Ayasofya, hükümetler, azınlıklar

Maalesef biz azınlıkların daha fazla terlediği, daha fazla gerildiği, daha fazla üzüldüğü bir süreç geçirilecek.

EVREN DEDE/GÜMÜLCİNE

Bugünlerde gündem Ayasofya. Kutsal mabed Türk-Yunan ilişkilerini olumsuz etkileyen sorunlara eklenen yeni bir madde olarak sayılabilir. 
Aslında çetrefilli Türk-Yunan ilişkilerine son yıllarda eklenen mülteci akını krizi, Yunanistan’ı adeta savaş moduna getirmiş son sorundu. 
Sınırdaki çatışmalar, mültecilerin Yunanistan’a geçme mücadelesi olarak yansısa da, iki ülke askerinin ve özel harekat timlerinin çok sık karşı karşıya geldiği gerilimi yüksek anlara sahne oldu.
Göçmen akını öncesi Türk-Yunan ilişkilerinin diplomasi ayaklı sürdüğünü ve askeri boyutunun düşük olduğunu söylemek mümkün. Ancak mülteci akını sürecinde askeri boyut ağırlık kazandıkça diplomasi azaldı.
Filmi tekrar başa sarmak yersiz olsa da kısaca bazı Türk-Yunan anlaşmazlıklarını tekrar sıralamak gerekiyor.

Sorunlar yumağı
Türkiye ve Yunanistan arasında birincil sorun Kıbrıs’tır. Tartışmasız birinci sırada yer alan Kıbrıs sorunu çözülse büyük ihtimalle diğer sorunlar çok kısa sürede hallolacak veya önemi kendi kendine bitecek. 
Kıbrıs sorunu iki ülkenin ilişkilerini zehirlemek dışında maalesef yıllardır olumlu bir gelişme kaydetmiyor. Kıbrıs’tan bağımsız bir Türk-Yunan ilişkisinden bahsetmek mümkün değil. 
Kıbrıs’ın ardından Ege’nin kime ait olduğu konusu malum iki ülkenin uzlaşamadığı en önemli ikinci sorun. Ege’nin denizi ayrı sorun, havası, adaları ve hatta kayalıkları ayrı sorun. Bu çözülmesi zor sorunlar kıta sahanlığı veya Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) gibi anlaşmazlıklar ile Doğu Akdeniz’e kadar uzanıyor.
Doğu Akdeniz’in yetki alanlarının kime ait olduğu sorunu ikinci Ege olma yolunda ilerlerken Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair anlaşma ve Libya’da Yunanistan’ın, Türkiye’nin desteklediği tarafla savaşan Hafter kanadının yanında saf tutması, mevcut sorunları daha da karmaşık hale getiriyor. 
Libya’daki savaşta Türkiye ve Yunanistan karşılıklı iki ayrı cephede yer alıyor. Bu durum ister istemez Doğu Akdeniz ve Ege’ye kadar uzanan sorun yumağını derinleştiriyor.

Hepsinin üstüne Ayasofya
Yunanistan’ın Türkiye’ye karşılık vermek amacıyla İtalya ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması ve akabinde Yunan Başbakanı ve beraberindeki heyetin İsrail ziyareti de gözden kaçırılmaması gereken gelişmeler. Tabii Yunanistan’ın Mısır ile de benzer bir anlaşma yapmak istediği biliniyor.
Bütün bu askeri boyutu ağırlık kazanan gerginlikler devam ederken Ayasofya konusu eklendi Türk-Yunan sorunları listesine.
Aslında azınlıklar sorunu Lozan Antlaşması’ndan bu yana Türk-Yunan anlaşmazlığı olarak süren ve bir türlü çözülemeyen bir sorun. Diğer sorunların ağırlığı altında ezilen ve unutulan azınlık sorunları belki dönem dönem iyileşme ve çözülme yoluna girdiyse de sonunda hep tersine gelişmeler yaşandı.
Şimdi Ayasofya meselesi azınlıklar bağlamının dışında ancak azınlık sorununu yakından etkileyecek bir gelişme olarak karşımızda. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi gücünü ve oy oranlarını güçlendirebilecek Ayasofya meselesi Yunanistan’da ise tam aksine Yunan hükümetine  büyük itibar ve oy kaybettirecek bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor.  

Yeni Demokrasi’nin tutumu
Yunanistan’da iktidarda bulunan sağ milliyetçi ND (Yeni Demokrasi) partisi hükümeti için Ayasofya sadece dini bir sembol değil, aynı zamanda siyaseten karşılığı da olan bir olgu. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi Yunan hükümetinin oylarını tepetaklak düşürebilecek bir potansiyel de taşıyor. Bunu gören Yunan hükümeti de Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı diğer ülkelerle deniz sahaları anlaşmaları imzalayarak ve Türkiye’ye karşı sert açıklamalar yaparak içeride olası bir eleştiri ve oy kaybı açığını kapatmak istiyor. 
Meriç’te göçmen akınlarına karşı Yunanistan’ın katı savunması ve mülteci girişine  izin vermemesi Yunan hükümetinin oy oranlarını tavana vurdurdu. Avrupa’da Avusturya gibi ülkelerden kendisine çok ciddi destek bulan Yunan hükümeti Meriç’te kazandığı oy gücünü Ayasofya ile bozmak istemiyor. Bu yüzden de meselinin Ortodoksların bir kez daha Müslümanlara karşı tarihsel savaşı kaybetmesi olarak sunulması istenen bir gelişme değil.
Müslümanların ibadetine açılması durumunda Türk-Yunan sorunlarına Ayasofya yeni bir madde olarak eklenecek. 
Türkiye ile Yunanistan, aralarındaki sorunları uzun bir süre daha (on yıllar) geride bırakabilecek gibi gözükmüyor. Bu arada özellikle Ayasofya konusunda Patrik Bartholomeos’un tavrı bir Yunan başbakanından veya Yunan hükümet yetkililerinden çok daha değerli ve kilit önemde. Elbette her sessiz kaldığında da eleştirecekler, her konuştuğunda da eleştirecekler. Herkesi memnun edebilecek bir pozisyon yok. 
Ancak şunu söylemek mümkün, maalesef biz azınlıkların daha fazla terlediği, daha fazla gerildiği, daha fazla üzüldüğü bir süreç geçirilecek. Her ne olursa olsun iki ülke arasındaki gerginliklerin azalması ve kızgınlıkların azınlıklara yönelmesinin önüne geçmeye çalışmak dışında başka yol yok.

Kategoriler

Güncel