Galiba bir yazıda kullandığım meşhur mesele (Kurbağayı kaynayan suya atarsanız sıçrar çıkar. Suyu yavaş yavaş ısıtırsanız alışarak ya da ne olduğunu fark edemeyerek ölür) biyolog olan oğlum itiraz etmiş, bunun bilimsel bir geçerliliği olmadığını söylemişti.

O biyolog olarak haklı olabilir. Bir sosyolog olarak bana sorarsanız, mesel önemli bir toplumsal gerçekliğe işaret ediyor.

Tarihte hiçbir rejim kendisine karşı mücadele edildiği için varlığını sürdürmemiştir, tersine en baskıcı rejimleri ayakta tutan onlara karşı yeterince mücadele edilmemesidir.

Kurbağa mesellerinden toplumsal sonuçlar çıkaracaksak, süt dolu küpe düşen kurbağaların hikâyesi de çok öğreticidir. Hani süt dolu küpe iki kurbağa düşer, birisi biraz çırpındıktan sonra “Buradan kurtuluş yok” diye kendini bırakır ve boğulur. Pes etmeyip sürekli çırpınan kurbağa, bir süre sonra sütün üstüne oluşan tereyağı tabakasına çıkarak kurtulur.

Her nedense, Ayasofya tartışmaları ve bu konudaki muhalefet tavrı aklıma bu kurbağa mesellerini getirdi!

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, CHP adına söylediğinin üzerine basa basa; “(Ayasofya’nın) İbadete açılmasıyla ilgili, ‘Hayırlı olsun. Bir an önce açıp gündemden çıkarsınlar’ dedim” dedi. Ona göre tek sorun, ‘dinimizin çirkinleştirilmiş siyasi tartışmalara alet edilmesi’ymiş.

Özkoç’a muhalif M. İnce de davet gelirse Ayasofya’ya namaza gidecek!

Yavaş yavaş ısıtılan su kaynama noktasına geldi ama sorun yok!

Danıştay kararı henüz çıkmadan yazıp “Mevcut koşullarda, hiçbir ‘fetih’ iktidarı sağlama alacak gibi değil, yeter ki muhalefet iktidara ‘yürüyebilsin’!” dediğim “İktidara fetih lazım” yazıma, “Sadece o mu?” diye itiraz eden emekli asker arkadaşıma göre “sorun çok” ve onlar için Danıştay’ın gerekçeli kararına bakmak gerek!

O kararla, külleri üzerine Cumhuriyet’i kurduğumuz Osmanlı’nın bir yasası, bir Sultan’ın vakfiyesinde söyledikleri, Cumhuriyet hukukunun üstüne çıkıyor ve altında Atatürk’ün imzası bulunan bir karar hükümsüz sayılıyor. Bundan böyle başka padişahların vakfiyelerinde söyledikleri de, aynı mantıkla, başka Cumhuriyet kararnamelerinin de geçersiz kılınmasını sağlamaz mı?

“Hayırlı olsun!”

AKP, semboller üzerinden sistemli bir mücadele yürütüp yavaşça suyu ısıtarak kaynama noktasına getirdi. Sütte çırpınmaya çalışan kurbağaya da hep aynı şey söyleniyor: Tuzağa düşme. Provokasyona gelme!

Semboller önemli… Erdoğan o yüzden “millete seslenmek” için saat 20:53’ü seçiyor. Aradaki iki noktayı görme; 2053 ve İstanbul’un fethinin 600’üncü yılı. 24 Temmuz Ayasofya’nın ibadete açılış günü de Lozan’ın yıldönümü. Bakalım, üzerleri Ayasofya perdesiyle örtülen İnönü’yü, Lozan’ı kim ne kadar konuşabilecek?

Semboller önemli ve AKP kendi sembolleri üzerinden cumhuriyetin sembollerine yürüyor!

Fatih’in vakfiyesindeki “En büyük haramı işlemiş ve günahı kazanmış olur…. Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun… Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın” bedduasıyla Ayasofya için müze kararı alanlar lanetleniyor.

Cumhuriyet’in kurucu partisinin tepkisi sanki orada kendi kurucusu yok gibi!

Bir kamuoyu araştırmasına göre; Ayasofya kararını halkın yüzde 43’ü ekonomik krizin konuşulmaması, yüzde 11’i erken seçime hazırlık olarak görüyor ve salt ibadet amaçlı camii olarak tescil edildiğine inananların oranı ise yüzde 29’da kalıyormuş.

Siyasetinin merkezine işte bu halkı “ürkütmemeyi” koyan bir muhalefet var!

Ben kurbağa mesellerine itibar ediyorum; Ayasofya iktidarı kurtaramaz ama “ürkütmeme muhalefeti” kurtarabilir!