye’yi ABD’den uzak tutmak, Türkiye açısından da ABD’ye karşı bir koza sahip olmak için şart!

Erdoğan haftaya Trump’la buluşacak. Konu yine Suriye ve gider ayak da çıtayı epey yükseltip; ABD 2 haftada güvenli bölgenin gereğini yapmazsa tek başımıza gireceğiz dedi.

Trump’la çözülmesi gereken problem de bir kördüğüm; Türkiye PYD/YPG/PKK sınır boyumuzca oluşacak güvenli bölgeden çeksin gitsin derken, ABD de o bölgede onları silahlandırıp eğitiyor, temel müttefiki sayıyor.

Neredeyse çatışmaya yol açacak bir çözümsüz durum gibi!

Deneyimli diplomatlarımızdan Onur Öymen bir “mücadele sanatı olarak” tanımladığı diplomasiye “Silahsız Savaş” demişti. Savaşın neredeyse kaçınılmaz olduğu, anlaşmanın olanaksız gibi göründüğü konuları bile silaha sarılmadan halledebilirsiniz. Diplomasi bunun için var!

Bence Erdoğan, ABD’ye giderken, Trump için yanına bir sepet de “Aydın inciri” almalı!

Öyle ya, adı Kuran-ı Kerim’de de geçen 6 cennet meyvesinden biri olan incirin; tatlı yiyip tatlı konuşma, anlaşamamışken anlaşmış gibi yapma konusundaki yararını en üst düzeyde bizzat test edip gördü.