21 Kasım 2020 23:33

Aşı tüm insanlığa ücretsiz dağıtılmalı

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta yoksulların Kovid-19 aşısına erişimi sorunu, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve Britanya'da ise salgın sürerken kamu emekçilerinin maaşlarının dondurulması var.

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fransa’da Kovid-19’dan dolayı hayatını kaybeden insan sayısı 47 bini geçti ve günlük vaka sayısı ise hâlâ on binlerle sayılmaya devam ediyor. Durum bu olunca aşı bulunduğuna dair haberler büyük bir umutla karşılandı ama ecza tekellerinin bu aşı sayesinde elde edecekleri kârlar da önemli bir tartışma konusu oldu. Humanite’den çevirdiğimizi yazı, bu aşının tüm insanlığa ücretsiz dağıtılmasının önemine vurgu yapıyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü öncesi Almanya’da kadına yönelik aile içi şiddetle ilgili 2019 istatistikleri yayımlandı. Buna göre partner şiddeti arttı. Ancak ekonomik, toplumsal ve devlet kaynaklı şiddetten ise rapordu söz edilmedi. Sendikacı Sventja Hauerstein ve Sidar Çarman, şiddetin nedenlerini, çeşitlerini ve Almanya’daki durumu anlatan bir değerlendirme yaptı.

Britanya’da pandemiyle mücadeleyi yüzüne gözüne bulaştıran, kendi içinde kavgalara düşen ve yandaşlarına sorgusuz sualsiz ihaleler dağıttığı ortaya çıkan Boris Johnson hükümeti şimdi de pandeminin faturasını kamu çalışanlarına ödetmeyi planlıyor. Orduya kesenin ağzını açarken kamu sektöründe maaşları dondurma niyetindeki hükümet, halkın büyük tepkisini çekecek gibi görünüyor.

EVRENSELLİK SORUNU

Jean-Emmanuel DUCOIN
Humanite

Şu son günlerde bilinci keskinleşmiş her yurttaş, kimilerinin kâr iştahının bu boyutta kabarması ve herkesin yüzüne çarpması için hangi dünyada yaşadığımızı kesin kendisine sormuştur. Bir aşının bulunduğuna dair atılan adımlarının ilanı artar ve ufukta kısmen de olsa sisin dağılmasıyla umut belirirken, söz konusu laboratuvarın birçok patronu borsada hisse senedinin değerinin arttığı koşullarda otomatik olarak hisselerini sattılar. Pandemi koşullarında o kadar iğrenç olan spekülatörlerin gerçekleştiği kârlardan bahsetmeye bile gerek yok. Bunların “legal” olduğu söyleniyor, evet ama olsa olsa bu ancak kapitalist ekonomilerin ne kadar rezil olduğunu gösterir.

Mesele istisna değil. İlaç tekellerinin bu acımasız dünyasında daha can alıcı bir sorun gündeme geliyor. O da tarih adına; adalet ve eşitlik adına aşıya ulaşmanın evrenselliğidir. Oysa ki sorunun çözümü apaçık ortada. Kovid-19 tüm insanlığı etkiliyor, öyleyse ona karşı oluşacak çözümün tüm insanlığın hizmetinde olması gerekiyor. Kimi ülkelerde aşının ücretsiz dağıtılması kabul edildi gibi görünüyor, fakat yaşanan çılgın yarış halklar arası dayanışmayı ayaklar altına alarak “aşı milliyetçiliği”ne dönüşmüşe benziyor ve daha da önemlisi kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçeği göz ardı ediyor: Herkes güvende olmadan kimse güvende olamaz.

Araştırmaların maliyeti yüksekmiş. Evet ama kâr daha pahalıya patlıyor. Temel potansiyel aşılardan birisini geliştiren Amerikan biyoteknoloji şirketi Moderna’nın araştırmaya ayrılan kamu bütçesinden 2,48 milyar para yardımı aldığını kim hatırlıyor? Buna rağmen şirket buluşunu maksimize etmek istediğini şimdiden duyurdu ve tedarik opsiyonlarının tümünü en zengin ülkelere sattı ve böylelikle yoksul durumunda olan birçok insanın korunmasını da imkânsızlaştırdı.

Hayat kurtarmak için ülkeler arası bilgi paylaşımından ve uluslararası toplumun kimi patentleri men etmesinden daha çok uzaktayız. Dünyadaki tüm insanlara bir aşı sunulmasının öngörülen maliyeti, pandeminin dünya ekonomisi üzerinde beklenen zarının yüzde 1’inin bile altında. İnsanlığın yarısı bugün ne en temel sağlık hizmetlerine ne de temiz su kaynaklarına ulaşabiliyor. Peki bunların bir aşı hakkı olacak mı?

(Çeviren: Deniz Uztopal)

25 KASIM: KENDİ KARARLARINI ALMA HAKKI VE EŞİTLİK İÇİN!

Svenja HAUERSTEIN
Sidar ÇARMAN
Neues Leben

Dünyanın pek çok ülkesinde, hâlâ kadınlara; bedenleri kadar emeklerine karşı da suç işleniyor. Şiddet, kadınlar arasında yoksulluğun artmasında, işe, eğitime, siyasete ve topluma eşit katılım eksikliğinde, kadınların doğurganlığına müdahale etmede, kadın ticaretinde, cinsel taciz ve tecavüzde, aile içinde ve sosyal çevrede kadına karşı kullanılan “namus” ve “gelenek” adına her boyutta ciddi artışta ortaya çıkıyor.

Hemen hemen tüm önceki toplumlar ataerkillikle ittifak kurdular ve böylece “temel bir sosyal yasa olarak erkeklerin kadın cinsiyeti üzerindeki koşulsuz egemenliği”ni ilan ettiler (Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, F. Engels, s.77). Kapitalizmde kadınlar erkek dünyasına bağımlılık ve ekonomik bağımlılık yoluyla iki şekilde dezavantajlı cinsiyettir. (Kadın ve Sosyalizm, August Bebel, s. 29).

Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nden birkaç gün önce, dünyanın dört bir yanındaki kadınlar eylemler, protestolar ve mitingler için hazırlanıyor. Bu yıl protestolar pandeminin ve kapitalist ekonomik krizin gölgesi altında gerçekleşecek. Daha zor koşullara rağmen, kadınlar yeni, yaratıcı, “korona uyumlu” protesto biçimlerini deneyerek protestolarını gösterecek, mücadele azimlerini ortaya koyacaklar. Kadınların bu yıl da ekonomik eşitsizliklerinin etkilerine ve ataerkil şiddete ve güç ilişkilerine isyan etmelerinin birçok nedeni var.

Şiddetle mücadele, farklı kökenlerden ve sosyal konumlardan kadınları birleştiriyor. Çünkü erkek şiddeti hepsini etkiliyor. Ev kadını, öğrenci, işçi veya büro çalışanı olmanız fark etmez. Durum bugüne kadar değişmedi. Dahası, Almanya’da Federal Kriminal Dairesi’nin güncel istatistiklerinin gösterdiği gibi, giderek daha fazla kadın, erkek şiddetine maruz kalıyor.

Birkaç gün önce, 10 Kasım’da Federal Aile Bakanlığı, Almanya’daki kadınların şiddetten ne ölçüde etkilendikleri konusunda Federal Kriminal Dairesi tarafından yapılan güncel bir analizi sundu. Sonuç aynı zamanda açık ve endişe verici: 2019’da 141 binden fazla aile içi şiddet kurbanı vardı. Yüzde 81’i kadın. Bu, 2018’e göre yaklaşık bin daha fazlaydı. 2015’te istatistikler 127 bin 500 kurban gösteriyordu. Buna göre Almanya’da neredeyse her üç günde bir kadın eşi veya eski partneri tarafından öldürülüyor. İstatistiksel olarak konuşursak, her 45 dakikada bir kadın “sonuçlandırılmış” ve tehlikeli fiziksel zarar verme girişiminin kurbanı oluyor.

Kadınlar tehdit ediliyor, zorlanıyor, dövülüyor, tekmeleniyor, tecavüz ediliyor, istismar ediliyor ve öldürülüyor, hem de en güvenli olmaları gereken yerde: kendi evlerinde.

2019’da 117 kadın ve 32 erkek aile içi şiddet nedeniyle öldü. Pandemi “evde kalma” zorunluluğu nedeniyle, kadınlara yönelik şiddeti artırıyor. Sağlığımızı koruması gereken ev, giderek daha fazla kadın için tehlikeli bir yer haline geliyor. Korona önlemlerinin yol açtığı tecrit ile kadına yönelik şiddet vakaları artıyor ancak kadın sığınma evlerinin sayısı artmıyor. Almanya’da yaklaşık 6 bin 800 kişilik kapasitede 350 kadın sığınma evi var. Bu İstanbul Sözleşmesi’ne göre 14 bin civarı çok az yer olduğu anlamına geliyor. Almanya’da her yıl yaklaşık 16 bin kadın ve aynı sayıda çocuk bir kadın sığınma evine sığınmakta. Ancak yerler yetersiz. Binlerce kadın ve çocuk tesislerin kapılarının önünde kalıyor. Almanya Federal Meclisi’nin 2019 tarihli raporuna göre özellikle büyükşehirlerde kadınlar için 14 bin 600’den fazla sığınma evi eksikliği var (Almanya’da kadın sığınma evleri, Alman Federal Meclisi, 27 Mayıs 2019)

Hayır, koronadan önce işler kadın erkek eşitliği açısından hiç de daha iyi değildi. Karantinadan sadece birkaç gün önce, dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, kendilerine dayatılan koşulları kınadılar: İşyerinde adaletsiz ücret, güvensiz istihdam ilişkileriyle birlikte işlerinin değersiz görülmesi, ekonomik bağımsızlık eksikliği, modası geçmiş, geleneksel rollere geri dönüş, toplumsal yaşama kendi belirlediği ve özgürce katılımdan men edilme ve son olarak  bedenlerine yönelik saldırılar.

Pandemi milyonlarca kadını aşil topuğundan vurdu. Hemşirelik ve tıbbi bakımla ilgili sözde “sistemaçısından çok önemli” meslek gruplarında, çalışanlar -çoğu kadın- limitlerine kadar ve çoğu zaman yeterli sağlık ve enfeksiyon koruması olmadan ve düşük ücretle çalıştılar. Çocuk bakım evlerinin ve okulların kapatılmasıyla, çocuk bakımı sorunu -birkaç istisna dışında- kadınlara yüklendi.

(Çeviren: Semra Çelik)

SUNAK’IN KAMU SEKTÖRÜNDE KEMER SIKMA NİYETİ TARTIŞMAYA YOL AÇIYOR

Dan SABBAGH
The Guardian

Maliye Bakanı Rishi Sunak mini bütçede kamu sektörü maaşlarının dondurulacağını açıklamaya hazırlanıyor. Hükümet kaynaklarına göre bu pandemi krizi süresince borçlanma krizine giren hükümetin açıklayacağı yeni tasarruf inisiyatifinin bir ayağını oluşturacak.

Çoğunluğu hükümetin pandemi mücadelesinin ön safhalarında yer alan kamu çalışanlarına uygun görülen bu kemer sıkma politikası orduya verilen cömert harcama vaadiyle tamamen zıt görünüyor. Başbakan, perşembe günü parlamentoda Avrupa’nın en büyük askeri deniz gücü olmayı planladığını, ordunun birçok insansız uçak ve “direk enerji silahları” tedarik edeceğini söylemişti.

Johnson geçen yıl manifestosunda vadettiği ulusal gelirin yüzde 0,7’sini uluslararası yardıma harcamayı yerine getireceğini teyit etme fırsatını defalarca tepti. 200 vakıf lideri bu yardımın yüzde 0,5’e indirilmesi planlarına karşı Başbakan’a mektup yollamıştı.

Başbakan yeşil teknoloji ve savunma harcamalarına yoğunlaşınca Hazine de tasarruf arayışına girdi. Muhafazakârlar 2008 ekonomik krizi sonrasındaki gibi kamu sektörü maaşlarının, pandemi döneminde büyük baskıya maruz kalan, özel sektörle hizaya getirilmesi gerekliliğini savunacak. Sunak Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) çalışanlarını bu yeni kısıtlamadan muaf tutularak halkın tepkisini bastırmayı amaçlayacak.

Pandemi koşullarında ülkeyi ayakta tutan milyonlarca kamu çalışanı için, 2019 seçimleri öncesi kemer sıkma politikalarından vazgeçileceğini vadeden Boris Johnson’un bu hamlesi suratlarına atılmış bir yumruk.

Sendikalar Üst Kurulu TUC’un Genel Sekreteri Frances O’Grady, açıklamasında, “Kilit işçilerin maaşlarının dondurulması bir cezadır. Sendikalar hakkedilen maaşların alınması için mücadele verecektir. Krizin yükünü emekçi kesimler çekmemelidir” dedi.

Kesintiler hükümetin yüksek pandemi harcamalarını takip ediyor. 9.6 milyon işçinin maaşlarını üstlenen hükümet 40 milyar sterlin harcamıştı. Bu planın marta kadar uzatılmasıyla bugüne kadar pandemi için yapılan 210 milyar harcamanın üzerine milyarlarca sterlin eklenecek. Devletin ekonomik tahminlerini yapan OBR’ın açıklayacağı rakamlara göre bu sene borçlanmada artış fazladan 400 milyar sterlin; bu 2008 krizi sonrası borçlanmanın iki katına tekabül ediyor.

Hükümet, çoğunluğu eğitim ve sağlık sektörlerinde çalışan 5,4 milyon kamu sektörü çalışanına yılda yaklaşık 200 milyar sterlin maaş ödüyor. Hazine kamu sektörü çalışanlarının gelirlerinin özel sektördekilere oranla geçen sene fiilen yüzde 7 arttığına dikkat çekecek. Ulusal İstatistik Bürosu’nun (ONS) analizi Sunak için önemli çünkü kamu sektörü çalışanlarının özel sektördekilerden, karakter, iş tipi ve tecrübe göz önüne alındığında bile daha fazla gelir elde ettiğini gösteriyor.

Fakat resmi verilere göre kamu sektörü maaşları hâlâ 2010 seviyesinin yüzde 1,5 altında ve göreceli olarak özel sektör gelirleriyle karşılaştırıldığında on yılların en düşük seviyesinde; dolayısıyla da işçi bulma ve tutmada zorluklara yol açıyor.

Sunak’ın planının ana hatları, sağcı araştırma merkezi Centre For Public Studies (CPS) raporunda görülebiliyor. CPS’e göre kamu maaşlarında üç yıllık bir donuş hazineye 23 milyar sterlin tasarruf sağlayabilir. Maaşların yılda yüzde 1 artmasına izin verilirse bu oran 11 milyara iniyor. CPS direktörü Robert Colville 2019 Muhafazakâr Parti Manifestosunun ana yazarlarından birisiydi. CPS yakın geçmişte hükümete manifestoda yer alan asgari maaşların yükseltilmesi ve emekli maaşlarında üçlü kilit vaatlerinden vazgeçme çağrısında bulunmuştu.

İşçi temsilcileri böylesi bir adımın, kesintiler sonucu büyük oranda işçi kaybeden, kamu sektörünün yeni işçileri çekmekte zorlanmasına yol açacağı yönünde uyarıda bulunuyor. Öğretmenler sendikası NEU’nun Ulusal Sekreteri Kevin Courtney, hükümetin yeni öğretmen maaşlarını 30 bin sterlinin üzerine çekmeyi vaat ettiğini belirterek “Bu pozisyondan vazgeçilmesi endişelendirici ve tamamen mantıksız olur. Yeni öğretmen bulmaktaki zorluklardan dolayı alınmış bir karardı” açıklamasında bulundu.

Kamu sektörü sendikası GMB’nin Ulusal Sekreteri Rehana Azam ise bakanlara yakın firmalara milyonlarca sterlin ödendiği bir dönemde böyle bir adım atıldığının altını çizdi: “Hazine’den milyarlarca sterlin yandaşlarının ceplerine aktarılıyor. İşçilerimiz pandemi boyunca çalışırken bazıları ceplerini dolduruyor. Pandeminin masraflarını karşılamak için maaşları dondurmak Hazine adına tehlikeli bir adım olur. Daha geride bırakmış değil tam içindeyiz. İnsanların moralinin düşük olduğu bu dönemde gerçekten bunu yapmak istiyorlar mı? Sevdiklerini, yakınlarını, iş arkadaşlarını kaybettikleri bu dönemde? Kabul göreceğini düşünmüyorum.”

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

ÖNCEKİ HABER

Antalya Kadın Platformu: Şiddetsiz bir dünya için 25 Kasım’da alanlara

SONRAKİ HABER

Dr. Halis Yerlikaya: Yoğun bakıma dönüştürülen servisler de yetersiz kalıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...