25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ayasofya kararındaki Atatürk imzası Hasan Ali Yücel’in oyunu mu?

Mustafa Solak

Mustafa Solak

Site Yazarı

A+ A-

26 Şubat 1961’de aramızdan ayrılan Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ile ilgili pek bilinmeyen safsatalardan biri de Ayasofya’yı müze dönüştüren karardaki Atatürk imzasının uydurulmasındaki rolüne dairdir. Güya sahte imzanın uydurulmasında Yücel’in de payı vardır.

Atatürk dönemi gazetecilerinden Ziyad Ebuzziya’ya göre Ayasofya’yı müze dönüştüren “Bakanlar Kurulu Kararnamesi”, 1945’te Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde uydurulmuştur. Dolayısıyla Atatürk’ün imzası da uydurmadır. Ebuzziya kararnamenin nasıl ortaya çıkarıldığını 1987 yılındaki bir yazısında şöyle anlatıyordu:

“İkinci Dünya Savaşı, Batı cephesinde 1945'de bitmişti. Şükrü Saraçoğlu Mayıs 1945 sonunda başvekil oldu. Tasvir Gazetesi'ni çıkarıyordum. Saraçoğlu, biz gazete sahip ve başyazarları davet ederek ilk basın toplantısını yaptı. Konuşma sırasında, harp yüzünden tamir edilmemiş olan abidelerden söz edildi. Arkadaşlardan merhum Yeni Sabah sahibi Celaleddin Saraçoğlu, ‘Ayasofya'nın henüz düzenli bir müze halini alamadığını ve daha ne kadar ibadete kapalı kalacağını’ sordu. Saraçoğlu: ‘Biraz nefes alalım, hepsini düzenleyeceğiz ve tabii ibadete de açılacaktır’ dedi. Bu sözlerle, en selahiyetli bir ağızdan, Ayasofya'nın ‘ibadete açık’ bir müze sayıldığını bildirmiş oluyordu.

Hasan Ali Yücel'in oyunları

Kabine de Maarif Vekili Hasan Ali Yücel'di, Müze olarak cami, Maarif Vekaletine bağlı olduğundan, ibadete açtırmak ta onun elinde idi.

Hasan Ali Bey’in hususi kalem müdürü merhum İsmail Hakkı Uludağ, Galatasaray’dan hocamdı, aynı zamanda da aramızda sıhriyet bağı vardı. Ziyaretine gitti Ayasofya hakkında bir hazırlık olup olmadığını sordum…İsmail Hakkı güldü ve: ‘Ne hazırlığı? Hasan Ali imkan bulsa, caminin ibadet kısmını da ilk raporda belirtildiği gibi Bizans müzesi yapar! Sen hazırlık var mı diye soruyorsun!’ dedi.

Düzmece kararname

Hasan Ali Bey mi, yoksa kendisi gibi düşünen başkaları mı bilmem: Ayasofya’nın ibadete açık olmasını önlemek için, ‘ibadete kapalı olması isteğinin Atatürk'ün fikri’ olduğu zehabını vermeyi böylelikle, ‘Atatürk'ün bu isteğine karşı gelinmesin’ gibi bir hava yaratmayı düşünmüş olacaklar ki, 1947'de, ufak bir broşür yayınladılar. Milli Eğitim Bakanlığı yayını, yukarıda içinden alıntı yaptığımız eser: ‘Eser eserler ve müzelerle ilgili kanun, nizamname ve emirler’ derleme, daha sonra Türk İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü yapmış Nureddin Can Bey'e yaptırıldı. Bu broşürün 64-65. sahifelerinde ‘Ayasofya'nın müze yapılmasına dair, Maarif Vekaleti ile Vakıflar Umum Müdürlüğü arasında geçen yazışmalar-yukarıda bunlardan parçalar verdik-geçirilmiş, altına da şu satırlar eklenmiştir:

‘Bu iş İcra Vekilleri Heyetince 24.11.1934'de görüşülerek, camiin çevresindeki evkafa ait binaların, Evkaf Umum Müdürlüğü'nce yıktırılarak temizlettirilmesi ve diğer binaların istimlak, yıkma ve binanın tamir ve muhafazası masraflarının da Maarif Vekilliğince verilmek suretiyle, Ayasofya camiinin müzeye çevrilmesi tasvip ve kabul olunmuştur.’

Tarihin altına “Reis-i Cumhur Atatürk” ismi, daha da altına kararnamelerde olduğu gibi hükümeti teşkil eden vekillerin isim ve soy adlarının ilk harfleri konmuştur. Bu yazının başına da ‘KARARNAME’ ismi oturtulmuştur.

İşte bu ‘KARARNAME’ başlığı Ayasofya'nın bir ‘İcra Vekilleri Heyeti kararı ile’ müze yapıldığına herkesi inandırmıştır. Halbuki bu doğru değildir, uydurmadır.”[1]

Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapan Pof. Dr. Yusuf Halaçoğlu gibi birçok kişi de Ziyad Ebuzziya’nın bu anısına dayanarak iddiayı benimsemiştir.

Öncelikle şunu belirtelim ki Nurettin Can’ın kitabı 1948’de basılıyor. Hasan Âli Yücel 1946’da görevinden ayrılmıştır. Şu halde kararname ve imza sahteyse bile sorumlu bakan, Hasan Âli Yücel olamaz.

Ebuzziya’nın anlatımına göre kararname uydurmaysa altında imzası olan bakanların imzası da uydurmadır. Peki Ebuzziya, neden bu broşürün[2] yayımlandığı 1948 yılında veya bakanların hayatta olduğu yıllarda yayımlamıyor da 1987’de yazıyor?

Muhtemelen okuduklarında, bu yazıya yanıt veremesinler diyeydi. İnönü ve bakanlar hayatta değilken yanıt veremeyeceklerdi.

Dahası Ebuzziya çelişkili hususları dile getiriyor. 1934 tarihli kararnamede imzası olanlardan biri de o dönemin Adliye Vekili olan Şükrü Saraçoğlu’dur. Ebuzziya, Saraçoğlu’nun “Biraz nefes alalım, hepsini düzenleyeceğiz ve tabii ibadete de açılacaktır” dediğini belirtiyor ama Saraçoğlu, altında imzasının olduğu Ayasofya'nın geçici değil kalıcı olarak tamamının müzeye dönüştürüldüğünü bilmez mi!

Saraçoğlu böyle bir açıklama yapsa, o sırada Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü ve kararnamede imzası olan bakanlar karşı çıkar veya onaylardı.

Kararnameyi Nurettin Can yayınladığına göre asıl sorumlu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir. Kaldı ki Ebuzziya, “Hasan Ali Bey mi, yoksa kendisi gibi düşünen başkaları mı bilmem” dese de “Hasan Ali Yücel'in oyunları” diyerek asıl sorumlu olarak Hasan Ali Yücel'i görmektedir.

Ebuzziya, Hasan Âli Yücel‘in neden böyle sahte bir karar yayımladığına dair de şunu ileri sürüyor:

“Sene 1947. Hasan Âli henüz Maarif Vekili. Maarif Vekili tutuyor işi. Tekrar ibadethaneye açılmasını önlemek için Atatürk’ün tapulu bir kararname haline getirebilme ümidiyle bir 100, 150 broşür neşrediyor. Broşürün ismi şudur, ‘Eski eserler ve müzelerle ilgili kararname, kararlar, emirnameler, ihsannameler.’ Ve orada bu Vekiller Heyetinin verdiği kararı koyuyor.”[3]

Nurettin Can’ın kitabı yayımlandığında, kararnamede imzası bulunan İsmet İnönü CHP’nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanıdır, Şükrü Saraçoğlu da Başbakan’dır. İmzası bulunan diğer bakanların birçoğu da hayattadır. Eseri okumasalar bile birileri kitaptan haber verecektir. Kararname, dolayısıyla imzalar sahte olsa sessiz kalırlar mıydı? Hasan Ali Yücel'den hesap sormazlar mıydı?

Eseri yayınlayan Nurettin Can, başbakan ve bakanların okuyacağını düşünerek bu kitabı yayımlayacak cesaret bulamaz.

Müzeleştikten bir süre sonra indirilen Ayasofya’daki levhaların, tekrar yerine koydurulması için 1944 yılında Hikmet Turhan Dağlıoğlu gibi milletvekilleri varken[5], yani Ayasofya meselesi önemle takip ediliyorken, milletvekilleri böyle bir kararnamenin neden yeni ortaya çıktığını sormazlar mıydı?

Ayrıca Ebuzziya, yazısında, kendisinin çıkardığını belirttiği Tasvir’de ve Yeni Sabah’ta, diğer gazetelerde neden Saraçoğlu’nun ifadelerine rastlamıyoruz?

Böylesi önemli bir demecin gazetelerde yer alması gerekirdi. Dahası Ebuzziya, 1987 yılındaki yazısında Ayasofya'nın müze olmaktan çıkarılmasını, ibadete açılmasını istiyor ama bunu, çıkardığı gazetede, yazılarında dile getirmemiş.

Dahası Ebuzziya Saraçoğlu’nun "Biraz nefes alalım, hepsini düzenleyeceğiz ve tabii ibadete de açılacaktır” ve İsmail Hakkı Uludağ’ın “Hasan Ali imkan bulsa, caminin ibadet kısmını da ilk raporda belirtildiği gibi Bizans müzesi yapar!” sözlerini naklederek aslında Ayasofya’nın bir kısmının ibadete kapalı olduğunu kabul etmiş oluyor. O halde kapalı olan bir yeri hala kapatmak için neden sahte kararnameye ihtiyaç duysun!

Çelişkiler barındıran bu iddiasına yönelttiğimiz soruların yanıtlarını, Ebuzziya’nın yazılarında bulamıyoruz. Dolayısıyla iddia, Ebuzziya’nın uydurmasıdır. Anlaşılıyor ki Ebuzziya, Atatürk’ün böyle bir karara imzaya atmayacağını düşünerek suçu Hasan Ali Yücel‘e yıkmak ve böylece Atatürk’e sevgisi, saygısı olan Türk milletinden ve dönemin yöneticilerden tepki görmek istemiyor.

Umarım bu araştırmamla cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkan Hasan Âli Yücel’e yönelik iftira ve safsatalara engel olma yönünde bir tuğla koyabilmişimdir.

NOT: Âli Yücel gibi Atatürk İsmet İnönü, Şükrü Kaya, Şükrü Saraçoğlu’na Ayasofya üzerinden yöneltilen safsataları “ATATÜRK VE AYASOFYA” kitabımdan okuyabilirsiniz.

[1] Ziyad Ebuzziya, “Ezan Sesine Hasret Ayasofya”, İslam, S.46, İstanbul, 1987, s.18-20.

[2] Nurettin Can, Eski Eserler ve Müzelerle İlgili Kanun, Nizamname ve Emirler, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1948, s.64-65.

[3] “Ayasofya’nın suçu ne?”, Yeni Nesil, 26-31.1.1990’dan aktaran Hüseyin Yılmaz, Ayasofya, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul, 1991, s.49.