24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk’ün boyu ve yabani otlar

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Nazım’ın muhteşem şiiri Kurtuluş Savaşı Destanı’nın en heyecanlı yerlerinden biridir:

“Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı”

Atatürk, ne bir kurttu ne de kendisini Kocatepe’den Afyon Ovası’na uçuracak bir güce sahipti. Ancak Nazım, Büyük Zafer’in hemen öncesinde onu nasıl bir hayranlık ve sevgi ile hayal etti ise artık, insanüstü bir manzaranın sadece aktörü değil, adeta sahibi olarak resmetmişti.
Şairlik biraz da bir halkın ruhunu okumak, ona tercüman olmak değil midir? Nazım’ın yaptığı da aslında, kendi milletinin ruhundakileri okuyup sözcüklere dökmektir.
Çünkü her halk gibi bizim halkımız da sevdiği insanlara kendince güzel, hatta bazen insanüstü vasıflar yakıştırır. Ancak, öte yandan, kendisini görenlerin hatıralarına ve elimizdeki görüntülere bakılacak olursa, Atatürk gerçekten de pek çekici, pek etkileyici bir insandır. Bir milletin lideri olarak o milleti temsil ettiğinin farkındadır. Bunun için fiziksel görünümüne özen gösteren, en özel anlarda bile sade ve şık giyimi ile saygı uyandıran biridir. Sahip olduğu yüksek şahsiyet ile birleşen bu imaj, halkının gözünde onu bir kat daha yüceltmiştir.
YIKIM PROJELERİNİN ZEHİRLİ OTLARI
Lenin, Mao, Ho Amca, Tito, Nkrumah, Jose Marti ve daha niceleri kendi ulusları tarafından hep en güzel suretlerle hayal edilirler. Millet olmanın şuurundan nasibini almamış olanlar ise bu gerçek dışı tahayyüldeki naifliği, inceliği kavrayamazlar. İçinden çıktıkları halk ile ortak bir ülküye sahip olmamak, o halkın dünyasını anlayıp onun dilince konuşamamak onları toplum içinde köksüz, yabani otlar gibi bırakır. Milletin kendi öz değerleri etrafında ördüğü ruhdan mahrum kaldıkları için, tedavisi imkansız bir kıskançlıkla o değerlere saldırır, onlarla alay etmeye kalkarlar. Akılları sıra “put yıkmakta”, “gerçeği” dile getirmektedirler. Oysa yaptıkları, kendi toprakları ile aralarında kalan son kılcal bağlantıları kesip atmaktan başka bir şey değildir. Toprağından kopan her canlı gibi kaçınılmaz olarak çürürler, daha kötüsü kendilerine temas edeni de çürütürler. Bu yıkıcı potansiyeli görenler bütün ihanet planlarına en önce onları dahil eder.
Son örnekte yaşanan da kabaca budur. Kerameti kendinden menkul, etek boyu-bacak ölçüsü düzeyinde boş beleş yazılar ustası bir hanımefendi, bir süre Cumhuriyet gazetesinde köşe sahibi olmuş, gazete asıl sahiplerine geri dönünce de “yazılarına son vermiştir”. Kendisini Cumhuriyet gibi bir gazetede yazarlığa taşıyan “hikmet” ise bunun ardından anlaşılmıştır: Sene 2013, “yazarımız” kafayı çok önemli bir konuya, Atatürk’ün boyuna takıyor, Şengül Hamamı’nda cart cart sakız çiğnermiş gibi bir üslupla “Zatı muhteremin pantolonu benim belime bile gelmiyor...” diyor. Önde liberaller, arkada FETÖ-PKK, Atatürkçü avına çıkıldığı, Atatürk’e küfür etmeyene bir dilim ekmeğin çok görüldüğü günler. Dost meclislerinde daha sert çıkışlar yapmış olmalı ki ödülünü Cumhuriyet’teki köşesi ile alıyor.
YABAN OTLARI KURURKEN
Atatürk’e böyle ucuz numaralarla saldırmaya kalkanların anlayamadığı nokta şudur: Atatürk pek çok fiziksel özelliği noksan veya pek çirkin biri olsaydı da yine bu milletin sevgilisi olacaktı.
Çünkü Atatürk, Mondros’ta kefeni biçilip Sevr’de gömülen bir milleti mezardan çıkarıp yeniden var etmiş kişidir. Bu milletin sadece baş komutanı değil, aynı zamanda gören gözü, işleyen eli, direnen ruhu ve yol gösteren aklıdır. Milletin ayağa kalktığı her kritik anda, her direnişte ve her zaferde Atatürk vardır. Türk milleti Atatürk’ten, Atatürk Türk milletinden ayrılmaz.
Kendi halkına yabancılaşmış, kendi ülkesinin değerlerini hoyratça aşağılamaya kalkan bir kimse ise, ne kadar yetenekli, ne kadar güçlü olurlarsa olsun asla iflah olmaz.
Yaban otlarının kuruduğu, taptaze, rengarenk çiçeklerin açtığı bir döneme girdik. Hayatta kalmak için başka bahçelerin suyuna meyleden o kurumuş köklerin, o ihanet tohumlarının devri kapanıyor, onlara dönüp bakmayacağız. Çünkü şimdi yüzümüzü Türkiye bahçesini ısıtan güneşe, önderimiz Atatürk’e dönme zamanıdır.