Asıl gerekçe bu mudur?

Asıl gerekçe bu mudur?

Mondros sonrası başlayan işgallere karşı, Çanakkale’de vatan yapılan bu toprakların işgalden kurtarılması için, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. yılındayız.
19 Mayıs 1919 tarihi milli mücadelemizin başlangıç tarihidir.
Milli mücadelemiz; hazırlık dönemi, savaş dönemi, ateşkes ve barış anlaşması dönemi olarak üç bölüme ayrılır.
Sonrası cumhuriyet ve çağdaşlaşma dönemidir…
Milli Mücadele’nin gerek hazırlık gerekse savaş döneminde Mustafa Kemal, hem işgalciler ile hem de onlarla işbirliği yapan ‘Zararlı Cemiyetler’, ‘milli varlığa düşman’ cemiyetler ve Osmanlı yönetimi ile mücadele etmiştir.
Milli varlığa düşman cemiyetlerden teki de Teali İslam cemiyetidir.
Bu cemiyetin üyeleri Nakşi’dirler…
Cemiyetin Ağustos 1920’de yayınladığı bildiride ; “…Ey kahraman askerler… Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi hainlerin, zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şerif ki Allah’ın emridir. Okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah’ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz…” denilmektedir. (Hem de Sevr’in imzalandığı günlerde)
Yine 11 Nisan 1920 tarihinde, ‘Atatürk ve silah arkadaşlarının öldürülmelerinin “dinen caiz” olduğunu belirten’ beş parçalık fetvayı kaleme alan Teali İslam Cemiyeti üyesi Mustafa Sabri, imzalayan ise dönemin Şeyh-ül İslam’ı olan Dürrüzade’dir…
TBMM açılma sürecinde ve sonrasında başlatılan birçok ayaklanmanın arkasında Teali İslam cemiyeti bulunmaktadır.
Kuvayı Milliye güçlerine karşı oluşturulan ‘Halife Ordusu’ da denilen Kuvayı İnzibatiye güçlerinin kurulmasında öncülük eden de; yine Teali İslam Cemiyeti üyesi Mustafa Sabri ‘dir.
***
Milli Mücadele işgalcilere, işbirlikçilere rağmen 9 Eylül 1922 tarihinde kazanılmıştır. Mudanya Ateşkesi ve ardından Lozan Barışı imza edilmiş ve Sevr Anlaşması tarihin çöplüğüne atılmıştır.
29 Ekim 1923 tarihinde ise cumhuriyet ilan edilmiştir.
Sonra da çağdaşlaşma atılımları başlatılmıştır.
Bu sürece din adına karşı çıkanlar arasında geçmişte Teali İslam Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti içinde yer almış olan Nakşi tarikatına mensup isimleri görürüz.
Halifeliğin kaldırılması sırasında sert eleştirilerde onları görürüz.
Musul konusunun gündemde olduğu süreçte, İngiliz destekli Şeyh Sait İsyanında yine bu tarikatı görürüz.(Bugün ‘de Nakşi Kürtler ile Emperyal işbirliği sürdürülmektedir!)
Bu isyanın bastırılması sonrasında TBMM’nin çıkardığı iki önemli yasa vardır.
Teki Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasıdır. Diğeri de Şapka Giyilmesine dair kanundur.
Her iki kanuna karşı yurt çapında isyanlarda ağırlıklı olarak yine Nakşi tarikatı mensuplarını görürüz.
Ve 1930 Menemen İsyanın ‘da yine karşımıza Nakşi Derviş Mehmet ve müritleri çıkar…
Görüldüğü gibi genç cumhuriyetin ilk yıllarında, cumhuriyetin ve çağdaşlaşma atılımlarının karşısında Nakşiler vardır.
Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal; “Türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” demiştir.
***
Soğuk savaş sonrası ABD tarafından başlatılan “Yeşil Kuşak” politikası gereğince bu tarikat yeniden açık faaliyete başlamıştır.
Yine Nakşilikten doğan Nurculuk ‘da bu dönem canlandırılmıştır.
Diğerleri de…
Bu süreçte sırtlarını İngilizler yerine ABD’ ye yaslanmışlardır. Aslında Anglosakson ittifakın ülkemizde aparatı olmuşlardır.
12 Eylül’e kadar sağ partiler içinde kuluçka dönemini yaşamış olan Nakşiler, askeri darbe sonrasında “Ilımlı İslam” politikalarına hizmet için siyasallaştırılmıştır.
ANAP ‘dört eğilimi’ birleştiren parti olarak söylense de içinde yer alan ‘üç eğilim’ aslında sostur. Ana kadro ağırlıklı olarak Nakşi’dir.
AKP’de tıpkı ANAP gibi iktidara geldiği 2002 yılında içinde farklı eğilimler barındırıyor olsa da, çekirdek kadro Nakşi’dir.
Nurcu Gülen cemaati tarafından da desteklenmiştir.
Süreç içinde AKP’den de tasfiyeler yaşanmıştır. Liberaller, soldan transferler tasfiye edilmiştir.
17 /25 Aralık sonrası cemaate mensup olan kadrolarda tasfiye edilmeye başlanmıştır. (Biat etmiş olanlar hariç!)
Bu tasfiye 15 Temmuz sonrası hız kazanmıştır.
Nakşilikten ayrılan kol olan Nurculuk tasfiye edilerek partide Nakşi ağırlık kurulmuştur.
Ve 15 Temmuz sonrası TMSF üzerinden FETÖ sermayesine de el konularak sermaye transferi de gerçekleştirilmiştir
***
İBB’den kimi vakıflara yapılan destekler kamuoyunda yazıldı. O vakıflara yapılan destekler sadece maddi değildir. Gayrimenkul bağışları ve uzun vadeli adeta bedelsiz kiralamalar da söz konusudur.
Adı geçen vakıfların hepsi de Nakşi ağırlıklıdır.
İBB’den ihale alanlar incelendiğinde yine ilginç ilişkiler dikkat çekiyor.
‘Tarikat kardeşliği’ etkisi de görülüyor.
31 Mart günü İBB seçimleri kaybedilince bu vakıfların, ihale alan şirketlerin sahibi olduğu gazetelerin, o gazetelerde ki köşe yazarlarının ve vakıflarda mütevelli heyetlerinde yer alan siyasilerin sesleri yükselmeye başladı.
Cübbeli gibi Nakşi isimlerin tepki sesleri yükseldi…
Ve İBB seçimi iptal ettirildi.
Şimdi açıklanan ‘gerekçeli karara’ baktığımızda iptalin hukuki değil siyasi bir kararla aldırıldığı fikri daha da güçleniyor.
Akla da şu soru geliyor.
Yoksa asıl gerekçe, kurulan rant düzeninin bozulmasının istenmemesidir?
Bu ‘düzen’ sürsün istenmesi midir?

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?