18 Kasım 2017 23:51

Anlamadığım ve anladığım

Anlamadığım ve anladığım

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İçişleri Bakanının içi rahat, gönlü ferah, kendinden emin, kararlı ve cesur tavırla ‘Kandil’e girip oturacağımızı’ müjdelediği sırada, rastlantı mı yoksa birbirini izler satranç hamlesi savaş oyunları dizisi mi anlayamadım, Kandil’de oturabilmek için oradan bir şekilde başka diyarlara sürülmesi gerekenlerin aynısı hatta devamı ilan ettiğimiz başkaları İŞİD savaşçıları ile gizlice anlaşıyor, onların Rakka’dan ağır silahlarıyla birlikte ayrılmalarını sağlıyor. Haberlere göre binlerce IŞİD’li Türkiye’den gidecekleri yerlere dağıtılacaklarmış.

Anlayamıyorum; Kandil’dekilerin Rakka’daki devamları, Kandil’in boşaltılmasına yardım ederler ve orada bundan böyle Kandil’dekileri imha etme siyaseti izleyenlerin oturmalarına katkıları olur diye binlerce IŞİD’li savaşçıyı her türlü silahlarıyla yardıma mı gönderiyor? Anlayamıyorum, anladığım şey oyunun hamlesi ne olursa olsun Türkiye’de zaten bulunanlara ek olarak Rakka’dan gelme binlerce silahlı savaşçı daha ekleniyor. Bunlar ne yapacaklar, ya da onlara ne yapılacak, ben bunu da anlayamıyorum.

Dışişleri Bakanı içi rahat, söylediğinin doğruluğundan kuşku duymaksızın, kendinden emin, kararlı tavırla ‘FETÖ’nün ABD sistemine sızmış olduğunu ve Zarrab soruşturmasını başlatan ve Zarrab’ı tutuklatan  Eski Başsavcı Preet Bharara’nın Fethullah Gülen’e yakın olduğunu’ ilan etti. Eski Başsavcı da bakanın ‘yalancı’ olduğunu açıkladı.

Anlayamıyorum; Türkiye’nin sistemine, ABD’nin sistemine, bir çok ülkenin de eğitim sistemine sızmış, Türkiye’de yuvarlak rakamla yüz bininin kimler oldukları bilinen, kısa zaman aralıklarıyla bilinmeyenlerden olanlarının da bilinir olması sağlanan, bilinmeyenlerden olup da bilinir olması sağlanamamışların kaç aile oldukları da şimdilik bilinmeyen, Bülent Arınç’a göre ‘15 Temmuz öncesine kadar (liderleri) Gülen’i sevip saymayan insan bulmak neredeyse imkansız’ bir örgütün zavallılığı üzerine mi ‘milli irade devletini’ inşa ediyoruz? Öyle ise, ABD kendi sistemine sızmışları tasfiye ve tahliye edip ‘iki yüzlü, çifte standartlı sözüm ona demokrasi’ yerine kendi ‘milli irade devletlerini’ kurmada beceriksiz mi kalıyor? Yoksa Trump’tan bunu yapması mı bekleniyordu? ABD’ye kendi milli irade devletlerini kurmalarında yardımcı olmaya çalışan dışişleri bakanına yalancı dediği için eski bir başsavcıya bizim yeni bir savcımız ceza davası açamıyor mu? 

Anlayamıyorum; İçişleri Bakanı ile Dışişleri Bakanının anlayamadığım söylemlerinden çıkan ne olduklarını anlayamadığım olgular arasında, yine benim anlayamadığım incelikte bir ilinti, bağlantı, birbirini etkiler veya tamamlar ilişki mi var? N’oluyoruz, nereye gidiyoruz, nasıl, neden gidiyoruz, anlayamıyorum. Bunu açık seçik anlatan televizyonda görüntü uzmanlarının, basında iktidarı bilir yazarların anlattıklarını da anlamıyorum.

Benim anlamadığımı Atatürkçülüğü siyasetlerinin ve düşüncelerinin temeline oturtmuş, bildiğinden şaşmaz çevrelerin anladığı ve İçişleri Bakanı ile Dışişleri Bakanının söylemlerinin ardında kastettiklerini onayladıkları söyleniyor; işte bunu anlayabiliyorum. 

Bütün bu benim anlayamadığım, anlayamadığım için kendime hengame diye tanımladığım ortamda, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanını er meydanına çağıran siyaset oluşturmasındaki zekanın kültürel altyapısını da anlayamıyorum;  hele de desibel ölçüsünü arttırarak ‘Ordunu da al gel’ gürlemesindeki cengaver dik duruşu neden ayakta ve zıplayarak alkışlamam gerekmesi gerektiğini hiç anlayamıyorum. Anlamak istediğim, acaba ana muhalefet lideri anlayamadıklarımı anlayamadığım biçimde onaylıyor da, tersini yapıyormuş gibi görünebilmek amacıyla, kendini iktidarın stepnesi olarak değil dövüşen, dövüşürken de dövülmeden dövmüş sanılan bir savaşçı olarak mı tahayyül ediyor? 

Türkiye’de gazeteciler gazeteci oldukları için değil, avukatlar avukat oldukları için değil, doktorlar doktor oldukları için değil, faaliyetleri gazetecilik, avukatlık, doktorluk meslekleri görünümü altında suç tanımına giren bir eylemi gerçekleştirdiği iddiasıyla tutuklanır, yargılanır, cezalandırılırlar. Bunu, bazı hukuk kurumlarının yöneticileri anlamasalar da ben anlıyorum. Bu nedenle iktidar, örneğin özellikle siyasi nitelikteki davalarda avukatlığı yasaklamak yerine o davaların avukatlarını çeşitli kurallarla (Sanığı savunacak avukat sayısını sınırlamak, avukatın soruşturma sırasında belgelere ulaşmasını engellemek, avukatı duruşmadan çıkartmak, avukatı yazılı veya sözlü savunması sırasında söyledikleri, mahkemeye sunduğu belgeler nedeniyle disiplin ve ceza tehdidi altında tutmak, vb.) işlevsiz hale getirmeye çalışırlar. İktidarlar bu uygulamaları yetersiz görürlerse sorunu kökten çözmeye çalışırlar. Kökten çözüm onlar için yargıda ‘devlet avukatlığını’ kurumsallaştırmaktır. Günümüzde bu yol ‘milli irade devletine’ ulaşan çözümün yargı ayağındaki yapılaşması olarak kurgulanıyor. Bunu da, bazı hukukçular anlamazlıktan gelseler de, ben anlıyorum.

Anladıklarımla anlayamadıklarım arasındaki anlaşılır bağlantı sanırım önümüzdeki kısa döneme ilişkin halimizi de belirliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa